Hastanede kalınır da anı biriktirilmez mi? Hem de nasıl biriktirilir… Acil servisler çok hareketli, bir o kadar da renkli yerler. “Allah düşürmesin” deyip şöyle acildeki yataklardan birinde yatan beni ziyaret edelim.
Kolumda serumla yarı baygın yatıyorum. Öyle susadım ki yaz ortasında çölde gibiyim. Bir doktor geliyor. “Nasıl oldun tatlım” diye soruyor. Kibarca ve gücümün el verdiğince izah ediyorum ve ekliyorum: “Hocam midem bulanmaya devam ediyor. Çok çok susadım”. Hocanın cevabı: “Tatlım susadıysan, su içmelisin”. İşte şimdi kesin kanaat getirdim. Ne zamandır kendimden şüpheleniyordum. Ama ne bileyim insan kendine konduramıyor. Karşıdan bakıldığında pek de akıllı biri gibi görünmüyorum sanırım. Şöyle beni akıllı ve ciddi gösterecek bir gözlüğüm filan da yok. Susayınca su içmek gerektiğini bilemeyecek kadar akılsız görünüyorum demek ki. Halbuki arkadaşlar, çok çabalıyorum, ama mideme suyu kabul ettiremiyorum.
Bir süre sonra yanımdaki yataklardan birinde bir hareketlilik oluyor. Hastalardan bir kadının doğum zamanı gelmiş. Hemşire takılarını çıkarmasını istiyor. Hanım kardeş takılarını sıra sıra çıkarıyor. Aman Allah! Sadece kollarını boşaltması bile bir asır filan sürdü. Derken hemşirenin ikinci uyarısı geldi. “Boynunuzdakileri de çıkarın lütfen. Hanım kardeş yeni bir merasimle boynundakileri de çıkardı. Bu takı çıkarma seremonisi devam ederken çocuk doğuverecek diye ben korkuyorum vallahi. Bu arada ilgimi çeken bir şey oluyor. Doktor ve hemşirelerin sordukları soruları bu arkadaş doğru dürüst cevaplar veremiyor. Ona soruyorlar:
“Hamileliğinizin ilk aylarına ait ultrason görüntüsü var mı yanınızda”?
“Nasıl yani, bilmiyorum. Tahlilleri siz göremiyor musunuz bilgisayardan”?
“Çocuk biraz büyük görünüyor. Kaçıncı haftadasınız”?
“İşte 9 ayı geçti.”
Hiç kimse ona bir şey bilmiyormuş gibi bir muamelede bulunmuyor. Demek ki altın takıların insanı akıllı gösteren bir görüntüsü var. En yakın zamanda bulabildiğim bütün altınları takıp takıştırıp dolaşsam mı acaba?
Derken üç serumdan sonra benim kan değerlerimde beklenilen düşüş görülmediğinden yatışımın yapılmasına karar verildi. Hemşirenin biri gelip birkaç soru sorması gerektiğini söyledi. Eveeeet ilk soru geliyor sıkı durun:
“Doğum tarihinizi biliyor musunuz? Bana söyleyebilecek misiniz”?
Ben size söylüyorum da inanmıyorsunuz. Kesin benim tip olarak akıllı görünememe gibi bir sorunum var işte. Yoksa insan 40 yaşındaki birine doğum tarihini bilip bilmediğini sorar mı? Neyse yanıtladım sorusunu. O da bana:
“Harikasınız vallahi. Süpersiniz.” türünden methiyeler düzdü. Sıra eşimin kan grubu sorusuna gelince cevap verebildiğimi görünce sanırım küçük dilini yutmamak için kendini bayağı bir zorladı.
Doktorlarda da değişen bir durum yok. Bana bir şey soruyorlar ve ardından gelen soru “Emin misiniz?” oluyor. Tabi refakatçim olup olmadığını da hemşirelere soruyorlar ki verdiğim cevapları kontrol edebilsinler. Gelin görün ki refakatçim filan yok. Şimdi koskoca doktor, sırf gözlerim görmediği için sorduklarını cevaplayamayacağımı düşünecek değil ya… Kesin cepheden veya profilden akıllı insan görüntüsü vermiyorum karşıdakine. Öyleyse benim kendimi saydırmamın, eh biraz da akıllı olduğuma karşı tarafı ikna etmemin vakti geldi diye düşündüm ve bir gün tumturaklı bir cümle kurarak doktorumu şaşırtmaya karar verdim. Duyduğum tıbbi terimlerin topunu birkaç cümlede topladım.
“Hocam, bize seconder seviyede teşhis konulmuştu. Benim AMH değerlerimde günden güne düştüğünden İBF olması için karar verildi ve uygulandı. İsterseniz sizinle TT’de paylaşabilirim. Düzenli olarak her gün FK bakılıyor ve herhangi bir komplikasyon oluşmadı. HyperEmesis Gravidarum tedavisi için her gün 3000 mai alıyorum.” Ben bunları söyleyince doktorum yerinde çakılı kaldı. Konuşmamın sonuna kadar beni gözünü kırpmadan dinledi. Gözbebeklerinin iki kat büyüdüğüne doğum tarihim kadar eminim. Peki bu cümlelerle ben ne mi dedim? İnanın hiç önemi yok. Ama bu konuşmadan sonra doktorum bana bir daha “Emin misiniz? Biliyor musunuz?” türünden sorular sormadı. Öyleyse hedefe ulaşılmış demektir…