İstanbul Serisi yazı dizisini Nişantaşı ile başlatmıştım. Aile yaşanmışlıklarımız, fotoğraf ve belgeler ile birlikte. Uzunca devam edecek kısmetse. İçinde eğitim kurumlarımız var tabii. Sonra bir bütün olacak. Bir yandan İstanbul
Serisi, Nişantaşı yazılarım devam ederken, “Katman Katman Suadiye-Çatalçeşme” PDF kitabımız da yol alıyor. Ahmet Cevdet Paşa’nın kızları Fatma Âliye ve Emine Semiye Hanımlar ile Şair Nigâr Hanım detayı güzel oldu. Bu kıymetli insanların her biri aydın Osmanlı eliti. İyi ki Yıldız (Prof. Dr. Demiriz) teyze Cemal Reşit Rey hocasını arşivimdeki bir kitabında anlatmış, ben de İstanbul Serisi Nişantaşı 4’te “Cemal Reşit Rey Bey ve Nişantaşı Kız Ortaokullu Yıldız Demiriz” başlığıyla yayınlamıştım. Bu vesileyle Fulya Tezer Hanım’ın çalışmalarını, ülkemize hizmetlerini bilmek ve aktarabilmek fırsatım doğdu. “Sanat Tıbbı” konusundaki çalışmalarıyla da kendisi ile gurur duydum.
“Cemâl Bey benim de bir müddet hocam olmuştu Beşiktaş’taki evinde. Nişantaşı’ndaki o kırk odalı köşk maalesef yıkılmış. Sedef kakma mobilyalar ve yine sedef kakma piyano Beşiktaş’taki o küçücük evdeydi, kim bilir ne oldu o harika eşyalar? Karşı dairede de kendisine bakan bir kişi oturuyordu. Aslında o mobilyalara bir müze yapılması gerekirdi, notaları vardı, kim bilir o notalar da ne oldu, hem kendi eserleri, hem de kendisine ait çalıştığı notalar, tarihî değerdeydiler mutlaka, üzerlerinde de kim bilir kimlerin notları vardı? O notlar da ayrı bir tarihî değer taşır. Belki çok değerli fotoğraflar da vardı, babası ve Poincaré ile yaptığı bir tren seyahatinden bahsetmişti. Babası Kudüs Mutasarrıfı, dedesi Sadrazam İbrahim Ethem Paşa. Bana yazdığı bir referans mektubu var, bir de Paris’te öğrenciyken gönderdiği esprili bir kartpostalı…”
Fulya Tezer Hanım ile böyle başlayan yazılı sohbetimiz, hocası Cemal Reşit Bey ile olan anıları, kıymetli detaylarla gelecek kuşaklara faydalı olacaktır diye düşünüyor, önemsiyor ve kaleme alıyorum. Nişantaşı’ndaki konak maalesef diğer nice pek güzel diğer konaklar gibi yok olmuş. Çoğunun fotoğrafını bulmakta zorlanıyorum. Bir kısmı arşivimde. Konak yıkıldıktan sonra yine bir süre Nişantaşı’da bir apartmanda yaşamışlar. Safter Tarim’in kızı anlatmış Hıfzı (Topuz) Bey’e. Sonra Beşiktaş Serencebey’e geçmiş. CRR Konser Salonu’nda şahsi eşyalarını gördüğümü hatırlıyorum, ama inşallah bir şekilde muhafaza edilmiştir Fulya Tezer Hanım’ın anılarındaki eşya, fotoğraf ve belgeler. Fulya Hanım’a el yazısı ile yazdığı referans mektubu ve kartı çok kıymetli.
Cevad Memduh Altar’ı Nişantaşı Sultanisi’ni bitirdiği için “İstanbul Serisi – Nişantaşı 6” yazımda aktarmıştım. Altar, Cemal Reşit Rey Bey’in ellerini tam açamamasından bahsediyor. Gözlerim dolmuş, burnumun direği sızlamıştı bu paragrafta:
“İki yıl kadar önceydi; günlerden bir gün, Beşiktaş Serencebey yokuşundaki apartman dairesinde Cemal Reşit Rey’i ziyaret etmiştim. Bir hayli konuştuktan sonra Cemal Reşit, ansızın piyanosunun önündeki tabureye oturarak kapağı açtı ve yeni yazmış olduğu bir eseri çalmaya hazırlandı; ama hemen bana dönerek iki elinin avuçlarını gösterdi ve büyük bir üzüntüyle, “Bakın, artık piyano da çalamıyorum, çünkü ellerimi tam olarak açamıyorum” dedi. Baktım, avuçlarının ortasındaki kasların kısılmasıyla Rey ellerini gereği gibi açamıyor, hattâ isabetli bir oktav oluşturamıyordu. Sonra gene bana döndü: “Ama ne yaptım yaptım, piyano için şu eseri yazdım” dedi ve eseri bütün gücünü toplayarak çalmaya başladı; çalmaya zorlukla devam edişine -bugün gibi hatırlıyorum- çok, hem çok üzüldüm. Bir aralık durdu ve bana; “İşte artık bu yazı benim Chant du Cygne’im!” [kuğunun son şarkısı] dedi. Bu sözleriyle Rey’in, çaldığı eserin hayatının son eseri olduğunu söylemek istediğini hemen sezdim; ve onu, fazla üzüntüye kapılmadan teselli edebilmenin gayretiyle bir şeyler söyledim, söyledim ama bugün artık ne dediğimi de hatırlayamıyorum. Cemâl Reşit’in, başlığını ne yazık ki hatırlayamadığım o harikulâde güzel eserini “kuğunun son şarkısı” (chant du cygne) olarak nitelemesinin nedeni şuydu: Kuğu kuşu, yani Fransızca adı “cygne” olan o iri, beyaz, şahane görünümlü ve antik mitolojiye göre Tanrı Apollo’nun çok sevdiği kuğu, gene antik mitolojide, hayatında bir kez çok hazin bir şarkı çağırır ve ölürmüş! Onun içindir ki büyük sanatçıların ölümlerinden önceki en son eserleri “kuğunun son şarkısı” olarak adlandırılmaktadır.
Nitekim Rey’in bana dinletmek istediği piyano eseri de, büyük sanatçının son eseri oldu; ve kendisinin de söylediği gibi, gerçekten bir “chant de cygne” olan bu eserle mukadder olan yerini buldu! Nur içinde yat Rey! Senin adının ve eserlerinin, bundan böyle de çoksesli çağdaş Türk sanat-müziğinin hiç durmadan erişeceği evrensel boyutların simgesi olduğuna inanıyoruz ve senin yolunda inançla ilerlemenin bilinci içindeyiz! (Gayrettepe, 15 Ekim 1985)”
Fulya Tezer Hanım’ın doktora tezini okudum, arşivime aldım. “Sanat Tıbbı ve Piyano Tekniğinin İşlevsel Biyomekaniği Czerny ve Brahms Egzersizler Desteği ile Chopin ve Liszt Edütleri Çalışma Yöntemleri”. “Sanat Tıbbı” sadece piyano çalışmalarını değil tüm sanat (gitar, bale, resim, heykel, ebru, nakış, dikiş vb.) ve yazı-çizim çalışmalarını, yazarları, çizerleri, stüdyo fotoğrafçılarını, her mesleğin bir tıbbı olması gerektiğini de içine alan çok önemli bir konu kanaatimce. “Acaba Cemal Reşit Bey’in bu el sorunu mu öğrencisi Fulya Hanım’ı üzdü, ilham verdi? Şayet bu tıbbi konuyu bilse idi Cemal Reşit Rey Bey sorun yaşamaz mıydı? Bence tez bir kaynak kitap olarak özellikle sanat okullarında okutulmalı.
Anlaşılan anatomi bilgisi meslek seçerken çok önemli. Sanırım toplumu bilinçlendirmek de” diye düşündüm. Fulya Tezer Hanım’ın her hocası gibi Ferdi Ştatzer Hoca da çok önemli. Babamın bir öğrencilik anısında yer alır kendisi ve Bedia Muvahhit Hanım, kaleme alıp yayınlamıştım. Kıymetli hocaları saygıyla anıyor ve sözü Fulya Hanım’a bırakıyorum.
“Çok teşekkür ederim Rengigül Hanım; okurken çok üzüldüm ve özellikle Paris’te olduğum için onun son zamanlarında yanında olamamanın getirdiği bir hüznü duyuyorum ben.
Rengigül Hanım, ben Türkiye’de çok hocayla çalıştım; Ergican Saydam, Ferdi Ştatzer, Halûk Tarcan, Cemâl Reşid Rey, Ankara’ya gidip gelerek Tulga Cediz, Ûlvi Cemâl Erkin…
Büyük bir arayış içindeydim, evet hepsi değerli insanlardı ama benim istediğim tekniğin temel prensiplerinin verilmesiydi, tabii o zamanki zihniyetimle bunun farkında bile değildim ama gitmeyen bir şeyler vardı ve o “gitmeyen bir şeyler” benim kendimi piyanoda ifade etmemi engelliyordu ve istediğim sesi piyanodan çıkartamayınca piyanoya vuruyordum, sanki zavallının suçu varmış gibi, geçen gün Hüseyin’le (Sermet) konuşurken o da aynı şekilde davrandığını söyledi, onunla Paris’teki hocalarımız hemen hemen aynı kişiler diyebilirim, çok yakınlardı o hocalar.
Sağdan ikinci siyah hırkalı, puantiye elbiseli bizim hocamız Monique Deschaussées, ortadaki on dört yaşındaki oğlan çocuğu Hüseyin’in hocası Thierry de Brunhoff, ortadaki onların ortak hocaları Edwin Fischer, soldan üçüncü başını biraz uzatmış olan Alfred Brendel. Diğerlerinin de belki ismini biliyoruzdur ama bir türlü tanıyamadım…
Paris’te on dört yıl çalıştığım hocam öyle muhteşem bir varlıktı ki beynimin, ruhumun, duygularımın istediği her şeyi verdi bana, daha doğrusu biz öğrencilerine. Kendisi konser piyanistiydi, hattâ İzmir’e bile gelmiş konser vermek için, başka birçok ülkeye gittiği gibi “Unutamadığım, beni çok etkileyen iki ülke var, birisi Türkiye, diğeri İtalya. Türkiye kadar değişikliklere sahip bir ülke daha görmedim” derdi… Kendisi aynı zamanda da dağcıymış, dağda bir kazâ geçirmiş, bunun dışında ders vermeyi, eğitimi çok sevmiş ve eğitim alanına geçmiş. Geçenlerde kendisinin gençlik fotoğrafını buldum, hem
onun hem de piyanist arkadaşlarının, Alfred Brendel de var, hocaları Edwin Fischer, o arkadaşlarından birisi de Hüseyin’in hocası, fotoğrafı Hüseyin’e de gönderdim, çok şaşırdı ve çok mutlu oldu. Bu hocamız sanırım büyük bir ihtimâlle kazâ sebebiyle sanata tıp aracılığıyla yaklaşmış, çok fazla araştırma yapmış, çalışmış. Piyano tekniğinin birçok sebebini bilimsel olarak açıklardı bize, her hafta iki saat ders yapardık ama bana kalsa onun yanında daha altı saat kalırdım, o kadar çok severdim onunla ders yapmayı, kırk derece ateşle derse gittiğimi bilirim, teşekkür ederdi bana.
Paris’teki Bataclan patlamasında birçok öğrencisi gelememişti, Paris bile bomboştu, sevgili hocam benimle yedi saat çalıştı, “Müzik olunca ben acıkmam, susamam, acıkırsan, susarsan söyle” diyordu bana. Kendisi vasıtasıyla ben tıp alanına biraz girdim, okumuşsunuzdur Tıp Fakültesiyle olan projeyi, uzun bir hikâye, o tezi de birçok eklemeyle kitap hâline getirdim, artık son rötuşlar, yakında basılması için gerekli girişimleri yapacağım.”
21 Ocak 1976
Millî Eğitim Bakanlığı
Dış Münasebetler Genel Müdürlüğü
Piyanistlerimizden Fulya Tezer bir seneden beri benden piyano sanatı hakkında tamamlayıcı dersler almakta ve kısa zamanda çok memnuniyet verici ilerlemeler göstermektedir.
Kendisine yakın alakanızı esirgemeyeceğinizi umar, saygılarımı sunarım.
Cemal Reşit Rey
Serencebey Yokuşu No. 18 Yasemin Apt.
Beşiktaş – İstanbul
19/10/1976
Sevgili Fulya,
Mektuplarına nasıl teşekkür edeyim? Hele ikincisi Samson’un (toprağı bol olsun) yazdıklarının kopyasını hâvi oluşu beni çok müteheyyiç etti. Çalışmaların hakkında tafsilat isterim. Pederin geçen gün bana kadar geldi. Uzun uzun konuştuk. Allah sana bağışlasın. Ne kadar sevimli ve anlayışlı. Kendisine Adnan’ın 4 kitabını verdim. Beni soracak olursan nota yazıyorum bol bol, bilirsin, bir de son zamanlarda ski sporuna merak sardım. Onun için sana ski yaparken (Uludağ’da) resmimi yolluyorum. Gözlerinden hasretle öperim. Cemal Reşit Rey
“Rengigül Hanım nihayet bulabildim; orijinal belgeler dosyasındaymış!
İstanbul 10 Aralık 1976
Sevgili Fulya,
Mektubuna ve Bayram kartına çok teşekkür ederim. Bunu yapmakta geç kaldım, telefonda muhterem pederine de söylemiş olduğum gibi akrabamdan çok sevdiğim bir teyzezademi kaybettim. Bu beni sarstı. Refikası da çocukluk arkadaşımız, şimdi yalnız kaldı, çocukları olmadı. Hazin bir şey. Buna kışın rutubetini ilave edersen, biraz anlarsın. İnşallah senden iyi haberler alırım daima. Cevaplarımda pek dakik olamazsam kusuruma bakmazsın.
Gözlerinden hasretle öperim.
Cemal Reşit Rey
“Adnan” diye bahsettiği kişi “Adnan Saygun”.
Samson ise ünlü Fransız piyanist “Samson François”.
Paris’te ilk kaldığım ev bir tiyatro, sinema sanatçı menajeri hanımın eviydi ve Samson François ile büyük aşk yaşadıklarını söylemişti ve onun yazdığı mektupları bana teslim etmişti, nasıl güvendiyse?!…
Çok şaşırıyorum geriye dönüp düşündükçe, çok garip…
Cemâl Bey de Samson François ile çok yakın dosttu, İstanbul Radyo Evi’nde konser vermişlerdi, hattâ o konsere ben de gitmiştim. Garip bir şekilde o mektupları etik olmaz diye okumamıştım ve hattâ fotokopilerini bile almadan Cemâl Bey’e göndermiştim, bahsettiği mektuplar onlar ama sonradan çok pişman oldum keşke hiç olmazsa fotokopilerini alsaydım diye, çok önemliydi o mektuplar, tarihî niteliği olan ve üstelik de o devrin en önemli piyanistlerinden birisine ait… Kim bilir nerede o mektuplar, atıldı mı, ne oldu bilemiyorum… Çok kızıyorum kendime…
Samson François’nın mektuplarının fotokopisiymiş bana verilen, aceleyle fark etmemişim, o hanım hayatta ama sanırım Alzheimer, son defa kendisiyle görüşemedik, orijinalleri Paris’te, neyse buna çok sevindim…
Kartpostalın sonunda da şaka yapmış “Son zamanlarda ski sporuna merak sardım, onun için Uludağ’da ski yaparken resmimi yolluyorum sana” diyerek…
Babamla araları bir yaştı…
Cemâl Reşit Rey hocamızın aklımda kalan en ilginç yönlerinden birisi de Fransızca dilinde namaz kılması!…
“İdil Biret Hanım ile birkaç yıl önce Paris’te son görüşmemizde, Cemâl Reşid Rey hakkında çok konuştuk, Cemâl beyle çok hâtırası vardır eminim…”
Çok kıymetli bilgi ve belgeler ve o kadar iyi anlıyorum ki Fulya Hanım’ın “o mektupları etik olmaz diye okumamıştım ve hattâ fotokopilerini bile almadan Cemâl Bey’e göndermiştim” hassasiyetini. Bu “eski terbiye”dir ve hayatımız boyunca yaşadık, bazen pişman olsak da.
“Belgelerin asıllarını da vermeyi isterim…” diye yazarak beni onurlandıran Fulya Tezer Hanım’a pek çok teşekkür ederim. RE Books Arts’a gelecek kuşaklara aktarılmak üzere kayıt edeceğim.
“Teşekkür ederim. Beni çok sevindirdin. Benden sana ve bütün seninkilere en iyi, en hararetli temenniler.
1981 senesi cümlemize iyi bir sene olur inşallah. Afiyet, saadet ve muvaffakiyetler dilerim.” Cemal Reşit Rey
“Rengigül Hanım, size Ûlvi Cemâl Erkin“in bana yazdığı bir mektubu da gönderiyorum. Ûlvi Bey de “siz” diye hitap ediyor.
Bize bütün öğretmenlerimiz yaşımız kaç olursa olsun böyle hitap ederlerdi. Saint Benoît’daki rahibe hocalarımız da, Türk hocalarımız da… Ben de on sekiz yaşından itibaren bütün öğrencilere “siz” diye hitap ederim ama rahatsız
Fulya Hanım,
İstanbul’a gelip gelemeyeceğimi öğrenmek üzere konservatuara gelecektiniz. Herhalde vaktiniz olmadığı veya derhal yola çıkmak zorunda kaldığınızdan görüşemedik.
Bu ayın 18 ve 19’uncu günleri
İstanbul’da olacağım. Güzel
Sanatlar Akademisi Müdürlüğüne 10.00 ile 13.00 ve 15.00 ile 17.00 arasında telefon ederseniz görüşebilir bir “rendez-vous” tesbit ederiz.
Telefon numarası 49 15 96’dır zan edersem.
İyi çalışmalar dileğiyle, sevgiler
Ûlvi Cemâl Erkin
Ulvi Cemal Erkin (1906-15 Eylül 1972)
Türk Beşlerinin üyesi olan Erkin, Atatürk’ün eğitim için yurt dışına gönderdiği beş sanatçıdan biridir.
“Türk Beşleri’nin üyesi olan Erkin, Atatürk’ün eğitim için yurt dışına gönderdiği beş sanatçıdan biridir. Düyun-u Umumiye müdürlerinden Mehmed Cemil Bey’in oğlu olan Ulvi Cemal Erkin, yedi yaşındayken İstanbul’da piyanist Adinolfi’den dersler almaya başlamış, Galatasaray Lisesi’nde öğrenim yaptığı sırada müzik çalışmalarını sürdürmüştür. 1925’te Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Paris’e gönderilen Erkin, Jean Gallon ve Isidor Philipp ile çalışmış, Nadia Boulanger’in öğrencisi olarak Paris’teki Ecole Normale de Musique’den 1930’da mezun olmuştur. Aynı yıl yurda dönen besteci, Musiki Muallim Mektebinde piyano ve armoni öğretmenliğine atanmıştır. Aynı okulda öğretmen olan piyanist Ferhunde Remzi ile 29 Eylül 1932’de evlenmiştir.
1943 yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin açtığı beste yarışmasının büyük ödülünü Ahmet Adnan Saygun ve Hasan
Ferit Alnar’la paylaşmıştır. Ulvi Cemal Erkin bu yarışmaya Köçekçe ve Piyano Konçertosu ile katılmış ve Piyano Konçertosu ödüle layık görülmüştür. Bu piyano konçertosu aynı senenin 11 Mart’ında Riyaseti Cumhur Orkestrası tarafından şef Dr. Ernst Praetorius yönetiminde ve Ferhunde Erkin’in solistliğinde seslendirilmiştir. Dönemin Almanya büyükelçisi Franz von Papen’nin girişimleri ile 8 Ekim 1943 tarihinde bombardıman altındaki Berlin’de Berlin Şehir
Orkestrası tarafından seslendirilmiştir. Berlin Şehir Orkestrası’nı Fritz Zaun yönetmiş, solist yine Ferhunde Erkin olmuştur.
Ulvi Cemal Erkin, 15 Eylül 1972 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata veda etmiştir. Ulvi Cemal Erkin, Palm Academique, Legion d’Honneur şövalye ve officiale nişanları ile “ufficiale” derecesinde İtalyan Cumhuriyet nişanını almıştır. 1971 senesinde devlet sanatçısı olan besteciye ölümünden sonra, 1991 senesinde Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından onur altın madalyası verilmiştir. PTT de 1985 senesinde besteci adına bir pul çıkartmıştır.
Erkin’ın yapıtları ise şu şekildedir: Şan ve Orkestra eserleri: “Bülbül ve Ayın Ondördü”, soprano ve küçük orkestra için,
- “Yedi Halk Şarkısı”, basbariton ve orkestra için, 1936 – 1939. Koro eseleri: “İki sesli Halk Şarkıları”, (On parça),
1936.“Yedi Halk Türküsü”, Karma Koro için, 1943.“On Halk Türküsü”, Karma Koro için, 1963. “Yedi Halk Şarkısı”, Şan ve
Piyano için, 1936. Orkestra eserleri, “İki Dans”, büyük orkestra için, 1930, “Bayram”, büyük orkestra için, 1934.,
“Köçekçeler” orkestra için rapsodi, 1943. “1. Senfoni”, 1944 – 1946. “2. Senfoni”, 1948 – 1951. “Senfonik Bölüm”, büyük orkestra için, 1969, “Senfonik Episodlar”, (yarım kaldı), 1970 – 1971. Solo Çalgı ve orkestra eserleri: “Konçertino”, piyano ve orkestra için, 1932, “Senfoni Konçertant”, piyano ve orkestra için, 1966. Oda müzikleri, “Yaylılar Dörtlüsü”, 1935 – 1936, “Beşli”, piyano, iki keman, viyola ve viyolonsel, 1943, “Sinfonietta”, yaylılar için, 1951 – 1959. Piyano eserleri: “Beş
Damla”, piyano için, çocuklar için yedi kolay parça, 1931. “Duyuşlar”, piyano için on bir parça, 1937. “Sonat”, piyano için 1946 “Altı Prelüd”, piyano için, 1965 – 1967. Erkin’in bu yapıtlarının yanında birçok opera çevirileri de yer almaktadır.” Atatürk Ansiklopedisi
Türk Beşleri: Cemal Reşit Rey (1904-1985), Hasan Ferid Alnar (1906-1978), Ulvi Cemal Erkin (1906-1972), Ahmed Adnan Saygun (1907-1991) ve Necil Kâzım Akses’ten (1908-1999).
Türk Beşleri’nin iki üyesi Cemal Reşit Rey ve Ulvi Cemal Erkin’in öğrencisi olan Fulya Tezer Hanım’ın kısa özgeçmişi:
Piyano eğitimine İstanbul Belediye Konservatuarı’nda (İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı) Ergican Saydam ile başladıktan sonra çalışmalarına Ferdi Ştatzer ve Cemâl Reşid Rey ile devam etti.
Saint Benoît Fransız Kolejini bitirdi.
Ankara Devlet Konservatuarı’nda (Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı) Ûlvi Cemâl Erkin ile piyano eğitimini tamamladıktan sonra beş yıllık Fransız Devlet bursu ile Paris Ecole Normale de Musique’te Alfred Cortot ve Edwin Fischer‘in öğrencileri olan Cécile de Brunhoff ve Monique Deschaussées ile piyano eğitimine devam etti. Monique Deschaussées ile ondört yıl “Piyano Tekniği ve Yorumu” üzerine çalıştı.
Paris Belediye Konservatuarı’nda öğretim üyesi olarak çalıştı.
Dünyanın en ünlü el cerrahlarından olan Prof. Dr. Raoul Tubiana‘nın kurduğu ve eğitmen olduğu “Avrupa Sanat Tıbbı Kuruluşu“nda (Association Européenne de Médecine des Arts) sanatçıların fizyopsikolojik sorunları üzerine iki yıl “Sanat Tıbbı” eğitimi aldı. Yurtiçi ve yurtdışı konserler verdi.
“Piyano Tekniğinin İşlevsel Biyomekaniği ve Yanlış Çalışmadan Oluşan Sakatlıklar” konulu doktora tezi hakkında sempozyumlara katılarak bildiriler sundu, konservatuarlarda Masterclass çalışmaları yaptı, çeşitli dergilere “Sanat Tıbbı ve Piyano Tekniği” konusunda makaleler yazdı. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve İstanbul Tıp Fakültesi Dekanlığı (Çapa) tarafından kabûl edilen “Sanat Tıbbı” projesi Çapa Tıp Fakültesi 3. sınıfına modül ders ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na mecburî ders olarak eklendi ve sekiz yıl boyunca konservatuarda tıp fakültelerinin çeşitli dallarından değerli hocalar tarafından her hafta ders verildi.
“Sanat Tıbbı” projesi için Hanover Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi ortak çalışmasının “Avrupa Ülkeleri Kültür
Programı“na dâhil olması için Prof. Dr. Eckart Altenmüller ile çalışmalar yaptı, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve İstanbul Tıp Fakültesi Sanat Tıbbı Koordinatörü ve Devlet Konservatuarı Piyano Anasanat Dalı öğretim üyesi olarak çalıştı. “Piyano Tekniğinin Biyomekaniği, Yanlış-Aşırı Çalışmadan Oluşan Sakatlıklar-Chopin 24 Etüd Çalışma Tekniği” yayına hazırlanmaktadır.
Ülkemizde ve yurt dışındaki eğitimlerinde kıymetli hocalarından öğrendiklerini yenilikçi çalışmalarıyla meydana getirdiği “Sanat Tıbbı” projesinin; mecburi ders olarak okutulmasından gurur duydum. Eminim Türk Beşleri üyesi olan kıymetli üstatları Sayın Cemal Reşit Rey ve Ulvi Cemal Erkin Beyefendiler de kendisi ile gurur duyarlar ve el yazılarıyla birer mektup yazarlardı.
Fulya Tezer Hanım’ın “Sanat Tıbbı” projesi kitabından Önsöz ve Giriş Bölümünden:
ÖNSÖZ
“Chopin Etüdleri Paris’te on dört yıl süren piyano eğitimim süresi içinde çok değerli hocam Monique Deschaussées ile çok detaylı çalıştım; bu etüdlerin çalışma sistemlerini bu kitapta ayrıntılı olarak açıkladım ve yazılışı uzun yıllar süren bu çalışmaya daha sonra geliştirdiğim egzersizleri de ekledim.
Chopin Etüdleri çalışmağa başlamadan önce: “Giriş, Chopin’in Kendi Eserleri Hakkındaki Temel Düşünceleri, Egzersizlerin Amacı, Açıklamalar, Etüdlerin Çalışma Sistemi, Çalışmada Yapılan Başlıca Yanlışlar ve Sağlık Sorunları, Yanlış Çalışmadan Oluşan Genel Sorunlar” bölümlerinin mutlaka dikkatle okunması gerektiğini aksi takdirde sunulan önerilerin yeterince yararlı olamayacağını belirtmek isterim. Bu kitabı; çok değerli sevgili hocam Monique Deschaussées’nin hâtırasına ithaf ediyorum… Kendisine minnettarlığım sonsuz…” Fulya Tezer
GİRİŞ
“Müzik; evrende bilinmeyenin, varlığın ötesine besteci aracılığı geçerek bizlere ulaşır. Besteci evrenden sayısız titreşim, sayısız ses alır; bütün bu titreşimleri, sesleri bir düzene sokar ve bunları bedeninin hâfızasına kaydederek eserini besteler, bizimle bestesi aracılığı ile iletişim kurar. Bu sesler ruhun, zihnin, duyguların en gizli derinliklerine kadar gidebilme gücüne sahiptir. Yorumcu sıfatını hak eden kişi ise besteciden aldığı titreşimleri, duyguları başkalarına iletme gücüne sahiptir. Bu durum; eseri yaratan, yorumlayan, dinleyen arasında bir çeşit karşılıklı üçlü söyleşi, bir üçlü iletişimdir. Ama nasıl kurulacaktır bu iletişim, bu diyalog?… İşte sorun da burada başlamaktadır. Her şeyden önce yorumcu eseri icra ederken bestecinin hissettiği sevinci, hüznü, mutluluğu, sıkıntıyı, heyecanı, nefreti, kısacası her türlü duyguyu ruhunun derinliklerinde hissedebilmeli ve dinleyiciye aktarabilmelidir; bunun için de önce hem fiziksel hem de
ruhsal olarak çok hazırlıklı olmalıdır, bu da her günkü kaliteli, bilinçli çalışmalar sonucunda elde edilebilecek bir durumdur. İnsan vücudu hayranlık uyandıran mucizevî bir mekanizmadır; bu mucizevî mekanizmanın sahibi böyle muhteşem bir yapıya özen göstermek ve bakımını yapmak zorundadır ama müzisyenler sahip oldukları bu mekanizmaya pek fazla önem vermezler. Dengeli ve uzun bir müzik hayatı; akıl, beden ve ruh arasında iş birliği gerektirir, mükemmel çalış, sağlığı koruyan bilinçli çalışma ile elde edilir.
Piyano çalmak; diğer enstrümanların icrasında da olduğu gibi bedene aykırı (antifizyolojik) bir durumdur. Enstrüman yapısının beden yapısına aykırı olması ve bedenin bu aykırılığa kendini uydurmaya çalışması sonucunda ortaya büyük sorunlar çıkmaktadır. Piyano çalışırken sırt, omuz, boyun, bel, kol, dirsek, bilek, el ve parmakları yanlış tutma, yanlış hareket ettirme, bütün bu uzuvları kuvvetlendirmeme ve gevşetmeme, ilk yılda doğru el pozisyonunu geliştirmeme, uzun saatler süresince aynı hareketleri hiç dinlenmeden tekrarlama, bütün bunların üzerine bilinçsiz ve düzensiz çalışmayı da eklersek durumun daha da kötüye gitmesi kaçınılmazdır. Birçok piyanist bel, sırt, omuz, kol, dirsek ve bilekleri olduğunu unutur; parmaklarına, ellerine odaklanmanın yeterli olduğunu zanneder ki bu da en büyük yanlışlardandır.
Müzisyenlerde beden sorunları genel olarak yanlış duruştan kaynaklanır; duruş ve hareketler birbirine sıkı sıkıya bağlıdır, bu sebeple tekrarlanan yanlış hareketler alışkanlık hâline gelir, yanlışlardan rahatsız olmak ise bir bilinç hâlidir.
Kötü duruş pozisyonunda ısrar etmek; kasların gereksiz ve aşırı çalışmasından dolayı müzisyende enerji kaybına ve kas spazmlarına sebep olacaktır. Doğru pozisyonda dik duran üst beden, “kaskatı, donmuş, hareketsiz” gibi anlaşılmamalıdır. Duruş bozukluğu, kaslardaki gerilimler, spazmlar enstrüman çalışta rahatsızlık hissettireceği ve akıcı çalmayı engelleyebileceği gibi piyanodan çıkan tınının sert olmasına yol açacağı için yorumu da olumsuz etkileyecektir. Bedenin herhangi bir yerinde hissedilecek ağrı, yanma, acı, gerilme, uyuşma, soğuma, elektriklenme, bedenin verdiği alarmlardır; bu alarmlara rağmen çalışmaya devam etmek, oluşacak sorunları çözümsüz duruma getirecektir. Bu alarmların hepsi birer semptom olup ciddî bir sağlık probleminin göstergeleridir. Her yaş aralığında birçok profesyonel ve amatör müzisyen yaşadıkları bu semptomları normal kabul ederek çalışmalarına devam etmektedirler; bunun sonucunda ciddî, tedavisi zor fiziksel yaralanmalar ile karşılaşmaktadırlar ve bu durum çoğu zaman beraberinde psikolojik sağlık sorunlarına da sebep olmaktadır.
Piyano çalmanın yürümek kadar doğal olduğunu düşünüp vücudunu bilmemezlikten gelmek, vücudun farkında olmamak çok ünlü müzisyenlere de sorun çıkartmış, sakatlanarak sahneye dönememişlerdir, bunların sonucunda oluşan sorunları çeşitli endişeler ile çevresinden olduğu kadar kendinden bile saklamaya çalışmak ne yazık ki müzik çevrelerinde çok derinlere yerleşmiştir. En büyük sorunlardan birisi de yeteneğine güvenerek bilinçli, doğru teknik çalışmaları; “nasıl olsa yapıyorum” veya “çalışmayı değil, çalmayı seviyorum” zihniyeti ile uygulamamaktır. Yeteneğin; disiplinli, bilinçli çalışma ve doğru uygulama (bilinçli teknik) ile desteklenmesi, beslenmesi gereklidir aksi takdirde ne kadar yetenekli olunursa olunsun yetersiz kalınacağı için istenen sonuca ulaşılamayacaktır. Vücudunu bilinçsizce kullanan müzisyen, çalışı esnasında gereksiz yere çok fazla enerji sarf edecek, sonuç olarak kaslarında gerilimler, spazmlar oluşacağı için çok çabuk yorulacaktır. Bir pasajı arka arkaya, hiç durmaksızın, hızlı tempoda, nefes almadan aynı hatâlar ile tekrarlamak hiçbir yarar getirmeyeceği gibi birçok soruna da sebep olacaktır. Zor pasajlarda bilinçli, doğru çalışmalar yapılmadığı takdirde yapılan egzersizlerin de hiçbir yararı olmayacaktır.”,
“Sanat Tıbbı; sanatın tüm alanlarında, enstrüman, opera, pop, plastik sanatlar, dans ve tiyatro sanatçılarının, yazarların, orkestra şeflerinin çalışmalarında artarak giden sağlık şikâyetleri sonucunda fizyolojik ve psikolojik konulardaki önlem ve tedavi araştırmalarını içerir. Sanat ve Bilim’in ortak yanlarından biri de gerçeğe ulaşma çabasıdır. Bilim; sanatı incelemeye başlayınca sanatçı, görmediği şeyleri görmeye, anlamaya ve araştırmaya başlayacaktır. Bir müzisyenin bir tıp uzmanının bilgi seviyesine sahip olması tabii ki beklenemez fakat bu alanda gerektiği kadar tıp terminolojisi öğrenmesi hem kendisi hem de eğer eğitmense öğrencileri için çok yararlı olacaktır. Aynı şekilde bir tıp uzmanının da tedavi edeceği müzisyenin sorunları ile ilgili olarak o alanın terminolojisi hakkında bilgi sahibi olması tedavi süresinde etkili olacaktır. Bu kitapta hedeflenen sağlık konusu ile ilişkide olan piyano tekniğinin başlıca sorunlarını içererek bir piyanistin oluşmasını sağlayan Chopin Etüdler’in Opus 10 ve Opus 25 çalışma yöntemleri; bu çalışmalara destek olması amacı ile aşağıda adı geçen bestecilerin yazdıkları egzersiz kitaplarından örnek olarak seçilen ve benim de eklediğim egzersizler ile teknik açıdan ayrıntılı bir şekilde açıklanacak, yanlış uygulamaların sebep olduğu sorunlar ve bu sorunların oluşmaması için gerekli çalışma yöntemleri incelenecektir.”,
“Avrupa Sanat Tıbbı Kurumu Onursal Başkanı ve Paris El Enstitüsü kurucusu, dünyanın en ünlü cerrahlarından Fransız Prof. Dr. Raoul Tubiana; Paris Ecole Normale de Musique’teki öğrencilik yıllarımızda okulumuza gelerek öğrencileri muayene etmiş, “Sanatçı Sağlığı” için kurduğu klinikteki araştırmalarının yanı sıra müzisyen ve tıp uzmanlarına ekibi ile birlikte ders vermiş, sanatçıların sağlık sorunları üzerine yaptığı otuz yılı aşan araştırmaları sonucunda “Pathologie Professionnelle des Musiciens” ve “Medical Problems of the Instrumentalist Musician” (Raoul Tubiana &Peter C. Camadio) başlıklı kitaplarını yayınlamıştır. Sanatçılara sağlık sorunlarında yardım edecek olan el cerrahı, ortopedist ve fizyoterapistler müzisyeni, enstrümanını çalarken muayene etmelidir ve enstrüman tekniğinin yanlış ve doğru uygulamalarını bilmeleri gereklidir aksi takdirde önerdikleri tedavi sonuçsuz kalacaktır.
Prof. Dr. Raoul Tubiana ve ekibinin Paris Üniversitesi ve Paris Ulusal Konservatuarı iş birliği ile yaptığı Fizyoloji,
Ergonomi, Yaralanma Önlemleri, Reedükasyon, Psikoloji, Sahne Heyecanı, Gevşeme Teknikleri, Nefes vb. konulu “Sanat Tıbbı” derslerini ve stajlarını iki yıl boyunca uygulamalı olarak takip ettikten sonra “Sanat Tıbbı” başlıklı projem çerçevesinde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü onayı ile İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa Tıp Fakültesi), Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Amerikan Hastahanesi, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi ve İstanbul Rumeli Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi’nin çok değerli hocaları tarafından (otuz beş değerli doktor, cerrah ve bir nefes terapisti) İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda sekiz yıl süresince her hafta “Sanat Uygulamalarında Sağlık” adı altında dersler verildi.
Hanover Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları öğretim üyesi ve Müzisyen Fizyolojisi Enstitüsü kurucusu ve müdürü nörolog, piyanist, flütist Prof. Dr. Eckart Altenmüller ile çalışmalar yaptıktan sonra ülkemizde bunları birçok üniversitede “Sanat Tıbbı ve Müzisyen Sağlığı” başlığı altında seminer ve sempozyumlarda öğrencilere aktardım, çok uzun süre dersler, konserler, sınavlarda öğrencilerin piyano çalarken yaptıkları hatâları, eksiklikleri ve gördüğüm diğer sorunları not alarak devamında “Sanat Tıbbı ve Piyano Tekniğinin İşlevsel Mekaniği-Chopin Etüdlerin Çalışma Yöntemleri” başlıklı doktoramı kitap hâline getirmeyi düşündüm.”