1977 yılında Hacettepe Üniversitesi Turizm ve Otel Yöneticiliği Bölümü’nde Doç. Dr. Emre Kongar, Dr. Hasan Işın Dener gibi çok kıymetli hocalarımızdan eğitim almaktaydık. Öğrenci olaylarının hararetli yaşandığı devirlerdi. Hasan Işın Dener hocamın tavsiyesi ile 1977’de Etap Oteli Tepebaşı’nda mecburi yaz stajım başladı. Stajda kendini sevdirmek, saydırmak, güven kazanmak çok önemlidir. Tüm gençlere tavsiye ederim. Müdürümüz Turgay Kıran’dı. Turgay Kıran’ın, 1977 yılından itibaren saygılı, otokontrollü, akılcı üslubunu, bilge tavrını hiç değiştirmediğini gözlemliyorum. “İnsanlar kıyafetleri ile karşılanır, konuşmalarıyla ağırlanır” sözüne güzel örneklerden biridir. Bir İstanbul Beyefendisi, Turgay Kıran ile sporu ve turizmi konuşacağız.
Sizce 50 yıldır Türk turizmi hangi noktaya geldi?
1970’lerden bugüne neler değişti?
Turizmde özellikle “ağırlama sanatı”nda yönetici olmak hayatınızın diğer köşelerini nasıl etkiledi?
Yüzyıllar boyu var olan seyahat olgusu, yer değiştirme anlayışından sıyrılarak son birkaç yüzyıldır “turizmle” birlikte anılır olmuştur. Tarihi çağlar değiştikçe avlanma, merak, sağlık, din, ticaret, eğlence, boş zaman geçirme gibi birçok farklı nedenle gerçekleşen seyahat eylemlerinin çoğu günümüzde “tatil odaklı” oluşmaktadır.
Anadolu’muz, tarih boyunca seyahatlerde ana rotalar içinde yer almış ve bu yolla doğan Kervansaray, Han gibi yapılaşmaları barındırmıştır. Cumhuriyet dönemiyle birlikte turizm ve seyahat adına kimi gelişmeler yaşansa da Türkiye’nin seyahat pazarındaki yerinin temelleri, planlı kalkınma döneminde, özellikle de teşviklerin ardından 1982 sonrasında atılmıştır. Küresel bazda yaşanan birçok sorunlara rağmen turizm ve seyahat; bugün dünyanın en hızlı büyüyen endüstrisi konumundadır. Türkiye, kanımca yaşadığı, deprem, politik, terör gibi çeşitli sorunlarından ötürü, gerçek payını alamadığı görüşündeyim.
Doğal güzellikleri ve tarihi zenginlikleri ile dopdolu olan güzel ülkemizin doğru turizm payına ulaşması için çok net, çok doğru hazırlanması gerekli turizm strateji planına gereksinimi bulunmaktadır.
Eğitim gerekli. Her konuda hem de! Taksicilerimizden tüm servis ekiplerimize kadar. Yatırımcılarımızdan yöneticilere kadar.
Sermayenin değişmesiyle birlikte, bakış açılarının da değiştiği ülkemizde bundan sonrası için gerçekten özümüz olan doğrulara geri dönmek için çağdaş adımlara ihtiyacımız var. Profesyonel eğitimlilere güven duymaya ihtiyacımız var.
Yatırımcıların “Ben bilirim, yaptım oldu!” demeyeceği bir değişime ihtiyacımız var!
Ağırlama sanatı, gerçekten turizmin içindeki vazgeçilmezi. Çeşitli prensiplerin birbiriyle ilintisini taşıyan bir sanat. Farkında olmak, özenli olmak, pratik olmak, kültürlü olmak, kültürleri tanımak, değişime, öğrenmeye hazır olmak, kişisel farkındalıklar, çevreye duyarlılık, ekip ruhu, motive edebilmek, güler yüz, saygı ve sevgi sanatımızın ana hatları.
Ben de uzun yıllar, bu sanatın keyfine varabilmiş, bugüne gelebilmemin anahtarını elimde tutabilmiş şanslılardanım. Karakterimin mesleğimle uyumu, ekip arkadaşlarımla sağladığım uyum şansım ve sevgim beni bugünlere taşıdı.
Tecrübelerimde olumsuzlukları yaşadıysam da kültür farkı bariz olan ilişkilerde yaşadım.
Spora turizm, turizme spor formasyonunuzdan bakıyor musunuz?
Türk sporu 50 yıldır ne yönde ilerledi?
Spor yaşamımın hep içinde oldu. Sporla, sektörümü hep birlikte yürüttüm. Sevgimi, mesaimi hep eşit dağıttım.
Turizm ve spor esnasında iç içe dikkat edersiniz.
Turizmin en büyük paydaşlarından bir tanesi spor organizasyonları. Uluslararası olimpiyatlar, uluslararası futbol, basketbol, voleybol turnuvaları. Her sene de inanılmaz bir şekilde bu organizasyonlara ilgi artıyor.
Demek ki turizm ve spor iç içe yönetilmekte, yönlendirmekte.
Biz otelcilerin bir sözüdür ya “bir rüzgâr ters esse rüzgârdan bile oteller etkilenir”. Turizmdeki tüm olumsuzluklara, Covid-19 sürecinde bile inanılmaz sıkıntılara rağmen birçok organizasyon yapıldı. Sporun katkısının da ne kadar çok olduğunu görmüş olduk.
Tabiî bu 50 yılda Türk sporu ileride dememiz mümkün değil!
Bizler 1985’te Futbol Federasyonu yönetimindeyken, sevgili başkanımız Kemal Ulusu ile beraber ilk kez yeşil gece maçlarını ve ligini oluşturduk.
O günden bugüne baktığınız zaman da değişen pek fazla bir şey yok. Bunun da en büyük sıkıntısı tabiî ki Türk sporunun politik yönetilmesi. Bu da doğal olarak Türk sporunda çok ciddi sıkıntılar yaratıyor. Çünkü tarafsızlık kalmamış oluyor.
Ben hem Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi yönetim kurulu üyeliği hem Türkiye Futbol Federasyonu yönetim kurulu üyeliği hem Türkiye Kürek Federasyonu yönetim kurulu üyeliği hem Spor Vakfı’nda hem de amatör ve profesyonel kulüplerde de Galatasaray’ın ki sizler de çok iyi biliyorsunuz pek çok defalar yönetim kurullarında bulundum. Bu da benim Türk sporuna herhalde vermiş olduğum hizmetlerin bir ispatıdır. Bunu kendi tek başımıza değil arkadaşlarımızla beraber gerçekleştirdik. Bu gücü ortaya koymaya çalıştık.
Spor her şeyden evvel bir ciddiyettir. Spor ahlakı ve spor eğitimi gerektirir. Turizm de yine kurallar içerisinde yönetilir ama öncelik konukları mümkün olduğu kadar rahat ettirmek, esnek olmamızı gerektirir ama sporda bu eksiklikler belli kurallara bağlıdır. O kuralları da aşmaması gerekir.
Gerek turizm gerekse spor dünyasındaki yöneticiliklerinizde sizi en çok kimler etkiledi?
Turizm dünyasında hakikaten beni en çok etkileyen Fikret Evliyagil’dir. Çok değerli bir otelci büyüğümüzdü. Diğeri ise Cafer İz. Allah rahmet eylesin, her ikisini de kaybettik.
Sporda Halim Çorbalı, Kemal Ulusu bana özel Türk Futbol Federasyonu konularında çok destek oldular. Ayrıca büyük gurur ve onur duyduğum Alp Yalman Beyefendi bana çok şey katlılar.
Selahattin Beyazıt gibi gerçekten Türk sporunun çok önemli isimleri idiler ve Galatasaray hiçbir zaman Türk futbolunda liderliği bırakmadı.
Değerli Turgay abiciğim ile 30 Ağustos 2021’deki bu ulvî söyleşimizde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşları olmak üzere Ali Sami Yen Beyefendi’yi de rahmetle analım isterim. Taha Toros Bey’in 14 Mayıs 2012 tarihli “bütün milleti sportmen yapmak” başlıklı Hürriyet köşe yazısında değindiği gibi sporun önemi; “30 Eylül 1926, yer Çankaya. Reisicumhur Mustafa Kemal, kendisini ziyarete gelen Ali Sami (Yen) başkanlığındaki İdman Cemiyetleri İttifakı üyelerine “bütün milleti, bütün memleket evlatlarını sportmen yapmak” gerektiğini söylüyor. Ruh ve beden sağlığı için sporu, o zamanki deyimle “idman”ı geliştirmek için 1800’lerin sonunda ilk ufak çalışmalar İstanbul, İzmir ve Selanik’te görüldü. Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) ilk “terbiye-i bedeniye” hocası Ali Faik Bey 1874’te ders vermeye başladı. Ali Faik Bey’e sonradan Atatürk “Üstünidman” soyadını verecektir.”
Galatasaray Lisesi ve sonrasındaki üniversite eğitiminizde hangi hocalarınızdan etkilendiniz? Galatasaraylılık sizce nedir? Bu köklü kültür ve uluslararası saygın marka nasıl sürdürülebilir en üst düzeydeki başarıya ulaşır?
Galatasaray Lisesi’nde gerçekten çoğu hocamız bizi çok etkilemiştir. Tahir Bey, Taha Yücel Bey gibi. Her biri bizim yetişmemizde çok büyük katkısı olan öğretmenlerdi.
Galatasaraylı olmak! Tabiî çok köklü bir kültür ve eğitime dayalı bir okuldan yetişmiş olmak önemli. Muhakkak onu yaşamanız gerekir. Son zamanlarda Galatasaray da ne yazık ki ortaokulların parçalanmasından dolayı nasibini aldı ve son yıllarda bizim anladığımız, özlediğimiz Galatasaraylılık ne yazık ki yok ama bugünlerde yeni bir müdür ataması ile gelen kardeşim ümit ediyorum ki tekrar Galatasaray’ı yeniden inşa edecek.
Söyleşimizdeki Tahir Bey, Tahir Alangu’dur. Çok kıymetli bir edebî bir şahsiyetimiz. Babam gibi Sayın Alangu da köklü, saygın, kuvvetli bir eğitim kurumu olan Kabataş Lisesi mezunu. Sadece Galatasaray Lisesi’nde değil okulum Boğaziçi Üniversitesi gibi eğitim kurumlarında nice öğrenci yetiştirmiş, Türk edebiyatı ve kültürüne emek vermiştir.
“Yazar, edebiyat tarihçisi, halkbilimi araştırmacısı, eleştirmen. (D. 24 Aralık 1915 [nüfus kaydında 1916] – Ö. 19 Haziran 1973, İstanbul). İlk öğrenimini Anamur’da tamamladı. Kabataş Lisesi (1938) ve İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1943) mezunu. Üç yıl süren askerliğinden sonra Yozgat, Kepirtepe ve Ortaklar köy enstitülerinde, Van (1950-52), Erzincan (1952-55), İstanbul Pertevniyal ve Galatasaray liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Ayrıca İngiliz Erkek Lisesinde edebiyat, İktisat Fakültesi Gazetecilik Yüksekokulunda tiyatro tarihi, Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesinde (1969-1973) halkbilim dersleri verdi. Üniversite öğrenciliği sırasında halkbilim konularına ilgi duymuş ve fakülte bitirme tezini de “Türk Masallarının İç Yapısı ve Kahramanlar” adlı çalışmasıyla vermişti. Ancak mezun olduktan sonra akademik çalışmalarını sürdürme imkânı bulamadı. 1971’den ölümüne kadar, Yugoslavya’nın Ohri kentinde düzenlenen Balkan Halk Dansları ve Şarkıları Festivalinin düzenleme komitesi üyeliğini yaptı. PEN Yazarlar Derneği, Türk Dil Kurumu ve “Association Internationale des Critiques Litteraires” üyesiydi. Ölümüne kadar “Sait Faik Hikâye Armağanı” seçici kurulu üyeliğini sürdürdü. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda gömülüdür.
Tahir Alangu, edebiyat dünyasına henüz lise öğrencisiyken Gündüz (1936) dergisinde yayımlanan bir şiiriyle girmişti. Üniversite öğrenciliği yıllarında Yeni Türk, Yeni Kurt (1941- 42), Yurt, Değirmen ve Tarihten Sesler (1943) dergilerinde halkbilimi üzerine yazılar yazdı. Anadolu’daki öğretmenlik yıllarında da halkbilimi ve edebiyat araştırmalarını sürdürdü. 1956’da İstanbul’a döndükten sonra Yenilik, Yeditepe, (1957), Dost, Kim, (1957-63), May (1967-69) gibi dergilerde, Vatan ve Cumhuriyet gazetelerinde eleştirileri, edebiyat araştırmaları ve halkbilim yazıları yayımlandı. 1960-69 yılları arasında Varlık Yıllığı’nda roman ve hikâye değerlendirmelerini yaptı. Türk romanı ve hikâyesi üzerine incelemeler yaptı, antolojiler hazırladı. Halk edebiyatı üzerine önemli kaynak çalışmalar yaparak, halkbiliminin hayati bir önem taşıdığını, eskinin temelleri üzerinde yeni ve çağdaş bir toplum oluşturulmasına katkıda bulunacağını savundu. Çalışmalarını masallar, destanlar, gölge oyunu ve göçmen folkloru üzerinde yoğunlaştırdı, kendisi de masallar yazdı. Ayrıca Ömer Seyfettin’in eserlerini yayına hazırladı. Ömer Seyfettin: Ülkücü Bir Yazarın Romanı (1968) eserinde, bir yazarın dünyasını sıcak bir yaklaşımla ele alarak, edebiyatımızda benzeri pek bulunmayan bir çalışma ortaya koydu. Boğaziçi Üniniversitesi Folklor Kulübünde yaptığı çalışmalarla, 196O’lı yılların sonlarından itibaren dış dünyaya açık, karşılaştırmalı çalışmalara yatkın, yenilikleri izleyip aktaran genç araştırmacılar yetişmesinde yol gösterici oldu. Daha çok hikâye, roman incelemeleri ve edebiyat tarihi araştırmalarıyla tanınan Alangu’nun, Cumhuriyet’ten Sonra Hikâye ve Roman (I. cilt 1959, II. ve III. ciltler 1969) eseri geniş kapsamlı bir araştırmanın ürünüdür.
Eserleri: Araştırma-İnceleme: Cumhuriyet’ten Sonra Hikâye ve Roman (3 cilt, 1959, 1965), Çocuk Kitapları Üstüne (1965), VIII. Yüzyıldan Günümüze 100 Ünlü Türk Eseri (2 cilt, 1974), Türkiye Folkloru El Kitabı (ders notları, yazılar, 1983). Derleme-Hazırlama: Çalgılı Kahvelerdeki Külhanbey Edebiyatı ve Nümuneleri (1943), Kalavela (Fin millî destanının özeti ve inceleme, 1945), Sait Faik İçin (1956), Mevlût (izahlı tam metin, 1958), Servet-i Fünûn Edebiyatı Antolojisi (1958), Ataç’a Saygı (1959), Billur Köşk Masalları (1961), Keloğlan Masalları (1967), Dünyadan ve Bizden Çingene Hikâyeleri (1972). Monografi: Ömer Seyfettin: Bir Ülkücü Yazarın Romanı (1968). Çeviri: Gün Batarken (I. Andriç’ten, 1963), Kovulmuş (S. Y. Agnon’dan, 1966), Sınırdaki Çiftlik (J. Javkov’dan, 1966), Bir Gecelik Misafir (S. Y. Agnon’dan, 1966-67), Kovulmuşlar (J. Agnon’dan, 1967), Siste Bir Ses (J. P. Jocopsen’den, 1967), Guatemala Efsaneleri (M. A. Asturias’ten, 1967), Kopar Zincirlerini Gülsan (C. Aytmatov’dan, 1969). Kaynakça: Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1960), Asım Bezirci / Çok Kapılı Oda (1961), Mehmet Seyda / Edebiyat Dostları (1970), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (1971), Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi I (1977), Türk ve Dünya Edebiyatçıları (1987), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) – Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) – Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) – Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Ömer Lekesiz / Edebiyat Emekçisi Tahir Alangu (Hece, Ocak 1998), Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi (2001), Ah Bir Emekli Olsam!.. (Radikal Kitap, 21.9.2002), Mehmet Nuri Yardım / Yazar Olacak Çocuklar (2004).“ https://www.biyografya.com/biyografi/2444
Söyleşimizin olduğu gün, kıymetli sanatçımız Ferhan Şensoy’u kaybettik. Turgay abinin sınıf arkadaşı. O sınıftaki, o devredeki bazı öğrenciler yıllar içinde dostum oldu. 1981’de söz yüzüklerimizi takan Perihan teyzemizin, kıymetli Orhan Madenci eniştemizin rahmetli oğlu da aynı sınıfta idi. 1983 yılında evlendiğimizde Turgay abinin kutlama telgrafı, diğer kıymetli büyüklerimizin mesajlarıyla arşivimizde. Bu detayı Turgay Kıran’ın zarafetine atıf ile özellikle yazdım, genç yöneticilere örnek olur düşüncesiyle.
Ferhan Şensoy da Molla Tahir lakaplı Tahir Alangu Hoca’dan çok etkilendiğini, saygı duyduğunu, yazar olmasına vesile olan kişilerin başında tuttuğunu dile getiriyordu konuşmalarında, yazılarında. Ayşe Arman, 16 Eylül 2001’de Kelebek’te röportaj yapmış Ferhan Şensoy ile. “Hayatınızdan GS‘ı çekip alsak nasıl bir Ferhan Şensoy kalır?” diye soru sormuş. “Belki Çarşamba’ya Belediye Reisi olurdum! Kim bilir. Hayatımda Tahir Alangu yok, Haldun Taner yok, Fransızca yok. O zaman Fransa’da konservatuvar da okuyamazdım” diye cevap vermiş. Bu tip konuşmalarını en son Uyumkent’teki yazlığımızda bir temsilinde de şahit olmuştum. Nur içinde yatsınlar. Anılarımızda, el verdiği öğrencileri, eserleri, aileleri, camiaları ile yaşamaya devam edecekler.
Merhum Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut Özal ile birlikte çalıştınız. Sayın Özal size neler kattı? Sayın Özal’ı siz nasıl etkilediniz ve birlikte çalışmaya başladınız?
Özellikle ağırlama hayatında yönetici olmak benim tüm yaşamımı çok ciddi olarak değiştirdi. Türkiye’de 1975’lerde, 80 yıllarında çok az sayıda otel bulunmaktaydı. Özellikle İstanbul’un en önemli otellerinden birinde üst düzey yöneticilik yapmak demek bütün siyasal, politik, sosyal ve cemiyet hayatındaki protokolün karşılanması demekti. Dolayısıyla bütün bu kişileri tanıma fırsatı bana doğmuş oldu tabiî ki. Allah’a şükür aklımızı doğru kullandık, belli bir kültüre sahip insanlar olduğumuz için de çok ciddi şekilde ben bunlardan yol aldım. Dolayısı ile bütün hayatımın içinde eğer varsa başarı, tamamen bu sosyal ilişkilerime borçluyum. Çünkü bahsettiğin gibi Allah rahmet eylesin merhum Sayın Turgut Özal ile tanışmamız tamamen otel üst düzey yöneticisi olmamdan dolayı kaynaklandı ve kendisiyle uzun yıllar beraber çalıştık. Sayın Özal da benim otelcilikten ayrılıp yanında olmamı istedi. Ben de biraz tereddütlü idim. Zira politikayı pek sevemediğimi herkes bilir. Kıramadığım için belli bir dönem destek olmaya çalıştım ama insan kendini tanıyor ve bu konuda başarılı olma şansım çok azdı ve vazgeçmiştim. Sayın Özal hakikaten iyi bir insandı. Bu vazifeden affımı istememe rağmen bana birkaç yerde yönetim kurulu üyeliği vererek benim zor durumda kalmamamı sağlamış oldu. Onun için her zaman için kendisine müthiş bir saygım ve sevgim vardır. Nur içinde uyusun.
1977 yılından itibaren bugüne kadar Turgay Kıran hep şık bir beyefendi. Hitabeti saygılı. Turizmde “Turgay Kıran gibi giyinmişsiniz.” dediğimde genç yöneticilere pek hoşlarına gidiyordu. Örnek alınmış olduğunuzu yıllar içinde gözlemledim. Bu özen sizde nasıl başladı? Kıymetli ailenizden bir form yansıyor bence. Ailenizin köklerinden, anneniz hanımefendi, babanız beyefendiden bahsedebilir miyiz lütfen?
Evet, biz aile terbiyesinden ve aldığımız eğitimden dolayı sinemaya giderken bile kravatımızı takardık. Öyle giderdik. Zaten Galatasaray Lisesi’ne çoğu kez kravatla gittiğim için benim de takma adımı Kont koymuşlardı. Bizler çok dikkat ederdik ama bu aileden de gelmekte. Çünkü babam ve annemle de o zaman düşünün kaç sene evvel, güzel bir arkadaş gibiydik. Herkes gıpta ile bakardı. Ben de çok saygı duyuyorum, önemsiyorum iyi giyinmeye. Çünkü insanın kendisine aynada baktığı zaman güzel görmesi, iyi görmesi, karşıdakine saygıdır. Ben aynada kendime saygı gösterdiğim zaman biliyorum ki karşımdakilere de saygı gösteriyorum. Onlar da bana tabiî.
Daha çok küçük yaşta bir fotoğrafta bunu tespit ettim Rengigül. Çok güzel kısa pantolon ve üstümdeki gömleğin yakasına Turgay Kıran’ın baş harfleri örülmüş. Düşünebiliyor musunuz? Annelerimiz o zaman elbiselerde de T.K. işlemişler yakalarımıza. O kadar hoşuma gitti, o kadar mutlu oldum ki! Demek ki ebeveynler çocuklarını nasıl giydiriyorsa onlar da öyle devam ediyor.
Temenni ediyorum ki insanlar biraz daha dikkatli, biraz daha saygılı olurlar karşılarındakilere.
Annem Girit Adası’ndan Aydın’a gelen bir ailenin kızıydı. Babam da rahmetli Arnavutluk’tan Bergama’ya gelip yaşayan bir ailenin oğluydu. Aydın’da buluşup evlenmişler ve akabinde ben doğmuşum. Babam o zamanlar Zirai Donatım müdürlüğü yapıyormuş. Dedem de ilk Ziraat Bankası müdürlerinden bir beyefendi idi. Allah rahmet eylesin. Dolayısıyla Menderes’in Başbakan olduğu zamanlarda ailemiz Aydın’da rol oynamışlar. Üniversiteyi bitirmiş, son derece kültürlü iki insandı. Nur içinde uyusunlar. Biz onları zaman zaman üzdüysek de çünkü ben çok başarılı bir talebe değildim zaman zaman sıkıntılar yaşamıştım ama annem olsun, babam olsun o sıkıntıları bize hep atlattılar ve bizim biz olmamızı sağladılar.
Gençlere gerek turizm gerek spor ve cemiyet hayatında başarıya giden yolu anlatabilir misiniz?
Gençlere turizm, spor ve cemiyet hayatında başarılı yol için bana Turgut Bey’in söylediği bir cümlesini söylemek istiyorum. Çünkü rahmetli Özal beni karşına alır, turizm ve spor konusunda sohbet ettirirdi. Biz de tabiî ne varsa aklımız fikrimizde hepsini söylerdik. Bunları dinleyen Özal da yarım saat sonra “bak benim fikrim” diye başlar, bizim söylediklerimizin üstüne de kendince olması gibi olacak işleri bize dikte ettirdi. Biz de çok şaşırdık ve üzülürdük. Demek ki dinlemesini iyi bilmemiz gerekir. Konuşurken az ama öz konuşmamız gerekir. Ve onun söylediği gibi belki de son konuşmamız gerekir.
Dinlediğimiz arkadaşlardan da aldığımız bilgileri harmanlayıp sonra da onları sunduğumuz zaman çok daha başarılı gözüküyoruz ama her şeyin başı sevmek saymak. İnsanları sevmek saymak. Bu bence başrol.
Tabîi son yıllarda ben de geçmiş günlerime baktığım zaman, çok ciddi işlerde var olduğumu şaşırarak işitiyorum Rengigül. Çünkü o kadar dolu dolu geçen bir yaşamım var ki yaşımın gereği. Bunun hem devlet kategorisinde hem spor camiasında, cemiyette, iş dünyasında çok önemli bir yeri var. Bunu ne zaman anlıyorum? Herhangi bir yere gittiğim zaman olan ilgiden! Önceleri mahcup oluyordum ki bizler böyle yetişmişiz ama büyük de onur duyuyorum, keyif alıyorum ve özellikle son yıllarda Galatasaray’ın büyüklüğünden, nereye gitsem muhakkak ki oradaki dostlarımız beni tanıyorlar ve bağırlarına basarak “abi kardeş – abla kardeş” oturup sohbet ediyoruz. Sanki birbirimizi yıllarca tanımış gibi devam ediyoruz. Bu beni çok mutlu ediyor. Geçmişimde sizler gibi değerli kardeşlerimi tanımaktan çok büyük keyif alıyorum.
Bana lütfedip bu güzel köşende yer verdiğin için çok teşekkür ediyorum. Senin her zaman ifade ettiğin gibi “Bâki sevgi ve saygılarımla” diyorum. Ben de size çok teşekkür ederim Değerli Turgay abiciğim. Zarif ve duyarlı varlığınız sağlıkla sürsün dilerim. Bâki saygı ile,