Geçen hafta içinde bulunduğumuz pandemi hayatında, yaşadığımız zorlukları atlatacağımıza dair bir yazı yazmıştım. Ne yaşarsak yaşayalım, dünyanın daimi bir dönüşüm içerisinde olduğunu hatırlatmıştım. Bunu da en iyi anlatan; “Bu da Geçer Yahu” sözü üzerine düşüncelerimi paylaşmıştım sizlerle.
Bu hafta ise; “Bu da Geçer Yahu” sözünün hikayesine yer vermek istiyorum burada;
“Dervişin biri uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar.
Köylüler fakir olduklarını ve ona verecek ne yemek ne de yataklarının olmadığını söylerler. Ve dervişe Şakir adlı kişiden bahsederek, onun çiftliğine gitmesini tavsiye ederler. Derviş yola koyulur ve,birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından Şakir”in bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Bölgenin ikinci zengini ise Haddad adında başka bir çiftlik sahibidir.Derviş Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır… Yola koyulma zamanı gelir; Derviş, Şakir’e teşekkür ederken,
“Böyle zengin olduğun için hep şükr et.”der.
Şakir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer…
Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Bir kaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir’i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir den söz eder.
“Haa o Şakir’mi?” der köylüler, “O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”
Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gider, Şakir’i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak zorunda kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır.Şakir bu kez Derviş’i son derece mütevazi olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır…
Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir’den şu cevabı alır:
“Üzülme… Unutma,bu da geçer…”
Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine aynı bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde olup biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için, bütün varını yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır.
Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Bu da geçer…
Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır:
“Bu da geçer…”
Derviş, “ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider.
Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi bırakmamıştır.
O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister.
Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın… Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım isterler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra yüzüğün üzerindeki yazıyı görür; biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır:
Yüzüğün üzerinde “Bu da geçer” yazmaktadır”.
Bu hikaye ile birlikte bu söze zaman içerisinde; Allah anlamına gelen, Ya Hu eklenir. Ve en sonunda da;
BU DA GEÇER YA HÛ’ halini alır.
Uzun lafın kısası; Hayat inişli çıkışlıdır.
Her zaman bulunduğumuz durumun gelip geçici olduğunu, kendimize hatırlatmamız gerekir.
Çünkü yerküre dediğimiz; büyük kitlelerin, çoğunluğun zihinleriyle harekete ettikleri bu yerde, bizler her zaman sorunlar, katı olaylar ve dünyanın realitesi ile hareket ediyoruz. Günlük yaşamlarımızda bazen öyle korkular, endişeler, kayıplar, hastalıklar ve bazen de öylesine gereksiz bir çok şey yaşanıyor ki! Öyle ki, yaşananların sonsuza kadar süreceği algısı içerisine girebiliyoruz.
Oysa her şey birer form ve formlar dünyasında da kalıcı bir şey yok. Sürekli bir değişim dönüşüm içerisindeyiz. Ve bunun farkına varabildiğimiz oranda da hayatı daha iyi anlamlandırabileceğiz. Yani temel anahtar burada da farkındalık.
İşte bugün geçen hafta yazıma verdiğim başlığın; “Bu da Geçer Ya Hu” nun hikayesine yer vermek istedim.