• İletişim: info@guncelkadin.com.tr
Güncel Kadın
  • Anasayfa
  • Güncel Haberler
  • İş Dünyası
  • Ekonomi
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • Röportaj
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Güncel Haberler
  • İş Dünyası
  • Ekonomi
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • Röportaj
No Result
View All Result
Güncel Kadın
No Result
View All Result

Botanik Hocasının Kızı Olarak, Sizce Ormanlar, Yangınlar ve Nasıl Korunur?” Rengigül Yaltırık Ural

Rengigül Ural by Rengigül Ural
5 Ağustos 2025
in Yazarlar
0
Botanik Hocasının Kızı Olarak, Sizce Ormanlar, Yangınlar ve Nasıl Korunur?” Rengigül Yaltırık Ural
0
SHARES
32
VIEWS
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsapp PaylaşLinkedin'de PaylaşPaylaşPaylaş

 

Güncel Kadın Dergisi kurucusu Ahmet Çaldıran Bey , “Eğer, müsaitseniz botanik hocasının kızı olarak ormanlar, yangınlar ve nasıl korunur gibi bir yazı mümkün mü?” diye bu önemli konuda bir yazı kaleme almamı önerdi.

Orman fakültelerindeki akademik kadrolara, uygulamalı lisans, yüksek lisans okuyup, orman mühendisi olmuş, yıllarca köklü, meşakkatli, özverili bir meslek olan, ağları çok geniş orman teşkilatında çalışmış, orman mühendislerine, bilime saygım gereği; böyle bir konuda bir yazı kaleme almayı bu işin uzmanlarına, hocalarına ayıp ederim diye düşünsem de aile tarihimizdeki deneyimleri aktarmakta bir sakınca görmedim, belki bir faydam da dokunabilir umuduyla.

Ormanı koruma, orman yangınlarını önleme çok boyutlu, spesifik bir konu. Babamdan, ailemize ağaç, orman, doğa sevgisini, saygısını aşılayan Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönemi, orman mühendis muavini Tayyip Ural dedemizden dolayı orman koruma, yangınları önleme hassas, özverili, ehil olmayı gerektiren bir eğitim işi.

Babam Prof. Dr. Faik Yaltırık, malum, kendi konusunda uluslararası bir isim yapmış, orman botaniği hocasıydı. İ.Ü., K.T.Ü’de nice değerli öğrenciler yetiştirdi. Ancak orman yangınları konusu uzmanlık alanı değildi. Hocası Hayrettin (Kayacık, Prof. Dr.) amcanın da. Burhan (Aytuğ, Prof. Dr.) amca da polen uzmanı idi.

Her orman yangınında babam göz yaşlarını tutamazdı, açıklamalar yapardı, telefonlar çalardı, meslektaşlarıyla konuşurdu, zira genelde yaz sıcaklarında orman yangınları çıkardı. “Ateş düştüğü yeri yakar” derdi Bahriye (Sarıali) anneannem, babası Tayyip Bey orman mühendis muavini idi. Ve o günlerde “Eskiden her patlıcan mevsimi ne konaklar yok oldu gitti” konusu da açılırdı. Ahşap evlerde eskiden yaz aylarında ocak alev alıyor, ahşapların bağlantı yerlerini tutturan çiviler bir kor gibi komşu evlere sıçrıyormuş ve neredeyse bütün mahalle yok oluyormuş. Ahşap ev sistemi değişince böyle yangınlar da azalmış ya da şekil değiştirmiş. Yeni gelişen teknolojilerle, çalışmalarla orman yangınları da dünyamızda ve ülkemizde azalacak umudumu koruyorum.

Hemen her yıl maalesef eskilerin “her patlıcan mevsimi” dedikleri özellikle temmuz ayında, yurdumuzda ve dünyada çıkan orman yangınlarında çok çeşitli açıklamalar yapılıyor. Sadece ağaçlar değil ağaçların arasındaki, toprak üstü ve altı canlılar zarara uğruyor.  Ve doğamızı kurtarmaya çalışan orman ekibimizden de can kayıplarımız oluyor. Tıpkı deprem, sel, kasırga afetlerinde, denizlerin, akarsu ve göllerin kirlenmesinde olduğu gibi, izliyor, üzüntülerini yüreğimizde yaşıyoruz.

Ormanlarımız, Ormanlara Hizmet Edenlerimiz!

Ormancılık meselesinin çok ciddi bir iş olduğunu büyüklerimden, meslek erbabından biliyorum. Ormancılık mesleği, 1857’den itibaren çok köklü, kurumsal, kendi gelenek ve görenekleri olan, bence ulvi, emek yoğun bir meslek. “Tohum toplamadan, arazi hazırlığına, fidanlıkta üretip ormana dikmeye, silvikültürünü yapıp en sonunda da kesim çağına gelince kesip ülke ekonomisine kazandırılıncaya kadar mücadeleyi, bilimsel emeği gerektiriyor” diye özetliyor konunun uzmanları.

“Babamın döneminde; yetkin orman yangın uzmanı ne şekilde yetiştiriliyordu?” diye düşündüm. Küçüklüğümden itibaren beni babam fakülteye çıkartırdı. Hayrettin amca, Burhan amca, Gökhan (Eliçin, Prof. Dr.) amca beni pek severler ve onların akademik konuşmalarını dinlemekten çok hoşlanırdım. Diğer kürsülerdeki pek çok hoca da Levent’te otururdu, zaten komşumuzdu. Ailece görüşürdük. Aklımda kalanları yazacak olursam: Öncelikle T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı adının değişmesi gerektiğinden bahsederlerdi. Biraz da içerlerlerdi. “Tarım, ziraat ayrı, orman ayrı konular” derlerdi.    T.C. Orman Bakanlığı’nın ayrı bir bakanlık olmasını talep ederlerdi. Yanılmıyorsam zaman zaman bakanlıkların adları, içerikleri değişti. Prof. Dr. Selahattin İnal, Prof. Dr. Fikret Saatçioğlu gibi İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden yetişmiş, mühendis ve hocaların bakan olmasını memnuniyetle karşılar, şayet bakan orman fakültesi mezunu değilse müsteşar ya da genel müdürlerle irtibatta olurlardı. Bakanlıklar konusunda Selahattin Bey amca (uzaktan akrabamız), ve Fikret Bey amcanın adı geçerdi. Babamın çok büyük saygısı vardı hocalarına, Saatçioğlu gibi hocaların yeri ayrıydı.

Fakülteye babam beni çıkarttığında; hafızamda Orman Yangınları Koruma Kürsüsü ya da Anabilim Dalı belirmiyor ne yazık ki. Hani çocukken aklınıza kazınır ya bir yangın çıktığında itfaiye, telaşeleri, siren sesleri, itfaiyeciler… Böyle bir tatbikat hafızamda yok Belgrad Ormanı içindeki fakültede. Özellikle orman, Bahçeköy, köyler sanırım Jandarma sorumluluğunda. Mesela Jandarma komandoları, itfaiyeciler, orman mühendislerinin ortaklaşa bir tatbikatına şahit olmadım. Belki yapılmıştır, fakültenin akademik kadrosu bunu bilebilir. KTÜ Orman Fakültesi kuruluşunda da bizi götürmüştü babam, Trabzon’da da böyle bir konu hafızamda belirmedi.

Atatürk Arboretumu’nun kurucularındandı babam, 1959 yılında ilk ağaç fidanını dikmişti, fotoğrafları arşivimde.  Hayrettin amca Birinci Başkan, babam İkinci Başkan idi. Belgrad Ormanı ve Arboretum ekskürsiyonlarında yangın kulesinin bazen bakımsız olduğundan bahsedilirdi. İstanbul Üniversitesi Merkez Binasının bulunduğu Beyazıd’ta da yangın kulesi vardı. Gördüğüm yangın kulelerinin üstünde bir sorumlu da hafızamda yer etmemiş.

Babam ve çağdaşları “araziye çıkıyoruz” demezlerdi. “Ekskürsion” derlerdi. “Ormanlık bölgeleri, araziyi iyi bilen, gelişmekte olan teknolojilerden fayda sağlayarak  orman işçileri, orman muhafaza memurları o dönem nasıl yetişirdi, şimdi nasıl yetiştiriliyor?, “Orman Yangınları Önleme” konularını düşündüğümde; aklıma ailece görüştüğümüz Refik (Baş, Prof. Dr.) amca geldi. Eşi Muteber teyze de fakültede çalışırdı. Refik amca yangınlar üzerine bildiriler yazmıştı, sanırım bir tanesi Levent’teki arşivimde.

Kürsünün adı: Orman Entomolojisi ve Koruma Ana Bilim Dalı, ne zaman kuruldu, bir tarihçe vardır mutlaka. Aynı kürsüde Torul (Mol, Prof. Dr.) amca da emek vermiş, yayınları var. Kendisi ve eşi ile sanırım Londra’da görüşmüştük ve zaman zaman da görüşürdük İstanbul’da. Yemek tariflerine meraklıydı, Torul amca usulü krep yaptığımı hatırlıyorum.

Günümüze geldiğimizde; bu bölümlerin hocaları orman yangınları ile ilgili çalıştaylar yapmışlar. TOD, başkanı, orman fakülteleri hocaları, orman işletme müdürlüklerinde çalışan mühendisler hem çalışma yapmaktalar hem öneriler getirmekteler.

Orman Koruma: Hastalıklar, İnsanlar, Hayvanlar, Böcekler, Yangınlar.

Yangınlar: Önleme, Söndürme, Rehabilite.

Orman İşletme Müdürlükleri yangına hassas bölgelerimizi ülkemiz haritasında çıkartmış. Tıpkı deprem uzmanlarının depreme hassas bölgelerimizi çıkarttıkları gibi.

Ancak ilk etapta anlayabildiğim; deprem konusunda da hayli bilimsel çalışmalar yapıldığı gibi orman yangınları konusunda da çok kıymetli araştırmalar, projeler yapılmış, yapılmakta ama maalesef önlenemeyen ya da tam başarıya ulaşmada, çözüme ulaşması gereken unsurlar olduğunu gözlemliyorum. Uzmanların her yangın dönemi yazdıklarını yine üzülerek okudum, izledim. Özetlersem: “Yetkin Orman Yangını Uzmanı” yetiştirilmesi gerekiyor anlaşılan. O yöreyi bilen deneyimli uzman.

Bence, naçizane; orman yangınları, deprem, sel ilköğretimden itibaren sonrasında meslek lisesi kapsamında bir bilim dalı olarak uygulamalı okutulmalı ve gençler yeni teknolojik gelişmelerle donanımlı hale gelebilmeli. Orman yangın uzmanları, ağaç altı temizliği uzmanları, yöredeki itfaiye erleri, jandarma komandoları, izcilik federasyonu, eğitimli gönüllüler işbirliği halinde olabilir, belki de uygulamada öyledir.

Yurt dışında öğrenciler yazları devletin çeşitli kurumlarında çalışır, mesela Macaristan’da öğrenciler yollara çiçekler dikiyorlardı, hoşumuza gitmişti. Devlet ve özel sektör sinerji halinde, “Temmuz Orman Yangınları Acil Plan” organizasyonu yapabilirler.

Tayyip dedemizin büyük bahçeli evinde yazları olgun ağaçların altında doğa eğitimleri verirdi büyüklerimiz biz küçükken. İlk hatırladığım, Bahriye anneannemin yazın, güneşin kızgın olduğu zaman bir merceği yaprağa tutması idi. Bir süre sonra yaprak yanmaya başlardı. Bahçelerde yangın olmaması için cam bırakmamamızı, yağmur yağdığında ağaçların altında durmamamızı, yıldırım çarpabilir diye öğütlerdi. Böyle nice aile içi eğitimden geçerdik.  

 

Prof. Dr. Doğan Kantarcı ile Röportajımız

2022 yılında Prof. Dr. Doğan Kantarcı ile röportajımızda da orman yangınları hakkında sorular sormuştum, eksik olmasın Doğan amca yanıtlamıştı. Öncelikle o röportajımızın yangın bölümünü tekrarlamanın, bilgileri tazelemek açısından faydalı olabilir diye düşünüyorum:

“Doğan amcacığım, babamın dedesi orman mektebinde okumuş. Savaş dönemi eğitim açığını kapatmak için sınavla öğrenci almışlar. Eğitmişler. Orman mühendis muavini olarak uzun yıllar hizmet vermiş. Ağaç yemini varmış. “Genç ağaç kestirmeyeceğim” diye bir yemin. Mührü de varmış. O mühür çok kıymetli imiş. Ağaca mühür vurursa ağaç kesilebiliyor yoksa kesilmiyor. Bu ağaç yemininden de bahsetmenizi rica edeceğim. 

Tayyip Ural dedemiz

Eskiden, Ankara’da kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün bünyesindeki “Orman Yüksek Mektebi” (Orman Mektebi Âlisi) orman mühendisi yetiştiriyordu. Orman Yüksek Mektebi sonra Belgrad Ormanı’ndaki süvari kışlasına taşınmış ve eğitim ve öğretimine devam etmiştir. Atatürk’ün 1933 yılındaki Üniversite Reformu ile Darülfünun lağvedilmiş, İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Orman Yüksek Mektebi de İstanbul Üniversitesi’ne katılmıştır.

1934’ten itibaren İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi 4 yıllık eğitim ile ‘Orman Yüksek Mühendisi’ yetiştiriyordu. Arazide bu yüksek mühendislere yardımcı bir ormancı ara sınıfı olması gerekiyordu. Bunlar ‘Orman Mühendis Muavini’ olarak Bursa ve Bolu orman okullarında yetiştirildiler. Orman Mühendis Muavini’ne de yardımcı olmak üzere ‘Usta Orman işçisi’ yetiştirmek için Beykoz’da bir de ‘Orman Ameliyat Mektebi’ kurmuşlar. Bizim Asaf Hoca (Ord. Prof. Dr. Asaf Irmak) da Beykoz Orman Ameliyat Mektebi’nden mezun olmuştur. Sonra Kimya Fakültesine gidip, kimyagerlik tahsil etmiş. Oradan da Orman Mektebi Âli’sine odun kimyası öğretmeni olmuştur. Atatürk’ün yurt dışına yetiştirmek için öğrenci programı ile Almanya’ya gidip, Tharand Yüksek Orman Mektebi (Fakültesi) Toprak Kürsüsünde doktora yapmıştır. (Doktora tezini 1933’te bitirmiş. Yayın tarihi 1934).

‘Mühür’ dediğin ‘Damga’ dediğimiz çekiçtir. Kesilecek ağacın dibine balta ile açılan aynaya vurulur. Damgasız ağaç kesilmez. ‘Damga ormancının namusudur’  kimseye verilmez. Sadece orman bölge şefi (Sonra işletme şefi denildi) tarafından kullanılır. Mamul damgası vd. damgalar da vardır.

Orman Mühendis Muavinleri de orman bölge şefi olarak görevlendirildiler. Dedenin ‘Mührü’ işte bu bizim ‘Namus’ dediğimiz damga çekicidir.

Eskiden ‘Damga teftişi’ vardı. Orman müfettişleri her yıl orman şefliklerini dolaşırlar, yapılan damganın ormanın bakımı ve gençleştirilmesine uygun olup, olmadığını kontrol ederlerdi. Siyasi partiler bu kontrolları kaldırdı. Damgaya gelince; ‘Çoktan beri o ciddi kavram ve anlayış kalmadı’. Daha sonra orman mekteplerinden mezun olanlara ‘Orman Teknikeri’ unvanı verildi. Daha sonra da o okullar lağvedildi.

Geçmişten bugüne orman yangınlarında dünyada ne gibi değişimler oldu?

Doğal orman yangınları yıldırım düşmesi veya ölü örtünün (Yaprak, çürüntü ve humus) kızışması gibi olaylar sonucunda çıkar. Orman hayvanları sigara içmezler, çakmak taşımazlar. Ormanda yangın insanlar tarafından çıkarılır.  İklim değişikliği sonucunda artan “Isınma ve kuraklaşma” etkisi orman yangınına değil, yangının hızla yayılmasına sebep olur. Orman yangınlarının yayılmasını önlemek, kontrol almak ve söndürmek için ön tedbirler ve yangın söndürmede kullanılan araç ve gereçler altına çok önemli gelişmeler sağlanmıştır.

Bu konuda önemli olan Devlet kurumlarının görevlerini gereğince yapabilmesidir. Yangın söndürme görevi özelleştirilemez, bazı firmalara kazanç sağlamağa dönüştürülemez. Orman yangınları ile mücadele çok ciddi bir konudur. Ancak iyi eğitim görmüş, tecrübeli personel ile başarı sağlanabilir. Yangın bölgelerine yangın konusunda bilgi birikimi ve tecrübesi olmayan personel görevlendirilemez.

Orman yangınları konusundaki makaleleriniz ve televizyon programlarınızda bahsettiğiniz “Temmuz Sıcakları”, “Harman Sıcakları”, “Eyyam-ı bahur” nedir? 

Her yıl temmuz ayının sonu ile ağustos ayının ilk yarısında “Basra alçak basınç alanı” yaygınlaşır ve Orta Doğu, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz bölgelerini etkiler. Sıcaklık artar. Kuraklık yaygınlaşır. Biz Türkler bu olaya “Temmuz sıcakları” veya “Harman sıcakları” deriz. Arapçası “Eyyamı bahur” olup, Türkçe’de de kullanılır.

İklim değişikliği sürecinde temmuz sıcakları giderek artmıştır. Eskiden bölgesine göre 25-35 C°’ye ulaşan temmuz sıcakları, son yıllarda 40-45 C°’ye ulaşmaktadır. Bu yıl da (2021) temmuz sıcakları 45 C°’ye ulaşmıştır. Tabii orman altındaki ölü örtü de aşırı ölçüde kurumaktadır. Akdeniz Bölgemizde kızılçam ormanlarında ve Akdeniz çalılıklarında (Maki) ölü örtünün yaprak tabakasında (Kuru yapraklarda) reçine ve aromatik yağlar yüksek sıcaklıkta daha da fazla miktarda buharlaşmaktadır. Eski ve tecrübeli ormancılar temmuz sıcaklarında yangın ile ilgili dikkat ve tedbirlerini arttırırlardı.

Orman yangınlarında sıcakkanlı canlıları etkileyen gaz zararları ve sınır değerlerini nasıl açıklıyorsunuz?

Gaz zararları için sınır değerler her gaz için farklıdır. Bu konuya dar kapsamlı bir söyleşi çerçevesinde girmeyelim. Ancak şu gerçeği dikkate sunmak isterim. Havada oksijen oranı %21, azot oranı %78. Yanan organik maddedir. Yani organik karbon. Tam yanma için havada yeterince oksijen yok. Tam yanmada beyaz kül oluşur. Dikkat edilirse yangından sonra kömürleşmiş, kara bir orman görüntüsü kalır. Yani orman yangınında tam yanma gerçekleşmemektedir. Bu durumda organik karbon, karbon dioksit (CO₂) ile karbon monoksit’e (CO) dönüşmektedir. Karbon monoksit çok etkili bir kan zehiridir. Kandaki hemoglobini bağlar ve indirgenip, yükseltgenmesini önleyerek oksijen (O₂) taşımasını

engeller. Yanamayan organik madde ise “İs” halinde (Ø <10 mikron ve Ø <2,5 mikron boyutundaki tanecikler) atmosfere yayılır. Yangında sıcaklık 900 C° ve üstüne ulaşır. Bu sıcaklıkta havadaki azot gazı da yanmağa başlar. Oksijen yetersiz olduğu için azot; diazot monoksit (N₂O), azot monoksit (NO) ve yanabilen bölümü de azot dioksit (NO₂) gazlarına dönüşür. Bunlar ve bunların türevi olan azot pentaoksit (N₂O₅) solunum yolları ile akciğerlerde kansere sebep olan gazlardır.

Bu yangınlarda arılar, arıcılık ne kadar etkilendi?

2021 orman yangını felâketinde arılar öldü. Muğla ilinde çam balı halkın büyük bölümünün önemli bir geçim kaynağıdır. Arıcılık çok kötü bir yok oluş yaşadı. Yangını kundaklayanlar, kundaklamaya sebep olacak yasayı çıkaranlar, yeterli yok oluş tedbir almayanlar (Tecrübeli personel ve hava desteği konuları da dahil) herhalde bu yok oluşun hesabını da vereceklerdir.” Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı ile Ormanlarımız Üzerine Söyleşi  – Röportaj Rengigül Ural, Haziran 2022 “Damgasız ağaç kesilmez. ‘Damga ormancının namusudur’  kimseye verilmez. Dedenin ‘Mührü’ işte bu bizim ‘Namus’ dediğimiz damga çekicidir.” 

Tayyip Ural dedemiz ortada gözlüklü, ülke ormanlarında ekibiyle

Atlı orman mühendis muavini dedemiz Tayyip Ural, görevi başında ekibiyle

1929 yılında Tayyip Ural dedemizin “Genç ağaç kestirmeyeceğime yemin ettim” prensibi ve başından geçen hazin öykü. Büyük Çerkes Sürgünü ile başlayan “Rengigül” aile tarihi kitabımızın satır aralarından:

“Ağaç Yemini Ettim!”

“Zonguldak’taki kömür madeni direkleri için kereste gerekiyor. Tayyip Bey’den ağaç temini için ağaç kesilmesini talep ediyorlar. “Bu bölge ormanlarından, bu kadar çok maden direkleri için ağaç kesilemez. Bir tek buradan temini mümkün

değildir” diye karşı çıkıyor. İhaleyi üstlenenler gidiyorlar, geliyorlar. Ne söyledilerse, ne teklif ettilerse elleri boş dönüyorlar. Tayyip Bey, “Genç ağaç kesilmeyecek” diye yemin etmiş, mektepte. “Olmaz, olamaz. Bir tek bu bölgeden ağaç, o işe olamaz, mümkün değil. Zâten  yemin ettim” diyor. Yemin etmek önemli. Doktorların “Hipokrat Yemini” gibi ormancıların “Ağaç Yemini” var.

Tayyip Bey’i İkna Edemeyince… Tayyip Bey’i iknâ edemeyeceklerini anlıyorlar. En nihâyetinde, Ankara’ya, Recep Peker’e şikâyet ediyorlar. “Genç bir orman mühendis muavini, ağaç kestirtmiyor, işlerimiz aksatıyor” diye. Hâlbuki, Tayyip Bey aktarabilse, kendisine hak verilecek. “Genç ağaç kestirmeyeceğime yemin ettim. Hem bu bölgeden bu kadar maden direği çıkmaz. Hem ağacıma yanarım, hem madene inen madencime. Biricik oğlum Saffet’e madenci kıyafeti diktirdim. Nasıl bu genç ağaçlara mührümü vurabilirim?” Diyebilse, duyurabilse idi sesini! Sesini duyuramaz!  1929 sonlarında,

Zonguldak’tan Afyon’a tayin emri gelir. Afyon’da orman da yok, şikâyet de!  Fakat Tayyip Bey’in içi yanıyor. Genç genç kayın ağaçları kesiliyor, Zonguldak’ta. Her orman yangınında, her maden faciasında da yüreği kararıyor tüm aile fertlerinin. Ateş düştüğü yeri yakar.

Zonguldak’tan Afyon’a… Hiç bilmediği bir yere tayini çıkınca, aile bir an şaşırıyor. Üstelik, damadı Eyüp (Yaltırık) Bey askere gitmiştir. Evde iki kayınbirader olduğu için Tayyip Bey, “yakışık almaz” düşüncesiyle, kızı Nevzat ve torunu Faik’i yanlarına almıştır. Apar topar, hep beraber Afyon’a varırlar. Tayyip Bey, o kadar dürüst ve iyi niyetli bir insandır ki Afyon’a tayin edildiğine, üzülmeye vakti bile olmayacak, aksine çok ama çok sevinecektir. Hem de tüm aile sâdece mutlu olmayacak, herkese kol kanat geren Haydar Bey’in gücüyle, kuvvetleneceklerdir.

Cumhuriyet Balolarında Çarliston dansını öğrenen ve vefatına kadar icra eden güzel kızı Bahriye Hanım, o dönem

Afyon’un en güçlü isimlerinden, saygın, varlıklı mebus oğlu, ilk sinema, Gar Lokantası işletmecilerinden  Haydar Sarıali (Mezar taşını arkadaşları yaptırmıştı. Üzerinde “Afyon’un Dayısı Uzun Boylu, Güzel Huylu” yazar) ile izdivaç yapar.

Düğünden altı ay sonra, Saffet ilkokula başlayalı bir ay olmuşken Tayyip Bey’in tayini Akçakoca’ya çıkar.  Bundan böyle

Tayyip Bey, daha çok söz sahibidir. Bildiği, savunduğu yol doğrudur ve doğru olduğu anlaşılmıştır. Eşi Seher Hanım, kızları Bedia, Sabahat, Nevzat Hanımlar, oğlu Saffet, torunu Faik ile birlikte Akçakoca’ya giderler. Deniz kenarına meyilli bir eve taşınırlar.  Arkada güzel, küçük bahçesi de vardır. Geniş bahçeli ve meylin olduğu yerde de tertemiz bir ahır vardır. Ailenin bir ferdi, gözleri gibi baktıkları doru atın evi! Ot zamanını geçirmemek gerek, yoksa çiftesi pek ki ne pek! Hele ki otu bitmeden önünden alın, ot saatini de geçirin de bakın bakalım neler oluyor? At sevgisi, at bakımı hassasiyet ister. Hassastır, huyundan anlamak, onunla sevgiyle konuşmak, dokunmak gerektir. Devlet, Tayyip Bey’e doru at ve atı beslemek için ot tahsis etmiş, bölge ormanlarını kendisine emanet ederken. Kardeşi aratmayacak candanlıkta komşuluk ilişkileri içinde geçecektir günler.  Saffet,  ilkokula nakil yaptırılır.

1934, Afyon’dan Akçakoca’ya… Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı ile Akçakoca İlk Kadın Meclis Azası Seher Ural Hanım. Doru Atı ile Akçakoca Ormanlarında Tayyip Ural Bey.

Annemin öz annesinden dolayı, aynı soydan gelmiş olmam bir yana, Atatürk’e “Bir kadın olarak” saygı duymamak, kendisini gönülden sevmemek mümkün olabilir mi? Nüfus sayımlarında bile gözükmeyen, mîrâstan eşit hak alamayan,

erkeğin iki dudağının arasındaki “Boş ol!” ile geçen onca yıldan sonra, Osmanlı topraklarında doğan, Türkiye

Cumhuriyeti’nin nimetlerinin farkında olan, her aklı başında kadın gibi Seher Hanım da “Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı”nın tanınmasından ziyâdesiyle memnundur. Artık 1930 yasasıyla Belediye Seçimlerinde kadınlar siyasette de yer alacaklardır.  Toplantılara katılacaklar, görüş bildireceklerdir. Hem de erkekler ile eşit şartlar imajıyla. Eşi Tayyip Bey, doru atı ile Akçakoca Ormanları’nda vazifesini icra edip, yöresinin ağacına sahip çıkarken Seher Hanım, Akçakoca ilk kadın Belediye meclis azası seçilir. Kendisi ile birlikte arkadaşı, Şehriban Hanım da aza olarak seçilmiştir. İki hanım, Akçakoca

Belediye Meclisi’nde erkek azalarla birlikte, yan yana çalışmalarını sürdürürler.  İngiliz kadınından (1928) iki yıl sonra, Fransız kadınından (1945) on beş yıl önce, Seher Hanım, kazandığı (1930) bu hakkı aktif olarak (1934-1938) yaşadığı bölgede kullanan bir ilktir.

Ancak maalesef bir süre sonra Tayyip Bey’in çok genç ve güzel üçüncü kızı, Akçakocalı bir kereste tüccarı tarafından kaçırılır. Aile çok üzülür, istememelerine rağmen evlenirler. Kereste tüccarının amacı sonradan anlaşılır; kayınpederi Tayyip Bey’in sahip olduğu ağaç mührünü elde etmektir. Ancak amacına kavuşamayacaktır.”

Annem Güler Yaltırık, bana ninesi Rengigül Hanım’dan itibaren aile tarihimizi, babam ve diğer aile büyüklerimizle birlikte fotoğraflar, belgelerle aktarırken “Bu yaşananlar film olur” derdi. Nitekim, kitabı ilk analiz eden T.C. ilk Kültür Bakanımız Talat Sait Halman “Sayın Rengigül Hanımefendi, ailenizin yaşam öyküsü fevkalâde ilginç. Eminim, eser yayınlandığında büyük etki yapacaktır. Sanırım, bir film olarak da son derece ilginç olur. Size ve bütün ailenize içten dileklerim, saygı ve selamlarımla,” diye yazmıştı. Ne ilginç ki Edinburgh Royal Botanic Garden’da “Flora of Turkey” projesinde Dr. Peter H. Davis’in asistanı olan kıymetli akademisyen, botanikçi, taksonomik yazar Mark Coode da aynı ifadeleri İngilizce yazmıştı.

 

Dendroloji Ders Kitabı: Gymnospermae – Angiospermae” kitabındaki “Önsöz

“Kitabımı iki yakın büyüğüme; henüz babam beş yaşındayken vatan topraklarını düşmanlara karşı korumak üzere,

Gelibolu Savaşları’na katılarak yirmi iki yaşında şehit düşen Hüseyin dedem ile 1910-1940 yılları arasında Bolu, Mudurnu, Ereğli, Zonguldak, Afyon ve Akçakoca’da, Orman Çevirge Müdürlükleri’nde Orman Fen Memuru olarak görev yapan, emeklilik yıllarının başında, bir süre kereste ticareti ile iştigâl eden, “memurdan tüccar olmaz” kanısını doğrulayarak, ticareti bırakıp köşesine çekilen, yaşlılık zamanlarında her karşılaşmamızda “Faik oğlum, açmacılık ve otlatmaya nasıl bir çare bulunacak? Ormanlar bu perişan durumdan ne zaman kurtarılacak?” şeklindeki soruları ile üzüntü ve endişelerini dile getiren, yakınlarına ve bana orman sevgisini aşılayan güleç yüzlü, iyi huylu ormancı Tayyip dedemin anısına ithaf ediyorum. Her ikisinin de ruhu şad olsun.” Faik Yaltırık

 

Mitolojide Meşe – Dryadlar

“Dear Rengigul, I am so pleased you have been able to record your father’s memories, and hope you succeed in publishing them – perhaps with his memories of his old boss Prof Kayacik [?correct – Hayrettin Kayacik} who was very kind and helpful to us in the 1960s – and perhaps some memories of  Husnu Demiriz also. I never knew the Baytops, though met him once. I forgot to mention that once Faik invited me to the beach on the Sea of Marmara, somewhere near Silivki perhaps, for a family picnic with you all – and I think one of your grandmothers was with us too! I think Faik told me he was born in Urfa, while your mother was from Afyonkarahisar – is that right? 

Your family history will make a fascinating story. 

 And I enjoyed your Oak tree ‘nymph’ or ‘dryad’ as the ancients used to call them! You obviously have a great ‘interior

life’. With very best wishes for your writing up the diaries and memories. Yours ever,” Mark                                          1961 yılından itibaren ERBG’dan babamın dostu Mark Coode, ifadeleriyle beni mutlu etmişti.

“Nymph”: Su Perisi. “Dryad”: Orman Perisi. Dryadlar mitolojide ağaç perileri ve meşe olarak anılıyor. Ağaçları, ormanları koruyor.  Çağlar boyunca doğadan çizimlere, edebiyata, tiyatro oyunlarına, masal kitaplarına, şiirlere, sanata, sanat boyutu ile mücevherlere, kullanım eşyalarına yansımış. İllüstrasyon meşe ağacı ile mitolojik ve tarihi bir anlam yüklenmeye çalışılmış. Çok da estetik olmuş, kabul görmüş.  

Öyle hüzünler vardır ki dünyada iyi yürekliler üzüntülerini gönlünde saklar. Damla damla toprağa süzülür.  “Daughter of Quecus robur” çizimimle orman şehitlerimize rahmet diliyorum.

Rönesans Tipi İnsan

 

Ben duygularımı yazı ve çizimlerimle ifade edebiliyorum küçüklüğümden beri. Tabii hocalarımın, bu konuda bilgi sahibi aile büyüklerimin rolü yadsınamaz, profesyonel üstadlarımıza saygı ile. Dünyamızdaki bazı yazar-çizerler gibi duygularımı kalemime yansıtabiliyorum yaradılışım gereği. Bizim gibi insanlara Rönesans tipi dendiğini şöyle öğrendim: “Sayın Rengigül Hanım. Please allow me to reply in English to your question regarding my observation about you being a ‘Renaissance Woman’… Through our various interactions over many years I had known and admired you as a very courteous and modest lady who was always understated in her speech and behaviour.  As I had greater occasion to spend more time with you, year by year, I discovered you had a multitude of artistic talents… from drawing and painting, to music, to poetry.  In an age when there has been increasing pressure for deep specialisation in one’s professional life, I have often noticed how this has also spilled across to people’s personal hobbies and pleasures in life.  What is important is not so much whether one has a great talent in one or other art form, but rather that one is interested in several art forms and actually has the commitment to practice in each field oneself, and take pleasure in that practice.  The fact that  you happen to do so with considerable success is an added surprise…  What came to my mind during that afternoon, as you were showing me some of  your drawings, was how artists during the Renaissance were also ‘multitalented’ people, able to work in many mediums to express themselves and their feelings, and it occurred to me that you were a similar type of person, which is why I called you a ‘Renaissance Woman’. I hope this explains why I made that remark. Warmest wishes,” Hasan Başar, Bangkok

“Türk Botanik Profesörü Faik Yaltırık hocamın kitapları ile girmiştim bitkilerin dünyasına. Şimdi ise biricik kızının dünyadaki tüm adalara sevgi ve barışı getiren peri masallarıyla yola devam ediyorum. Ne muhteşem bir dil Rengigül Hanım, ne büyük mutluluk, harikulade! #Nisan Prens # Prince Avril” Duygu Geçkin, 30 Kasım 2020” gibi çizimlerimi, yazılarım gibi takdir edenlere çok teşekkür ederim.

Hayat görüşüm her konuda: ”Sahip Olmaktan Öte! Sahip Çıkmak, Korumak Demektir”

Önceki Yazı

Tatilde yangın riskine karşı nasıl davranmalıyız?

Sonraki Yazı

İzmir Aşkına’dan Çeşme’ye köklü destek

Rengigül Ural

Rengigül Ural

Sonraki Yazı
İzmir Aşkına’dan Çeşme’ye köklü destek

İzmir Aşkına'dan Çeşme’ye köklü destek

Plugin Install : Widget Tab Post needs JNews - View Counter to be installed
  • Popüler
  • Yorum
  • En Son
Semra Kosovalı: Seçim sonucu ve gelecek

Semra Kosovalı: Seçim sonucu ve gelecek

21 Kasım 2024
İstanbul’u Kanatları Altına Alan Ressam İrem Çamlıca : “İstanbul Yeri Göğü Altın Şehir”

İstanbul’u Kanatları Altına Alan Ressam İrem Çamlıca : “İstanbul Yeri Göğü Altın Şehir”

4 Eylül 2024
Astroloji Yolculuğu: Gökyüzünden Haberler 28 Temmuz-3 Ağustos Gökyüzü Gündemi

Astroloji Yolculuğu: Gökyüzünden Haberler 2024’de Burçları Neler Bekliyor?

27 Temmuz 2025
Sizi Daha Genç Gösterecek Saç Renkleri

Sizi Daha Genç Gösterecek Saç Renkleri

22 Ocak 2024
Semra Kosovalı: Seçim sonucu ve gelecek

Semra Kosovalı: Seçim sonucu ve gelecek

0
Duygu Şengül: Türkiye’de kadının var olma sorunu

Duygu Şengül : Duygu’sal Aforizmalar

0
Ayşe Demir: DO-ra-to

Ayşe Demir: DO-ra-to

0
Buket Keskinol: Toprak Ana Gaia

Buket Keskinol : İskenderunlu olmak

0
İzmir Aşkına’dan Çeşme’ye köklü destek

İzmir Aşkına’dan Çeşme’ye köklü destek

5 Ağustos 2025
Botanik Hocasının Kızı Olarak, Sizce Ormanlar, Yangınlar ve Nasıl Korunur?” Rengigül Yaltırık Ural

Botanik Hocasının Kızı Olarak, Sizce Ormanlar, Yangınlar ve Nasıl Korunur?” Rengigül Yaltırık Ural

5 Ağustos 2025
Tatilde yangın riskine karşı nasıl davranmalıyız?

Tatilde yangın riskine karşı nasıl davranmalıyız?

5 Ağustos 2025
İş Kültür’ün yeni kitapları raflarda

İş Kültür’ün yeni kitapları raflarda

5 Ağustos 2025

Son Yazılar

İzmir Aşkına’dan Çeşme’ye köklü destek

İzmir Aşkına’dan Çeşme’ye köklü destek

5 Ağustos 2025
Botanik Hocasının Kızı Olarak, Sizce Ormanlar, Yangınlar ve Nasıl Korunur?” Rengigül Yaltırık Ural

Botanik Hocasının Kızı Olarak, Sizce Ormanlar, Yangınlar ve Nasıl Korunur?” Rengigül Yaltırık Ural

5 Ağustos 2025
Tatilde yangın riskine karşı nasıl davranmalıyız?

Tatilde yangın riskine karşı nasıl davranmalıyız?

5 Ağustos 2025
İş Kültür’ün yeni kitapları raflarda

İş Kültür’ün yeni kitapları raflarda

5 Ağustos 2025
Güncel Kadın

Güncel Kadın

Sosyal Medya

Kategoriler

  • Anasayfa
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Genel
  • Güncel Haberler
  • Güncel Sağlık
  • Güzellik
  • İş Dünyası
  • Magazin
  • Moda
  • Röportaj
  • Sağlık
  • Sanat
  • Yaşam
  • Yazarlar

Son Haberler

İzmir Aşkına’dan Çeşme’ye köklü destek

İzmir Aşkına’dan Çeşme’ye köklü destek

5 Ağustos 2025
Botanik Hocasının Kızı Olarak, Sizce Ormanlar, Yangınlar ve Nasıl Korunur?” Rengigül Yaltırık Ural

Botanik Hocasının Kızı Olarak, Sizce Ormanlar, Yangınlar ve Nasıl Korunur?” Rengigül Yaltırık Ural

5 Ağustos 2025
  • İletişim: info@guncelkadin.com.tr

© 2023 Güncel Kadın.

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Güncel Haberler
  • İş Dünyası
  • Ekonomi
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • Röportaj

© 2023 Güncel Kadın.