Editoryal Not | Aşkım Tan
Bu söyleşi, bir DJ portresi olmanın çok ötesinde; Cumhuriyet, sanat, sürgün ve direnç ekseninde şekillenen bir tanıklık metnidir. Canberk Çelik’in (DJ Jhano) anlattıkları, yalnızca kişisel bir hayat hikâyesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin son yıllarda içine sıkıştırıldığı siyasal ve kültürel atmosferin içeriden bir okumasıdır.
Bu metin hazırlanırken tek bir cümle dahi çıkarılmamış, anlatıcının dili ve vurgusu korunmuş, gazetecilik sorumluluğu gereği yalnızca bölümlendirme yapılmıştır. Yorumdan özellikle kaçınılmıştır.
Bu röportaj; katılmak ya da karşı çıkmak için değil, duymak, anlamak ve kayda geçirmek amacıyla hazırlanmıştır.

Cumhuriyetle Başlayan Bir Hayat
Canberk Çelik:
Ben Canberk Çelik. 1987 yılında İstanbul’da doğdum; kökleri Gelibolu’ya ve Selanik göçmenliğine uzanan bir aileden geliyorum. Eğitim hayatım lisede okul birinciliğiyle taçlandı ve bu başarı sayesinde Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Spor Akademisi’ni kazandım.
2006 yılında babamla birlikte uzun zamandır hayalini kurduğumuz projeyi hayata geçirdik. Saros Körfezi’nde Türkiye’nin en büyük kapalı gece kulüplerinden birini inşa ettik ve yaklaşık 7–8 yıl boyunca işlettik. DJ’lik serüvenim de tam olarak burada başladı.
Baskılar ve Zorunlu Göç
Ancak dönemin hükümetinin eğlence sektörüne uyguladığı baskılar, alkol yasakları ve işletmelerin kıskaca alınması yüzünden Türkiye’de kalmak mümkün olmadı. Bu nedenle ailece ülkeyi terk etmek zorunda kaldık.
Yaklaşık 15–16 yıl önce Amerika’nın Maine eyaletine yerleştim ve o günden beri burada yaşıyorum. UMFK’de (University of Maine at Fort Kent) Sosyal Bilimler eğitimi alıp hem dilimi geliştirdim hem de yeni bir hayat kurdum. Bugün Maine’de tanınan bir DJ olarak sahne almaya devam ediyorum.

Sansür, Yasaklar ve Dijital Kuşatma
Son 1 yıldır, hükümete karşı açık bir cumhuriyetçi mücadele veriyorum. Ürettiğim içerikler geniş kitlelere ulaşınca, özellikle “Zıplamayan Tayyip’tir” parçasının uluslararası telifini almamdan sonra Türkiye çapında tüm dijital platformlarda şarkılarım toplu şekilde silindi.
Ardından hakkımda yakalama kararı çıkarıldı. Bugüne kadar açtığım dört Instagram hesabı, Facebook ve YouTube kanallarım dâhil olmak üzere bütün hesaplarım Türkiye erişimine kapatıldı. Türklerin bana ulaşmasını önlemek için hesaplarım sistematik olarak engellendi.
Bu yaşananlardan sonra Amerika’nın bana sunduğu isim değiştirme opsiyonunu kullanarak Amerikan kimliğimle farklı hesaplar açtım ve müziklerimi tekrar yayınlamaya devam ettim. Bugün hâlâ insanlara ulaşabiliyor ve mücadelemi sürdürebiliyorum.
Korku İklimi ve Yalnızlık
Birçok ünlü isimle muhatap oldum, sesimizin duyurulabilmesi için birçok bürokrata, TV kanallarına ve gazetelere ulaşmaya çalıştım. Cevap verenlerin genel duruşu korkularıydı; kimse mücadeleme ortak olmak istemedi.
Bunu anlayabiliyorum ama gizliden destek olmaları için onlara fikirler bile verdim; hepsi uzak durdu. Memleketimize salınmış bu cuntacı strateji, milletimiz üzerinde ciddi bir korku yaratıyor.
Geçen gün prestij ödüllerinden arayıp bana “Yılın DJ’i” ödülünü vermek istediklerini söylediler. Onlara dedim ki:
“Ben gelirim, ödülü alırım ama ondan sonra siz bir daha bu organizasyonları yapabilir misiniz bilmiyorum.”
Hâlâ bekliyorum.

Muhalefete de Muhalif Olmak ve 102. Yıl Marşı
Muhalefet de olsa Atamızın duruşuna aykırı her hareketin karşısında durmaktan hiç çekinmedim. Zaten 102. Yıl Marşı’nı yapma sebebim de tam olarak buydu.
Bu düşünceleri dile getiren biri zaman zaman “ırkçı” veya “Türkçü” diye etiketlenebiliyor ama gerçek bu değil. Atamız “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü bir ırkı yüceltmek için değil; “Türklüğü bir ideoloji, bir duruş, bir ruh hâli olarak gören herkese seslenmek” için söyledi.
Bilimsel olarak hiç kimsenin yüzde yüz Türk olamayacağını o da biliyordu. Hepimizin DNA’sında onlarca farklı ırk var. En fazla yüzde 10 Türk geni taşıyabiliyoruz. Atamızın demek istediği şuydu:
“Kanındaki bütün farklı köklerin arasında kendini Türk olarak seçebiliyorsan, işte ne mutlu sana.”
Bozkurt, Kartal ve Kadim Semboller
102. Yıl Marşı’nda Bozkurt ve Kartal’dan bahsetmem tamamen kadim Türk tarihine duyduğum saygıdan. Siyasi bir tarafı yok.
Araştırdıkça şunu gördüm: Atamız Bozkurt’u severdi, kadim sembolleri çok iyi bilirdi ama bu değerleri siyasetin içine asla sokmadı. Lakabı “Bozkurt” olmasına rağmen, bu sembollerin millet arasında ayrışma yaratmaması için onları özel alanında tuttu.
Devam Edecek…













