Sevgili anne ve baba, Dokunma duyusunun, beynin Görme merkezini harekete geçirdiğini biliyor muydun? Üstelik öğrenmeyi daha bir kalıcı hale dönüştürdüğüne dair çalışmalar var. Oysa şöyle etrafına bir bak; bebeklere ve çocuklara ilişkin tasarlanan pek çok oyuncak, oynatılan oyunlar, hazırlanan film ve animasyonlar çoğunlukla yalnızca görsellik ve ona bağlı bileşenlerle temellendiriliyor. Okul öncesi eğitimlerinde veya kreşlerde, yapılan aktivitelerin büyük bir kısmını görsel becerilerin güçlendirilmesi oluşturuyor. Çocukların bilmedikleri objelerle karşılaşması, ona dokunması, temas etmesi gibi eylemler yok denecek kadar az. Hatta çoğu kez bizim kültürümüzde, anneler ve babalar çocuklarının birçok eşya ve nesneye dokunmasını yasaklıyor ya da izin vermiyor dokunmalarına. Peki ya dokunmak dediğimiz eylem, kimi bebekler ya da çocuklar için o kadar da lüzumlu görülmezken, kimi bebekler ya da çocuklar için olmazsa olmazlardan olabilir mi bir düşün? Onun hayatı tanımasının, dünyayı kavramasının bir başka yöntemi olabilir mi dokunmak? görsel dünya ile kuramadığı bağını, dokunmanın gizemiyle kuruyor olabilir mi bebeğin? Yaşamı kavramının, ona tutunmanın tek yolu her zaman ve her zaman görmek midir bazı bebekler ve çocuklar için? Dokunma duygusuna eminim hiç bu kadar yakından bakmamıştın. Belki de hiç ihtiyacın olmadı bu kadar yakından bakmaya.
Acaba hiç merak ettin mi? Kör bir bebeğe sahip olan anne ve babalar, bebeklikten itibaren çocuklarını nesnelere dokunma ve temas ettirme alanında destekliyor mu? Bu sorunun cevabı maalesef hayır destekleyemiyorlar. Çünkü onlar da böyle bir desteğin gerekliliğinden habersizler. Böylesi bir eğitim altyapıları da yok. Bebeklikten dokunma hissi desteklenmeyen kör çocuklar, bir süre sonra, çevresindeki pek çok objeye dokunmaktan kaçıyor ve hatta onlardan korkar hale geliyor. İlerleyen yaşantılarında bu dokunamama eksiklikleri, yetişkinlik dönemlerinde karşılarına çeşitli fobiler ve yenilmeyen kaygılar olarak ortaya çıkabiliyor. Hayvan korkusu, sıcak noktalardan uzaklaşma hissi, pürüzlü alanlara temas etmeme isteği formlarında karşılarına çıkabiliyor. Bu dokunma ve temas edememe halleri, ilerleyen yaşantılarında onların bağımsız yaşam becerilerinin bile önüne geçebiliyor.
Esasında Görme yetisi olan bir bebek için görmek ne anlamı ifade ediyorsa, kör bir bebek için de dokunmak o anlamı karşılıyor. Görme yetisi olan bebek ve çocuklar dünyayı görerek, kör bebek ve çocuklar ise dokunarak keşfederler. Tüm bebekler ve çocuklar, doğdukları andan itibaren meraklıdırlar; Keşifçidirler, Taklit ederler. İlgilerini çeken bir nesne varsa onu tutmaya, yakalamaya ve kavramaya çalışırlar. Dikkatlerini Ona yöneltirler. Söz konusu kör bir bebek veya çocuk olduğunda, doğal olarak durumda bir miktar farklılık ortaya çıkması beklenebilir. Nasıl mı? Görme yetisi olmadığından, bu çocukların çevreye olan dikkatini bir anne ve baba olarak senin çekmen gerekebilir. Bir şekilde bebeğin harekete geçmesini sağlaman çok ama çok önemli. Bebeği veya çocuğu olabildiğince farklı nesnelerle temas ettirmen, farklı dokularla karşılaştırman onun gelişimi için vazgeçilmez bir ihtiyaç.
Dünyaca tanınan, ne çok şanslıyız ki ülkemizde yaşayan kör sanatçı, ressam Eşref Armağan’ı mutlaka duymuşsundur. Eşref Armağan, ressamlık yeteneğiyle tıp dünyasına ve belgesellere konu olmuş şahane bir sanatçı. Neden mi? Çünkü o resimlerini çizeceği nesne veya eşyalara dokunarak kâğıda aktarıyor. Çizdiği resimlere boyut, perspektif kazandırıp, renklendirebiliyor. Eşref Armağan, her zaman meraklı, keşfetmeye çalışan, çevresiyle ilgili çok soru soran ve dokunarak, temas ederek ilişki kuran, bir çocukmuş. Tüm bu merakları ve soruları cevapsız kalmamış. Hepsini sevgili babası bıkmadan usanmadan cevaplandırmış bu soruların. Bir seferinde bir kelebeğe dokunmak istemiş Eşref Armağan. Babası bir boyama kitabı almış ve şekilleri keserek etrafını çivilemiş. Böylece merak ettiği kelebeğin şeklini kavratmış oğluna. Perspektif öğrenmek için, Marmara Üniversite’sinden bir öğretmenden destek almış ilerleyen zamanlarda. Kabartma bir külah kullanılarak, ressama perspektif kavramını anlatmışlar. Harvard Üniversite’si nöroloji bilim dalı profesörleri tarafından Armağan’ın beyin aktiviteleri çizim yaparken incelenmiş. Görme becerisi olan insanlar bir şeye baktığında, nasıl ki beynin görsel kısmında aktivite oluyorsa, Armağan’ın parmaklarıyla bir şeye dokunduğunda veya çizerken, yine aynı şekilde beynin görsel bölgesinde hareketler olduğu tespit edilmiş. Çok büyüleyici bir bilgi değil mi sence? Hala Türkiye’deki sanat okullarına, mühendislik fakültelerine ve matematik bölümlerine kör öğrencilerin Kabul edilmesi akıllardan bile geçmiyor biliyor musun?
Zaman zaman yazılarımda seninle paylaştığımı hatırlıyorum. Ben köyde doğmuş ve 7 yaşına kadar köyde büyümüş bir çocuktum. Köyde büyümüş olmak kör bir çocuk olarak benim için tam bir özgürlük alanıydı. Tozla toprakla haşır neşir olmak, koyunların kuzuların içinde büyümek ve onlarla çok yakın temas içinde yaşamak, evimizden hiç çıkmayan kocaman bir kedimizin olması, kapısında duman isimli bir köpeğimizin varlığı benim hep onlarla çok yakın temasta bulunmamın yolunu açmıştı bana. Dedim ya köyde yaşamak, tozla toprakla haşır neşir olmak demek, börtü böcekle de haşır neşir olmak demekti benim için. Annem birazcık endişelenmekle birlikte, özellikle nenem her şeye dokunmama izin verirdi. Tek şartı ben varken dokun, tut derdi. Önce öğren ki ben yokken yaklaşacağın alanı kendin belirle derdi. Yanı bu anlama gelecek sözler söylerdi bana. Bir ineğin ve koyunun memesinden sütün nasıl sağıldığından tutun da yeni doğmuş bir kuzunun ya da buzağının yeni doğmuş ve ıslak halini biliyorum. Bir eşyanın eskimiş ve yeni halini, paslanmış, islenmiş bir güğümün halini, çürümüş bir meyve ya da sebzeyi, yenilmeyecek hale gelmiş bir peyniri ve yağı nenem hep bana gösterirdi koklatarak veya dokundurarak. Bunu yaparken eminim kafasında bu çocuk her şeye dokunsun diye bir duygusu yoktu. Ama benim bir şekilde görsel dünyayı farklı biçimlerde de kavrayacağıma dair bir bilgeliğe sahipti kim bilir.
Kör bebekler için, çoğunlukla Sesli oyuncakların seçildiğini görüyorum. Bebeğin bir miktar Görme yetisi varsa, alınan oyuncağa ışık da eklenebiliyor. Sesli ve ışıklı oyuncakların oldukça iyi seçenekler olduğunu söyleyebilirim. Ancak kör bir bebek için sadece ses ve ışık yeterli değildir tam anlamıyla gerçek bir kavrama için. Bebeğin ya da çocuğun duyduğu o sesin neye ait olduğunu sesinden anladığını Kabul etsen bile, duyduğu sesin sahibinin neye benzediğini, nasıl olduğunu, örneğin bu bir ağaçsa, dallarını yapraklarını, bir hayvansa, gövdesini bacaklarını, ayaklarını, tüylerini ve pek çok başka detayını erken yaşlarda öğrenmesi elzemdir çocuk için. Bu nedenle kör bir bebek için bir oyuncak seçiyorsan, aldığın oyuncağın gerçek şekline yakın, plastik hayvan ya da oyuncaklar alıp, onlara çocuğun dokunmasını sağlayarak tek tek çocuğa anlatmalısın. Kulağa çok mu zahmetli geldi böyle yapmanı istemek?
Her bir oyuncağın beklediğin formunu bulamayabilirsin. O zaman iş başa düşmüş demektir ve kendin yaratıcılığını kullanıp, çocuk için farklı malzemelerden gerçek şekillerine yakın yeni oyuncaklar tasarlayabilirsin. Zira arkadaşlarımın Görme becerisi olan çocuklarına bir oyuncak seçmeye gittiğimde, camların ardındaki havalı oyuncaklara dokunmama bile izin verilmiyor pek çok oyuncakçı tarafından. Bir oyuncağın paketini açmak her zaman mümkün olmayabilir elbet. Ama en azından kör bir misafirin için, o oyuncağın mutlaka bir tesir ürününü etrafta bulundurabilirsin. Bunu düşünebilmen için senden büyük bir bilgelik de beklemiyorum aslında.
Özellikle çocukla evdeyken, birlikte vakit geçirirken, çocuğa gerçek sebze ve meyveleri vermen, birlikte yıkarken onları tanıtman ne olduklarını ona anlatman çok önemli bir aktivite olacaktır inan. Belki ona meyvenin ya da sebzenin kabuklu ve kabuksuz hallerini dokundurup, aralarındaki farkı anlamasını sağlayabilirsin. Yine aynı şekilde sebze ve meyvelerin doğranmış formlarına dilimlenmiş hallerine dokundurup, onunla tanışmasını sağlayabilirsin. Çocuğa boyut ve şekil gibi kavramları da yine bu meyve ve sebzeleri kullanarak öğretebileceğin kavramlar. Çocuğa 3 boyutlu bir nesneyi, 2 boyutlu bir eşyayı, kimi geometric şekilleri gösterip, kâğıttan veya oyun hamurlarından ondan yapmasını isteyebilirsin. Nasıl ki doğada her şeyin rengi varsa, o şeylerin aynı zamanda farklı dokuları da vardır. Bil ki; Çocuklar çevresindeki nesnelere, eşyalara dokundukça onları tanır yani görür. Dokunan çocuk, rahatlıkla seçimini yapabilir. Temas eden çocuk karar alabilir ve buna bağlı tüm sorumluluklarını da bilir. Bedenini kullanabilme becerisi kazanmanın yanı sıra, küçük kas ve büyük kas hareketlerini, motor becerilerini geliştirir. Kör bebekler ve çocuklar için dokunmak, dış dünya ile kurulan en somut iletişim biçimlerinden biridir.
Hayatı yalnızca görmenin hegemonyası üzerine kurmuş sana sesleniyor bu çocuk. Yaşam, senin görsellik tutkunun altında ezilmiş bir makinedir. Oysa hayat dokusu, kokusu, sesi ve nefesi olan, duyan, hisseden sana şarkılar söyleyen bir mücevherdir. O mücevherin yalnızca görünen parlaklığına kapılıp kalmaksa, kendi eliyle kendini yok etmiş çaresiz bir insan hücresidir. Şimdi reklamlarda sıkça duyuyorsun ya; hayattan rengi alın, geriye neyi kalır ki? Diyenlere inat, yaşamın meltemsi dokunuşu kalır ki, onu anlaman sana bir yüzyıl kadar daha uzak gibi duruyor.
Sevgimle, sevdamla.