• İletişim: info@guncelkadin.com.tr
Güncel Kadın
  • Anasayfa
  • Güncel Haberler
  • İş Dünyası
  • Ekonomi
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • Röportaj
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Güncel Haberler
  • İş Dünyası
  • Ekonomi
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • Röportaj
No Result
View All Result
Güncel Kadın
No Result
View All Result

Mesut Ilgım – Prof. Dr. (h.c.) Abdülbedi Ilgım Avni Lifij – Mustafa Düzgünman – Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre “Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı” – “Mevlânâ Neş’esinden Esintiler” /Rengigül Yaltırık Ural

Rengigül Ural by Rengigül Ural
27 Mayıs 2025
in Yazarlar
0
Mesut Ilgım – Prof. Dr. (h.c.) Abdülbedi Ilgım Avni Lifij – Mustafa Düzgünman – Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre “Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı” – “Mevlânâ Neş’esinden Esintiler” /Rengigül Yaltırık Ural
0
SHARES
9
VIEWS
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsapp PaylaşLinkedin'de PaylaşPaylaşPaylaş

1996 yılında Sandoz’dan Koç Grubu’na geçtiğimde tanıştığım, birlikte aynı çalışma ortamını uzun yıllar paylaştığım, babalarımızın profesör, annesinin de annemin kökleri gibi Selanikli olmasından dolayı nice ortak yönlerimizle tatlı tatlı sohbet ettiğimiz değerli Mesut Ilgım Bey ile kendi arzusuyla başladığımız ve 2 Ekim 2022’de olgunlaşan röportajımız maalesef tamamlanamadan 19 Mayıs 2023 tarihinde ebediyete intikal etti. Ölüm yıldönümü olan mayıs ayında, Mesut Bey’e olan sözümü, vazifemi yerine getirmeye karar verdim. Mesut Bey’in babası değerli hocamız Prof. Dr. Abdülbedi Ilgım, Avni Lifij hocadan el almış. Büyük Çerkes Sürgünü’nün yıldönümü olan bu ayda Çerkes köklerimize saygı ile Avni Lifij üstadımızı da anmak ve ruhlarını şad etmek istedim.

Mesut Ilgım ile Bilim ve İş Dünyası İçinde Sanat

İyi akşamlar sevgili Rengigül,

Sana ailemle ilgili bazı bilgi ve fotoğrafları gönderiyorum. Rahmetli babam Prof. Dr. Abdülbedi Ilgım 1915 Prizren doğumlu idi, 1997’de kaybettik. Rahmetli annem Fatma Seniha Ilgım ise 1919 Selanik doğumlu idi, onu da 2000 yılında kaybettik.

İki aile, benim de dünyaya geldiğim Fatih’te yan yana iki evde otururlarmış, o senelerde annem İstanbul Kız Lisesi’nde öğrenci, babam ise İ.Ü. Fen Fakültesi Fizik Bölümünde öğrenci. Babam anneme fizik derslerinde yardımcı oluyor. O sırada aralarında bir aşk ilişkisi oluşuyor ve evlenmeye kalkıyorlar. Usulen annem isteniyor, ancak karşı taraf bunu “Biz göçmene kız vermeyiz” diye reddediyor. Babam da tayinini Ankara Erkek Lisesi’ne çıkartıyor, gidip orada evleniyorlar. Bu olayın üzerinden yarım asırdan fazla geçmişti, babam beni her gün birkaç kez arar ve sorardı. “Mesut biliyorsun ben anneni kaçırarak evlenmiştim, başıma bir şey gelir mi?” diye. Bu durum o sıralar başlamış olan Alzheimer’in sonucu idi ne yazık ki.

Bedii Ilgım, 1928

Anneciğim çok hoşgörülü bir insandı, bir ara iki göğsü birden alınmıştı, sutyeninin içine mercimek doldurup kendine protez yapmıştı. Bir süre sonra o mercimekler vücudun nem ve ısısından çimlenip, iki göğsünün arasından yemyeşil filizler çıkmıştı!

Babam devrinin pek çok ilim insanı gibi son derece yetenekli bir insandı. Daha lise sıralarında iken hafta sonları birkaç aktarma ile Emirgan’a gidip orada yaşayan Avni Lifij‘i resim yaparken izlermiş. Çok iyi ney üflerdi, resim yapardı. Mekânları cennet olsun. Ona ait bazı resimleri, üniversite senelerinden notlarını vs. ekte gönderiyorum. Bir bak, daha başka şeyler de istersen gönderirim.

Kız kardeşim Filiz de İstanbul Üniversitesi’nde sanat tarihi okudu, onun da pek çok el becerisi vardır. Bir ara Prof. Dr. Süheyl Ünver‘in asistanlığını yaptı, çok iyi minyatür yapar. O da eşini erken kaybetti, şimdilerde sevgili kocası Kemal de Merkezefendi’deki aile mezarlığında kayınvalidesi, kayınpederi ve ailenin diğer büyükleri ile aynı yerde yatıyor. Hepsinin, hepimizin geçmişlerinin mekânları cennet olsun.

Ben de birkaç günden beri Şile evimizdeki dosyalardan bir zamanlar yaptığım ebruları çıkarıyorum ortaya. Daha ortaokul ya da lise talebesi iken rahmetli babamla Fatih’ten yola çıkıp uzun birkaç aktarmadan sonra Üsküdar’a geçer, oradan İcadiye’ye tırmanan yokuşun sağ tarafındaki bir baharatçı dükkânına gider oturur, dükkân sahibi -yanılmıyorsam- Mustafa Düzgünman‘ın ebru yapışını seyreder, sonra da eve gelip kendi tezgâhımızı kurardık. Keyifli ama zor bir sanattır. Ya tutar ya tutmaz. Yani Düzgünman ustanın dediği gibi “insanoğlunun eşref saati vardır, ebrunun ise eşek saati”!

Rengigül, ben de senelerce Ebru yaptım. Bu sanatın son ustası Üsküdar’daki aktar Mustafa Düzgünman’dan öğrenip icazet almıştım.

Ebru boyasının su üstünde dağılmasını sağlayan sığır ödüdür. Divan’da çalıştığım senelerde satın almacıdan istemiştim, “Mezbahadan et alırken bana bir şişe sığır ödü alın” diye. Şişe ile alıp getirmişler. Mutfakta duruyor. Kimse ne olduğunu bilmiyor sonra aşçıbaşına soruyorlar, parmağını daldırıp yalıyor zehir gibi bir şey! Sonra kararını veriyor “Mesut Bey’e sorun, böyle moktan şeylerle uğraşır” diye.

Bir de başka teknik vardır uyguladığım. Kâğıda ebru çekmeden evvel yumurta akı ile bir desen ya da yazı yazarım (çoğunlukla eski yazı hatlar) kuruduktan sonra ebru çekerim orası beyaz kalır. Bana bir e-mail ile adresini at, ilk fırsatta onlardan birini çerçeveleyip postalarım.

Dediğim gibi bende malzeme çok, daha başka şeyler de istersen haberim olsun.

Şile’den selam ve sevgiler.

MESUT ILGIM

Röportajımızın Olgunlaşması Süreci

“Mesut Ilgım Bey, değerli hocamız Prof. Dr. Bedi Ilgım’ın oğlu. Kendisini 1996 yılında Koç Holding Turizm Grubu’muzda tanıdım. O günden beri dostluğumuz devam etmekte, diğer Koçlu dostlarım gibi. Erdur Bekiroğlu (Kaleme almış olduğum “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten Teşekkür Mektubu Alan Nurettin Bekiroğlu Eniştemiz ve Galatasaray Lisesi’ndeki Resim ve Marangozhâne Atelyesi ile Ülkemiz Sanat, Spor, Bilim, Kültür ve Tarihine Çok Yönlü Bakış – Cumhuriyetimizin 100. Yılı Özel”) eniştemin de dostu olduğunu öğrendiğimde mutlu olmuştum.  Şimdi, kıymetli bir akademisyenin oğlunun sanata uzanan hayatını, deneyimlerini hep birlikte okuyalım” diye başlayacaktı.

“Geleceğe kaynak olacak değerdeki bu kıymetli röportajımız, RE Books Arts Kitaplığı İnceleme-Araştırma ve Röportaj bölümüne kayıtlı olacak ve gelecek kuşaklara da kayıtlı bir belge olarak aktarılacak. Bu yöntemim şu açıdan da önemli; tüm röportajlar birleştiğinde çok kıymetli bir sosyal tarihi de geniş yelpazede yansıtmış olacak. Sayın Mesut Ilgım’a çok teşekkür ediyorum” diye bitecekti  “Mesut Ilgım ile Bilim ve İş Dünyası İçinde Sanat” konulu röportajımız.

2 Ekim 2022’de sorularımı “Zaman tahdidimiz yok Mesut Bey. Maksat bu projemle gelecek kuşaklara güzel örnekler ile sosyal tarih aktarmak. Teşekkür ediyorum. Bâkî saygılarımla, Rengigül” ifadelerimle göndermiştim. Çok mutlu olmuştu.

“Afrodisias ve Koç Yönder’e de emek verdiniz.”,

“Babam Prof. Dr. Faik Yaltırık’ın kitaplığına, aile yadigârlarına sahip çıktığım için beni takdir etmiş ve tavsiyede bulunmuştunuz.”,

“Babamın hocası Curt  Kosswig ve çağdaşları konusunda konferanslar verdiğinizi biliyorum. 150 yılı içeren aile şecere kitabımızın (Annemin babaannesi Rengigül Hanım’a atıfla; Rengigül) satır aralarından babamın aktarımına izdüşüm:

“İstanbul Üniversitesi Beyazıt Merkez Bina’da FKB (Fizik. Kimya. Biyoloji) okursun. Bir sene okuyup, FKB’den başarılı olan öğrenciler, seçtikleri fakültelerinde okumaya hak kazanırlar. Bazı yabancı hocalar ders verirdi. Yabancı hocalara beş sene içinde Türkçeyi öğrenerek ders verme mecburiyeti getirilmişti. Aksanları olmaması imkânsız ama hepsi gâyet güzel Türkçe ders verirlerdi. Orijinal bir fizik profesörü vardı. 2 deney bende  yer etti; bir gün, iki kedi ile girdi derse. 2 kediden birinin kuyruğu kesikti. Koskoca konferans salonun yukarısından 6-7 m yükseklikten attı, ikisini birden. İkisi birden düştü, bakıyoruz. O kuyruğu olan kedinin kuyruk, çevrile, çevrile denge sağlayarak, 4 ayak üstüne düştü, öbürü ise baş üstü düştü. Üzülmüş, etkilenmiştim. Sonra kürsüye çıktı; “İşte önemli olan bu denge konusudur.” diye ders yaptı. Dengeyi anlattı!.. Bir gün de; ikişer  yarım kapak ile geldi. Kapaklar kapanınca küre oluyor. Birinin içinden havasını aldı. Sonra bir öğrenci çağırdı; “Gel kapakları aç.” Kapaklar açılmıyor, zorlanıyor, kapak açılmıyor. İçinden havası alınmayan rahat açılıyor. “Dış basınç, iç basınç.” konusunu bu deneyle anlattı. Havanın dış basıncı kapakları bastırıyor ve içi havasız kaldığı için kapaklar açılmıyor. “Yaşar Doğu’yu çağır  istersen!” dedi  Alman hoca. Yaşar Doğu o zaman pek meşhur,  güçlü erkek simgesi! Başka deneyler; bağlı bir zincir var. Halkalar birbirine geçmiş. Zinciri, bir makine ile döndürüyor. Dönünce merkezkaç kuvvetinden dolayı zincirler fırlıyormuş gibi tekerlek oluyor. Meyilli bir tahtanın üzerinden yuvarlanıyor. Kalın karton parçası, yuvarlak kesilmiş daire şeklinde hızla döndürüyor. Tahtayı kesiyor merkezkaç kuvvetinden dolayı. Hailbron (Alfred Heilbronn) botanik hocası idi. “gövde” diyemiyordu. “Köftelerde, köftelerde” dediğinde anlardık ki o cızbız köfteler değil, ağaçların gövdelerinde. Kurt Kozvik (Curt Kosswig) Hoca’mız; zooloji anlatırdı. Türk dostu idi. Mezarı Türkiye’de. Bebek’te otururdu. Kuş Cenneti’ni kurmuştu.  Mustafa Kemal, Cumhuriyet’i yeni kurduğunda ve Darülfünun (1870), İstanbul Üniversitesi (1933) olduğunda, yurt dışından  Kurt Kozvik  gibi değerli akademisyenler  getirtmiş/gelmesini desteklemiş, ancak bir şart koymuş; “5 yıl içinde Türkçe öğrenmezlerse memleketlerine geri dönmek kaydıyla” protokol imzalatmış.” ,

“Bilim ve sanat birlikteliğine önem veriyorum. Özellikle konferanslardaki duyuru çizimleri, amblemler, hediye objeler, dosyalar, yaka kartları, rozetler, eşarplar gibi. Böyle birikimlerimiz var ve şanslıyız.”,

“Rahmetli babanızın dönemi; ne kadar saygılı, bilgili, görgülü, otokontrollü beyefendiler dönemi idi. Babalarımız gibi kıymetli hocalar kürsüye çıkıp ders anlattıkları için kıyafetlerine, hitaplarına özen gösterirlerdi. Birbirlerini şapkalarını çıkartarak yarı beline kadar eğilerek selamlarlardı. Sofra adabına, protokole önem verirlerdi. Yurt dışı deneyimlerini, eski vakur hocalarını da içsellemişlerdi.”,

“Üsküdar’da bir baharatçı dükkânı” dediğinizde birden aklıma Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre hocamız geldi. “Mevlânâ Neş’esinden Esintiler” kitabında, aynı sayfada yer almaktan onur duyduğum kıymetli bir hocamızdır” gibi ifadelerimle hemen her gün iletişim halindeydik Mesut Bey ile.

Bazen telefon ediyordu, sohbeti tatlıydı. Yazdığım kitapları Gergedan’a gidip sorduğunu, bulamadığını söylemişti, ben de kitaplarımın e-kitap olduğunu yinelemiştim. Babalarımızın profesör oluşu bizi benzer anılara, olaylara çekiyordu.

Röportajımız maalesef tamamlanamadan 19 Mayıs 2023 tarihinde ebediyete intikâl etti Mesut Bey. Ölüm yıldönümü olan mayıs ayında, Mesut Bey’e olan sözümü, vazifemi yerine getirmeye karar verdiğim. Levent’teki çalışma odamda Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre hocamızın “Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı” kitabını tekrar okumaya başladım. Cam kenarında, sade kahvemle.  Kitabı Mustafa Düzgünman’a, ney üflemeye ve o devre odaklanarak inceledim. Ertesi sabah Avni Lifij ile ilgili çalışma odamdaki arşivimi taradım. Çerkes Sürgünü’nün yıldönümünde Avni Lifij’i saygıyla anmak istedim.

1864 Büyük Çekes Sürgünü – Çerkes Atasözü “Mezar taşı kaybolur şarkı kaybolmaz”.

Malum babamın anneannesi Balatlı Seher Ural, Çerkes’di. Anne ve babası Büyük Çerkes Sürgünü ile Osmanlı topraklarına varmış. Onu tanımıştım. Akçakoca ilk kadın Belediye Meclis Üyesi imiş. Tarihi fotoğrafı arşivimizde.
İsmi bana yadigâr olan annemin babaannesi Rengigül Hanım, Büyük Çerkes Sürgünü’nde Osmanlı topraklarına vardığında 5-6 yaşındaymış. Anne ve babası bir köprüde vurulmuş. Dayısı onu İstanbul’a getirmiş. Sarayda (Kemal Tahir’in anne ve babası) akrabası olduğu için Ulema Tayfur Bey’in konağında büyümüş. Çocukluğu ve genç kızlığı kışın Beyazıt’ta, yazın Büyükada’da geçmiş. Hacı Arif Bey’den ders almış. Musiki öğrenmiş. 31 Mart Vak’asında görevi başında şehit düşen Adliye Nazırı Mustafa Nazım Paşamızdan dolayı hukuk konularında bilgi sahibi olmuş. Sultan Reşad V’in kabinesinde mebus olan, buğday ihracatçısı iş adamı Sarıhacıalizâde Ahmet Bey ile İstanbul’da izdivaç yapmış. Gelin çıktığı konak İstanbul Üniversitesi’nin bir birimi, gelin geldiği konak ise işgâl yıllarında Yunan Orduları Komutanı N. Trikoupis’in şahsi karargâhı olmuş. Kendisini tanıyamadım yaşım gereği. Annem ve anneannem çok severlerdi. Babam ve kayınpederim gibi tanıyan herkes saygı ile bahsederdi. Rengigül Hanım ile babamın anneannesi Seher Hanım dünür olmuşlar 1930 yılında. Her ikisi de çok disiplinli ve prensipli imişler. Hayatlarını Rengigül e-kitabında yazabildiğim için huzurluyum, büyüklerim bu dünyadan göçüp gitmeden. Arşivimde nice yadigârların yanı sıra kaynak kitaplarım da hüzünleri yansıtıyor. Çerkes Ayşe Pişkin dostumuz ile yaptığım röportaj gibi. Her Çerkes, Çerkes Sürgünü sonrası Rengigül Hanım ya da Seher Hanım gibi şanslı değillerdi. Lord Byron da Don Juan’ında değinmiş. Sami Paşazâde gibi.

“Lord Byron’ın (1788-1824) “Don Juan” kitabında“Gothe, Don Juan’ı çevirmekle kalmayıp Byron’ı şiir imparatoru olarak duyuracaktır ortalığa.”, “Hatice adlı bir Türk kız çocuğunu yanında büyütmelik alacaktır” ifadeleri yer almış. Lord Byron, Kanto X, 55, s.376

“Canından sonra ruhunu da kurtarabilirdi küçüğün ya
Garip bir şey olduğu şuracığa eklenmeli ki
Küçük Türk din değiştirmeye yanaşmadı.”
Lord Byron, “Don Juan” Kanto IV. s.204/113,114

“Dönelim öykümüze: Başkentte satılmaya götürülen
Zincire vurulmuş kölelerle dolu gemi
Gerekli işlemlerden sonra saray duvarlarının
Dibine demir atmış durumda görülebildi:
Veba denetiminden geçen
Yükünü pazara çıkardı.
Gürcüsü, Rusu, Çerkezi
Türlü amaç ve tutkular için satılacaktı.
Kimileri pek pahalıya gitti,
Bâkire olduğu üstüne güvence verilen
Tatlı bir Çerkez kızı için bin beş yüz akçe ödendi.
Güzelliği en güzel renkleri ve tonlarıyla örülmüştü gökyüzünün,
Ve satılışı açık artırmaya girip de yitiren kimilerini
Evlerine yolladı suskun puskun.
Bin akçeyi geçince sürülen pey, anlaşılmıştı ki
Sultandı artırmaya giren ve herkes birden çekilmişti.” Rengigül e-kitabı sayfa 36/994

Nur içinde yatsınlar. Çok acılar çekmişler. Avni Lifij, Çerkes Sürgünü ile ilgili ailesinin aktarımlarını eşi Harika Sirel Hanım’a, camiasına aktarmış mıydı henüz bilemiyorum. Nur içinde yatsınlar. Çok acılar çekmişler.

“Babam devrinin pek çok ilim insanı gibi son derece yetenekli bir insandı. Daha lise sıralarında iken hafta sonları birkaç aktarma ile Emirgan’a gidip orada yaşayan Avni Lifij’i resim yaparken izlermiş. Çok iyi ney üflerdi, resim yapardı. Mekânları cennet olsun. Ona ait bazı resimleri, üniversite senelerinden notlarını vs. ekte gönderiyorum. Bir bak daha başka şeyler de istersen gönderirim. Mesut”

Avni Lifij (1886-1927)

“Hüseyin Avni Lifij, Çerkes kökenli bir ailenin oğlu olarak İstanbul’da doğdu. Ortaöğretimini Fatih’te tamamladıktan sonra anatomi öğrenmek için Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye’ye, boya tekniği öğrenmek için ise Eczacı Mektebi’nin fizik ve kimya derslerine izleyici olarak katıldı. İskender Ferid Bey’den Fransızca dersleri aldı. Fransızcasını ilerletmek amacıyla Alyans İsraelit Okulu’na devam etti.

Geçimini sağlamak için restorasyon sürecindeki Ayasofya’nın mozaiklerinin temizlenmesi işinde çalışan Lifij, bu vesileyle Fransız mimar Henri Prost’la (1874-1959) tanıştı. Prost ve İskender Ferid’in aracılığıyla Osman Hamdi Bey ile tanıştı. Osman Hamdi Bey’in önerisiyle kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebi’ne devam etti. Şehzade Abdülmecid Efendi’nin desteğiyle 1909’da Paris’e gitti ve burada École des Beaux-Arts’da Fernand Cormon’un atölyesinde çalıştı. Daha sonra Octave Denis Victor Guillonnet ve Jean-Jules-Antoine Lecomte du Nouÿ’un atölyelerine devam etti. 1909’da kurulan

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi’ne Paris’te bulunduğu zamanlardan başlayarak gönderdiği yazı, mektup ve desenlerle destek oldu. 1912’de İstanbul’a döndü ve 1914’e kadar İstanbul Sultânîsi’nde (İstanbul Erkek Lisesi) resim, 1915’ten itibaren Kandilli İnas Sultânîsi’nde (Kandilli Kız Lisesi) Fransızca öğretmenliği yaptı.  1916’dan itibaren Galatasaray Sergileri’ne katıldı. Şişli Atölyesi’ne katılmasa da 1918’de Viyana’daki Savaş Resimleri ve Diğerleri sergisinde yer aldı. İlk kişisel sergisini 1918’de Orient Littéraire Yönetim Bölümü’nde açtı. Ressamlığının yanı sıra, sanat eleştirileri yazdı ve fotoğrafçılıkla ilgilendi. Avni Lifij Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Tezyini Sanatlar Bölümü’nün kurulması için çalıştı ve 1923’ten vefat ettiği 1927’ye kadar burada hocalık yaptı.”,

“1914 Kuşağı sanatçılarının en yenilikçi isimlerinden Hüseyin Avni Lifij (1886-1927), ressamlığının yanı sıra eğitmen, sanat eleştirmeni ve fotoğrafçı kimlikleriyle sanat tarihinde yerini almıştır. Hüseyin Avni Lifij’in eşi Harika Lifij ve sonrasında yeğeni Şazi Sirel tarafından günümüze kadar titizlikle korunarak ulaştırılan arşiv malzemeleri, Aralık 2023’te Sirel Ailesi tarafından Sakıp Sabancı Müzesi’ne bağışlanmıştır. Hüseyin Avni Lifij ve eşi Harika Sirel Lifij’in yaşamlarına, sanatsal ve entelektüel üretimleri ile dönemin kültür atmosferine ışık tutan arşiv, not defteri, fotoğraf, kartpostal ve günlük gibi belgeler ile sanatçının çeşitli malzemelerdeki desenlerinden oluşur. Sanatçının ustalığının kanıtı olan desenleri, onun figüre verdiği öneme işaret ederken, mimari ayrıntıları betimlediği eskizleri ise yazılarında da ağırlık verdiği şehircilik, sanat tarihi gibi alanlara ilgisini yansıtır. Arşivdeki tüm belgelerin araştırma ve çeviri süreci devam etmektedir. Bu aşamada arşiv seçili belgeler ile erişime açılmıştır.” Sakıp Sabancı Müzesi

Levent’teki arşivimde hızlı bir tarama yaptığımda; iki kitapta Avni Lifij yer almakta. Biri “A History of Turkish Painting”, Palasar SA. in association with University of Washington Press Seattle – London, Authors: Günsel Renda, Turan Erol, Adnan Turani, Kaya Özsezgin, Mustafa Aslıer. Diğeri Sezer Tansuğ’un Remzi Kitapevi’nden çıkan “Çağdaş Türk Sanatı”.  İlginç hayat öyküsü ile sevgili eşi Harika (Şazi Sirel Lifij, 1896-1991) Hanım’ı ve Sirel Hanım’ın abisi Nijat Sirel’i, çağdaşları değerli üstatlarımızı saygıyla anıyorum. Nijat Sirel Bey, Ord. Prof. Dr. İhsan Hilmi Alantar pdf kitabımızda yer almıştı.

Mesut Ilgım’ın kaleminden kıymetli hocamız değerli babası Prof. Dr. Abdülbedi Ilgım

Prof.Dr. (h.c.) BEDİ ILGIM 1915 – 1997

Babam Bedi Ilgım, 1915 yılında, Yugoslavya’dan İstanbul’a göçmüş bir ailenin ikinci çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelmiş. Çağdaşlarının pek çoğunda olduğu gibi, onun da ilkokul diploması Arap harfleri ile yazılı. Orta Okul ve Liseyi İstanbul Erkek Lisesinde bitirmiş; 1932/1933 döneminde bu okulun fen şubesinden mezun olmuş. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine giren Bedi Ilgım, 1936/1937 döneminde bu fakültenin “Fizik, Kimya” bölümünden mezun olmuş.

Bu döneme ait -titizlikle sakladığım- ders notlarında o dönemin, Hitler zulmünden kaçıp Boğaziçi’ne sığınan efsane Alman hocalarından Prof. Arndt’ın düzeltmeleri ve parafları var. Yine o dönemin müşterek özelliklerinden biri olarak, gerek Üniversite süresince gerekse üniversite sonrasında fasılalarla devam eden bir yedek subay hizmeti ve 1938 Nisan’ında terhis. Bundan sonraki dönemde Bedi Ilgım’ı ilk görev yeri olan Ankara Erkek Lisesinde Fizik hocası olarak görüyoruz (Bu dönemden tanışları, Rauf Nasuhoğlu ve Erdal İnönü). Buradaki iki dönemlik fizik hocalığından sonra, Bedi Ilgım 1939 yılında o zamanki adı Teknik Okul olan, şimdiki adıyla Yıldız Teknik Üniversitesi’ne, fizik öğretmeni olarak tayin oluyor. Bu tarihten itibaren, yaş haddinden emekli olduğu 1984 yılına kadar süren 45 yıllık “Yıldız”lılık, daha sonra özel sözleşme ile lisansüstü öğrencilerine verdiği derslerle 7 yıl daha sürüyor ve nihayet Bedi Ilgım’ın toplam 53 senelik çalışma hayatı 1991 yılı sonunda noktalanıyor. Ancak bundan birkaç sene sonra başlayan ve onu 1997 yılında aramızdan alan Alzheimer hastalığına rağmen babam son günlerine kadar her gün, bir sonraki gün vereceği derslerine hazırlanır, notlarını titizlikle çantasına yerleştirir ve ertesi sabah erkenden “Yıldız”ına yola çıkacakmışçasına tıraşını olur, giyinir ve benim kendisini alıp Yıldız’a götürmemi beklerdi.

Babam yazdığı ve Türkçeye çevirdiği pek çok mesleki kitabı yanı sıra, yine döneminin pek çok bilim adamında görüldüğü gibi, meslek dışı pek çok hobiye de sahipti. Çok iyi bir hat sanatçısıydı, iyi ney çalar ve çok iyi resim yapardı. Klasik Türk Müziğini çok iyi anlar, takip eder ve notaların matematik ve fizik kuralları ile ilintilerini araştırırdı. İyi bir fotoğrafçıydı. Kendimi bildim bileli evimizde daima bir fotoğraf laboratuvarı bulunmuştu. Ellili senelerde yapılan bir banka çekilişinde, mütevazı tasarruflarımdan oluşan banka hesabıma büyük ikramiye çıkınca, kendisinden iyi bir fotoğraf makinesi almak için izin istemiştim. Bana önemli olanın makine olmadığını, ancak gönül-göz ve mercek düzleminin bir hizaya gelmesi ile iyi bir resim çekilebileceğini kanıtlamak için boş bir puro kutusundan oluşturduğu “camera obscura” ile çektiği resim hala arşivimde, çok kıymetli bir anı olarak durur.

“Yıldız”daki yaşamı süresince pek çok “ilk” e imza attı. Teknik Okul’dan Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi’ne ve daha sonra Yıldız Üniversitesi’ne geçişlerde büyük çabalar sarf etti. Daha sonra Yıldız’a bağlı olarak Anadolu’da oluşturulan diğer Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademilerinin oluşumunda faal görev aldı. İleri yaşına rağmen buralarda (Zonguldak, Sakarya, Elazığ gibi) “ilk ders”ler verdi.

 

Kendi notlarından anladığım kadarı ile kendisine İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesinden gelen pek çok teklifi geri çevirdi ve hep “Yıldız”lı kaldı. Teknik Okul dönemlerinde senelerce “Öğretim Müdür Yardımcılığı” görevini yürüttü. Onun, evinden çok zamanının geçirdiği Fizik Laboratuvarını hemen hemen yoktan var etti. Almanya’dan (Leybold firması) temin ettiği laboratuvar alet ve gereçlerinin benzerlerini, laboratuvarının bir köşesinde oluşturduğu atölyesinde kendi gayreti ve asistanlarının desteği ile çoğalttı ve böylelikle çok sayıda öğrencinin laboratuvar imkânına kavuşmasını sağladı.

1983 yılında (13.10.1983) yapılan Senato toplantısında kendisine Yıldız’ın verdiği ilk fahri doktorluk unvanı verildi. Bedi Ilgım’ın yaptığı bilimsel çalışmaların ayrıntılarını kendi meslektaşlarının takdirine bırakarak, yazının bundan sonraki bölümünde, kendisi hakkında Yıldız yıllıklarında yer alan bazı anektotları ve emekliliği nedeni ile yaptığı bir konuşmayı aşağıda aktarıyorum.

  • 1968 yılında bir gece sınıfında Bedi hoca, “çarpışma”ları anlatıyordu. Tahtaya formülü yazdıktan sonra konuyu daha ilginç hale getirmek için bir futbol maçında çarpışan iki futbolcu örneğini verdi. Ortak düşme hızını hesaplayarak, ısıya dönüşen enerjinin ifadesini de yazdı. Bunun üzerine öğrencilerden biri sordu : “Efendim, ısıya dönüşen bu enerji ne olur” ? Bedi hoca cevap verdi : “Futbolcular çarpışınca bu ısıdan kızışır ve birbirlerine küfrederler.”
  • İhtisas bölümünde bir modern fizik dersinde Bedi Ilgım çekirdek reaksiyonlarının enerji bilançosunu açıklıyordu. Genelde çok soru soran çocuklardan biri kalktı ve “Efendim, bu verdiğiniz örnekte iki ürün var. Halbuki daha çok sayıda ürünlerin olabileceği reaksiyonlar da mümkün diyorsunuz, o zaman hesapları nasıl yürüteceğiz?” Hoca cevapladı: “Ben burada esasları izah ediyorum, şüphesiz bir soru olarak yalnız ikiz meydana gelmesi sorunu ile değil, üçüz, dördüz hatta sekizli bir doğum ile de karşılaşabilirsiniz.” Talebelerden birisi arka sıralardan ekledi:” İşte hocam, o zaman biz de dokuz doğururuz !”
  • Bedi hoca altmışlı yıllarda uygulamaya koyduğu modern fizik derslerinin ikincisinde elektromanyetik radyasyon teorisinin son konularını işliyordu. 212 numaralı amfinin sıralarının altına -her seneki gibi- yavrulamak üzere yuvalanmış olan tekir kedi ortaya çıktı ve kapının yanında miyavlamaya başladı. Çocuklar gülüştüler. Bedi bey dersin ciddiyeti ile sahnenin laubaliliğini dengelemek üzere : “Galiba bir şeye itiraz ediyor, kapıyı açın da çıksın bari” dedi. Bunun üzerine öğrencilerden Uğur Beynam: “Efendim, dersin başında kapıyı açtık gitmedi, herhalde dersten sıkılmış olacak” dedi. Bedi hoca hemen taşı gediğine koydu : “Olabilir, hayvandır”!
  • Bir arkadaşımızın cehaletiyle Bedi Hoca’yı sinirlendirmesi üzerine, hoca derin bir Lahavle çekip, Mehmet Akif’in ünlü şiirini arkadaşımıza uygulamıştı:

“Sana zor gelmeyecek soruyu kimler sorsun

Babanın ismini sorsam “bilmem ki” diyorsun

Herc-ü merc ettiğin a’male yetmez de kitap

Seni ancak çöp kovaları eder istiap”

  • 1954 yılındaki bir fizik dersinde Bedi Ilgım yer çekiminden bahsediyordu. Arkadaşlardan biri sordu : “Hocam, dünyayı merkezinden geçmek üzere delip buraya bir taş bıraksak, bu taş nereye kadar gider?” Bedi Hoca cevap verdi “Herhalde Bakırköy’e kadar gider !”
  • Bedi hoca saatlerce bir konuyu anlatmış ve koca tahtayı upuzun bir formülle doldurmuştu. Arkadaşlardan biri sordu : “Hocam bu formül neye yarar ?” Bedi bey cevap verdi : “Baş ağrısına iyi gelir” !
  • Bedi hocadan, Fikret Uray, bir müessese de çalıştırılmak üzere yeni mezunlardan bir mühendis tavsiye etmesini ister ve de iyi ücret vereceklerini ilave eder. Odada bulunan Sami İdil söze karışır : “Ne kadar verecekler?” Fikret Uray: “600 lirayla başlayacaklar” . Bedi Ilgım cevap verir : “Yok, o paraya mezunlardan bulamam ama istersen hocalardan bulayım” .
  • Günlerden bir Cumartesi günü Bedi Ilgım, teknik fizik dersinde, tatbikat yaptırmak için bir kişinin tahta başına geçmesini istedi. Sınıfın cesur ve çalışkan talebelerinden Kadir hemen kalktı. Hoca problemi sordu. Kadir tahtaya yalnız kendinin okuyabileceği bir “T” harfi yazdı. Hoca sordu : “O yazdığın ne?”. “T” hocam. Hoca derin bir nefes aldı: “Öyleyse üstüne “T” olduğunu yaz.

11 Ocak 1984 de Bedi Ilgım’ın emekliliğe ayrılması nedeni ile düzenlenen toplantıda yaptığı konuşma :

“45 yıl önce geldiğim bu yerden, şimdi yorgun bir vücut fakat dipdiri bir imanla ayrılıyorum. Böylece, burada ihtiyarladığımı ifade etmeyi, buradaki yaşantımı anlatmaktan daha yeterli ve daha anlamlı buluyorum. Geçmiş günlerimin anları, bir ruh gibi tüm benliğime sinmiş bulunuyor. Buranın bir kısmı bugün Hak’kın rahmetine kavuşmuş bulunan her mertebeden insanlarıyla bu kuruluşun adeta her noktasında manen bütünlenmiş olarak yaşadık; dertleri ve sevinçleri bölüştük. Ömrümün sonuna kadar bu dostluk ve vefa anılarından ayrılamam. Beni çok duygulandıran bu sevgi atmosferi içinde kendime ait bazı şeyler söylemek istemiyorum. Çünkü sizlerin benim için söyledikleriniz veya yazdıklarınız, bana doğrusu, zedelemekten çekindiğim beşeri bir gurur veriyor. Yalnız sessiz sessiz bakan bu bina ve eşya arasında geçmişten itibaren şekillenen ve artık ayrılık gününün geldiğini daha yakından duymaya başladığım son zamanlarda beni daha çok dolduran bir duyuşu sizlere yansıtmayı denemek istiyorum.

Sınıflarda karşımda oturan temiz ve çoğu fakir, memleket çocuğu öğrencilerimin veya beraber çalıştığımız, sayısını hatırlayamadığım kadar çok çalışma arkadaşlarımın yalnız beyinlerine değil, duyarlı ruh hallerine de yönelebilmeyi de burada öğrendim.

Bugün bana tevcih edilen ve benim için anlatılmaz büyüklükte bir değer taşıyan sevgiyi, bu insanların iş alemine sokulmasına öğrenmiş olmama borçluyum. Beni çok sevdiklerine inandığım tüm arkadaşlarım ve özellikle yakınlığımızın daha da ileri bir düzeye ulaştığı Prof. Ahmet Karadeniz ve Prof. Necmettin Turfan‘ın hiçbir zaman beni yalnız bırakmamış olan bir tür şefkatle, ayrılışın beni bir boşluğa düşüreceği endişesini taşıdıklarını seziyorum; fakat ben bundan korkmuyorum, çünkü çıkarıldığım manevi düzeyin beni böyle bir çöküntüden kurtaracak güçte ve yükseklikte olduğuna, hele şimdi, içtenlikle inanıyorum. Bizler, ardımızda kalan anıların soyut kimlikleriyle ne kadar yaşayacaklarını kuşkusuz, bilemeyiz; fakat bir gerçeğe inanabiliriz ki, insanlar bir yerlerde yaşadılar mı onları artık kimse yok edemez.

Layık olduğumdan çok daha yüksek ölçülerle değerlendirmiş bulunduğunuz naçiz gayretlerimin yükünü benimle beraber taşımış ve benim tek düze yaşantıma sabırla tahammül etmiş olan eşim Seniha’ya teşekkür ediyorum. Zor veya kolay, bugünkü halime kadar geçirdiği her anın mihnet ve sevinçlerine katıldığım “Yuva”nın çok daha iyi günlere ulaşmasını ümit ve temenni ediyor ve nöbet görevleri süren arkadaşlarımın bunu gerçekleştirebileceklerine güveniyorum. Hepinize, becerebildiğim ölçüler içinde minnettarlığımı anlatabilmek için çok güçsüz kaldıklarına inandığım şükran ve sevgilerimi sunarım.”

Bedi Ilgım’ın Yapıtları – Kitaplar: Fizik, 1948, Teknik Okul Yayını (2 Basım), Matematik, 1944, Dr. E. Schleir’den çeviren Bedi Ilgım, Teknik Okul Yayını (2 Basım), Trigonometri, 1944, Dr. Adolf Hess’den çeviren Bedi Ilgım, Teknik Okul Yayını (5 Basım), Teknik Fizik-I, 1944, Schmiedel-Süss’den çeviren Mustafa Santur – Bedi Ilgım, Teknik Okul Yayını (3 Basım), Teknik Fizik-II, 1960, Schmiedel-Süss’den çevirenler Mustafa Santur – Bedi Ilgım, Teknik Okul Yayını (2 Basım), Kısa Atom Bilgisi, 1959, Teknik Okul – İDMMA Yayınları (3 Basım), Modern Fizikten Örnek Problemler (Gazlar, Gazların kinetik teorisi), 1976, İDMMA – Yıldız Üniversitesi Yayınları (2 Basım), Modern Fizikten Örnek Problemler (Rölativite Teorisi), 1977, İDMMA – Yıldız Üniversitesi Yayınları, İDMMA – Kuruluştan Bugüne (Tarihçe), 1973, İDMAA Yayınları (2 Basım). Ders Notları: Fizik Laboratuar Deneyleri, Yayın No 6,  Fizik II (Titreşimler, Dalga Hareketleri, Akustik), Yayın No 7,1976-1977, Fizik II (Optik), Yayın No 8, 1976 – 1977, Geometrik Optik, Yayın No 9, 1976-1977, Fizik Laboratuar Deneyleri, 1982 – 1983 https://www.bilimtarihi.org/bilimadamlari/bediilgim/biyografi.htm

Mesut Bey Birkaç Ay Daha Yaşayabilseydi

Evlerimizin yürüme mesafesindeki Bağdat Caddesi Erenköy Divan’da buluşup kahvelerimizi içerken, RE Books Arts Rengigül Ural Kitaplığımıza da kayıtlı olan emek verdiği “Afrodisyas Sebasteion Sevgi Gönül Salonu” kitabını imzalatacaktım. Ve ne güzel tatlı tatlı sohbetler edecektik.

Afrodisyas’ın açılışı o kadar güzel olmuştu ki. İngiltere’de yaşadığım akademik “garden party”lerin tadında idi. Geçen ay Saint Esprit’den uğurladığımız, Sandoz Türkiye kurucularımızdan Dr. Edgar Poffet ve sevgili Güzin Hanım da davetliler arasında idi. Ömer Koç Bey bu açıdan gerçekten bizim şansımız diye düşünmüş ve dile getirmiştim. Güzin Hanım ve Doktor Bey de Sandoz’dan itibaren öyle düşünürler ve Koç Ailesi’ne çok kıymet verirlerdi. Ömer Bey, sevgili halası Semahat Hanım’ı, beni bir lahitin yanına getirerek izahat vermişti. Hocam Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ı da içimden anmıştım. Sevgi Hanım pek çok yönden benim için kıymetlidir, Mesut Bey için de tabii. Sohbetlerimiz, diğer kıymetli büyüklerim gibi kıymetlidir.

Divan Oteli yenilenirken ofisimizi Çankaya Apartmanı’na taşımıştık. Koç-Yönder yönetim ofisi de üst katımızdaydı. Mesut Bey başkanı idi. Nüsret (Arsel, Dr.) Bey’in ofisi de üst katta idi. Nüsret Bey’in çizimlerini çok beğeniyordum. Mesut Bey fotoğrafçılığa da meraklıydı. Nüsret Bey’i çizim kitabı için ikna ettik. Eşim Ersin ile özel arşivleriyle ilgili zaten Etiler’deki evlerinde ve ofisinde çalışıyorlardı. “Çizimlerimdeki Çizgilerim” ve “Ana Duası” kitabındaki görsellere Ersin emek verdi, evlerinde sofralarında ağırlandı, tüm teşekkür mektupları, kitap ve hediyeleri arşivimizde. Mesut Bey de birkaç kez gruba fikirleriyle dahil olmuştu.

Koç-Yönder’in Selanik’e otobüsle bir seyahatini düzenlemişti. “Ersin ile sen de bizlere katılın” diye davet etmişti içtenlikle. Mesut Bey’in armağanı gümüş çilekli çikolata çanağı, çektiği imzalı ağaç fotoğraf tablo, kendi eserleri olan kitap ayraçları, duvar saati gibi hediyeleri kıymetli tabii ama, en değerli olan hayat tecrübelerini, bilgilerini aktarması ve tavsiyeleri.

“Sevgili Rengigül, aman diyeyim kitaplara iyi sahip çık. Zira babamın vefatından sonra 3 kamyon dolusu kitabı …… hediye etmiştik, sonra bir ara Rahmi Bey beni aradı ve Hasköy’deki Müze için babamın eski tarihli kitaplarından istedi, biz bir araştırdık, o üç kamyon dolusu kitabın biz verdikten sonra SEKA’ya hurda kağıt olarak satıldığını öğrendik!”, Mesut Ilgım

Mesut Bey gibi büyüklerimden pek çok bilgi ile donandım. Benzer tavsiyeyi Halide Edib’in asistanı, RC ve BÜ’de 50 yıl hocalık yapmış, Teşvikiye Hüsrev Gerede Caddemizdeki baba dostu Ercüment (Atabay, Dr.) amca yapmıştı, rûberû görüşmelerimizde. Bu kıymetli bilgileri gelecek kuşaklara aktarabiliyorsam kendimi şanslı addediyorum.

“Çok değişik  konularda mikro tarih çalışması yapıyorsunuz. Gelecekte kıymetli olacak. Yazılarınızı ilgiyle, takdirle takip ediyorum”, Attila Atlı, 2025

“Rengigül hanım, bir baba ve anne ne gibi özellikte ise evladının aynı yapıda olması genetik bir gelişimin sonucudur diye yorumluyorum. Sizi faaliyetiniz sebebiyle takdir ediyor, kıvanç duyuyorum.
Araştırmalarınız sonucu oluşan eser birikimlerini kayıt altına alınmış olması, zannederim farklı konuları da içerir vaziyette çok büyük bir müzelik eserler topluluğunu ortaya koymanız, gelecek günlerin tarihi bir olgusunu ortaya koyacağız için bana göre değeri ölçülemez bir yapıt sağladığınız için sizi tekrar takdir ediyorum.”, Lütfü Selçuk Göktürk, 2025

Gibi benzer nice ifadeleriyle bana şevk veren kıymetli büyüklerime saygılarımı iletiyor, aramızdan ayrılanların ruhlarını şad ediyorum. Mustafa Düzgünman – Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre – “Üsküdar’da Bir Attar Dükkânı” – “Mevlânâ Neş’esinden Esintiler” ile Mesut Bey’i, Bedi Ilgım Hocamızı, Lifij üstatlarımızı, Süheyl Ünver hocamızı, çağdaşlarını anmaya ve yayınlamaya sırası geldikçe, imkânlarımız ölçüsünde devam edeceğiz.

 

 

 

Önceki Yazı

71. Sait Faik Abasıyanık hikâye armağanı

Sonraki Yazı

Ressam Aysu Koçak’tan Sanatta 50. Yıla Özel Etkinlik ile kutluyor/Günsu Saraçoğlu

Rengigül Ural

Rengigül Ural

Sonraki Yazı
Ressam Aysu Koçak’tan Sanatta 50. Yıla Özel Etkinlik ile kutluyor/Günsu Saraçoğlu

Ressam Aysu Koçak’tan Sanatta 50. Yıla Özel Etkinlik ile kutluyor/Günsu Saraçoğlu

Plugin Install : Widget Tab Post needs JNews - View Counter to be installed
  • Popüler
  • Yorum
  • En Son
Semra Kosovalı: Seçim sonucu ve gelecek

Semra Kosovalı: Seçim sonucu ve gelecek

21 Kasım 2024
İstanbul’u Kanatları Altına Alan Ressam İrem Çamlıca : “İstanbul Yeri Göğü Altın Şehir”

İstanbul’u Kanatları Altına Alan Ressam İrem Çamlıca : “İstanbul Yeri Göğü Altın Şehir”

4 Eylül 2024
Astroloji Yolculuğu: Gökyüzünden Haberler 18-24 Kasım 2024 (Ankara Saatine Göre)

Astroloji Yolculuğu: Gökyüzünden Haberler 2024’de Burçları Neler Bekliyor?

8 Ocak 2025
Sizi Daha Genç Gösterecek Saç Renkleri

Sizi Daha Genç Gösterecek Saç Renkleri

22 Ocak 2024
Semra Kosovalı: Seçim sonucu ve gelecek

Semra Kosovalı: Seçim sonucu ve gelecek

0
Duygu Şengül: Türkiye’de kadının var olma sorunu

Duygu Şengül : Duygu’sal Aforizmalar

0
Ayşe Demir: DO-ra-to

Ayşe Demir: DO-ra-to

0
Buket Keskinol: Toprak Ana Gaia

Buket Keskinol : İskenderunlu olmak

0
Anna Karenina AKM Sahnesinde

Anna Karenina AKM Sahnesinde

28 Mayıs 2025
Dr. Nihal Işık : “MS hastaları için güneş ışığı çok önemli”

Dr. Nihal Işık : “MS hastaları için güneş ışığı çok önemli”

28 Mayıs 2025
İzmir Büyükşehir’e iki tiyatro ödülü birden

İzmir Büyükşehir’e iki tiyatro ödülü birden

28 Mayıs 2025
Dr. Selma Erciyas : “Metabolizmanızı Hızlandırmanın Doğal Yolları ve Sağlıklı Yaşam İpuçları”

Dr. Selma Erciyas : “Metabolizmanızı Hızlandırmanın Doğal Yolları ve Sağlıklı Yaşam İpuçları”

28 Mayıs 2025

Son Yazılar

Anna Karenina AKM Sahnesinde

Anna Karenina AKM Sahnesinde

28 Mayıs 2025
Dr. Nihal Işık : “MS hastaları için güneş ışığı çok önemli”

Dr. Nihal Işık : “MS hastaları için güneş ışığı çok önemli”

28 Mayıs 2025
İzmir Büyükşehir’e iki tiyatro ödülü birden

İzmir Büyükşehir’e iki tiyatro ödülü birden

28 Mayıs 2025
Dr. Selma Erciyas : “Metabolizmanızı Hızlandırmanın Doğal Yolları ve Sağlıklı Yaşam İpuçları”

Dr. Selma Erciyas : “Metabolizmanızı Hızlandırmanın Doğal Yolları ve Sağlıklı Yaşam İpuçları”

28 Mayıs 2025
Güncel Kadın

Güncel Kadın

Sosyal Medya

Kategoriler

  • Anasayfa
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Genel
  • Güncel Haberler
  • Güncel Sağlık
  • Güzellik
  • İş Dünyası
  • Magazin
  • Moda
  • Röportaj
  • Sağlık
  • Sanat
  • Yaşam
  • Yazarlar

Son Haberler

Anna Karenina AKM Sahnesinde

Anna Karenina AKM Sahnesinde

28 Mayıs 2025
Dr. Nihal Işık : “MS hastaları için güneş ışığı çok önemli”

Dr. Nihal Işık : “MS hastaları için güneş ışığı çok önemli”

28 Mayıs 2025
  • İletişim: info@guncelkadin.com.tr

© 2023 Güncel Kadın.

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Güncel Haberler
  • İş Dünyası
  • Ekonomi
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • Röportaj

© 2023 Güncel Kadın.