Malta, Akdeniz’in ortasında bir ada, uçaktan bakınca aslında orada çöken bir kıtanın deniz yüzeyinde kalan kalıntısı gibi hissettirdi bana. Dağları nehirleri olmayan bir küçük ülke…
Su ihtiyaçlarını denizi arıtarak ve Sicilya’dan büyük varillerde su getirerek karşılıyorlar. Ülke, tarih boyunca sürekli farklı medeniyetler tarafından kuşatılmış.
Malta’nın tarihi M.Ö. 5200 yıllarına dek uzanıyor. Bu tarihlerde adada tapınaklar megalitik yapılar olduğu kazılar sonucu tespit edilmiş. En ünlü olan Haqar Qim’e gittik, aynı Göbeklitepe gibi bir alandı. Göbeklitepe’yi kimler inşa ettiyse sanki Malta’ya da uğramışlar. Malta’nın en eski insan yerleşimleri UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne de alınmış.
Malta tarihi boyunca Fenikeliler, Romalılar, Bizanslılar, Normanlar, Haçlılar, Fransızlar, Araplar ve İngilizlerin kontrolünde kalmış belirli zamanlarda. Malta, stratejik konumu nedeniyle önemli bir liman olarak kullanılmış ve her ülkenin fethetmek için ilgisini çekmiş.
Malta, 1530 yılında Saint John Şövalyeleri tarafından fethedilmiş ve ada, Şövalyelerin merkezi olmuş. Adanın birçok yerinde şövalyelere ait izler dikkati çekiyor. Osmanlı İmparatorluğu da, Akdeniz’deki genişleme isteği nedeniyle 1565 yılında adayı kuşatmış fakat başarılı olamamış. Bu kuşatma ada üzerinde çok etkili olmuş.
Başkent Valetta, Osmanlı saldırılarına karşı adayı koruyan Jean Parisot de la Valette tarafından kurulmuş. Başkent Valetta’da bir saray gezdik, duvarlarındaki bütün süslemeler ve resimler Osmanlıların kuşatmasını anlatıyordu.
Bu kuşatma hafızalarında korkutucu bir iz bıraksa da kuşatma sonrası bir şehir devleti olmayı başardıkları için ve buna Osmanlılar neden olduğu için Türkleri seviyorlar.
Malta, 1964 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazanarak 1974 yılında şehir devletlerinden oluşan bağımsız bir ülke olmuş. 2004 yılında Avrupa Birliği’ne katılarak, 2008’de de Euro’yu resmi para birimi olarak kabul etmiş. Euro ile alışveriş yapmak orada çok güzel, bol bol yemek yiyorsun 20 Euro sanki bizim 20 TL gibi ama gel gör ki Türkiye’de karşılığı 700 TL. Malta’da rakamları oğlumla konuşurken bizim ülkemizde aşırı bir açgözlülük olduğuna karar verdim. Kar payı çok fazla koydukları için her şeyin rakamı sürekli yükseliyor. 20 Euro ile çok büyük bir deniz ürünleri tabağı yemeğini Malta’da sahilde güzel bir restoranda yiyebiliyorken aynı menüyü Türkiye’de o fiyata asla yedirmezler.
Hadi bunun nedenlerini tartışalım, bana yorumlarda yazın, sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ki Malta ada ülkesi olduğu için Avrupa ülkelerine göre biraz daha pahalı bir yer olmasına rağmen rakamlar bu!
Bizim Türk müteahhitler de orada bayağı aktifler, binalar AVM’ler yapıyorlar. İngilizce dil kursları nedeniyle öğrencilerin ilgisini çeken ada 2-3 günde gezilecek kadar bir alana sahip.
Adada gezerken kendimi müzede geziyormuşum gibi hissettim. Binalar çok güzel korunmuş, yüzlerce yıllık binalar ve şehir sapasağlam ayakta. Özellikle Endülüs Arap etkisi ile Avrupa etkisinin karışımı ortaya çok değişik bir kültür çıkarmış. Bazı sokaklarında gezerken kendimi bir an Mardin sokaklarında sanıyordum. Biraz ilerde karşıma çıkan kilise Malta’da olduğumu hatırlatıyordu.
En beğendiğim yer eski başkenti MDINA oldu. Burası sessiz şehir olarak adlandırılıyor. Biz gece gittik gezdik, gerçekten ürkütücü ama bir o kadar güzel bir sessizliği vardı. Endülüs izleri taşıyan konak benzeri büyük binalar, Katedrali ve çoğu müzeye çevrilmiş konutları ile gerçek bir açık hava müzesi görünümündeydi. Merakla ara sokaklarını gezerken sanki binlerce yıllık geçmişi bizi izliyor gibiydi gecenin derin sessizliğinde…
M.Ö. 700 yılında Fenikeliler tarafından kurulan şehrin adı Maleth iken Romalılar zamanında Melite olarak değiştirilmiş. Bugünkü adını ise Araplardan almış. 1530 yılına dek başkent olarak kalmış.
Bir ada ülkesi olmasına rağmen öyle bizim ülkemizdeki gibi muhteşem plajları yok. Plajlar var ama çok dikkat çekici değil. Orada yaşam pahalı olduğu için kiralar da Euro olarak oldukça yüksek. İyi bir bölgede oturmak isterseniz kirası Bin Euro civarında. Ada nüfusu 500 bin civarında fakat o kadar çok turist akını var ki yılın belli zamanlarında 3 milyonu buluyormuş adanın nüfusu.
Sağlık hizmetleri bizdeki gibi değil, 1 tane tam teşekkülü hastanesi varmış ve doktor ihtiyaçları varmış. Türkiye’den dahi doktor istemişler. Eczaneler de 1 doktor bulunuyormuş. En ilgimi çeken olay ise çöpleri haftada iki gün topluyorlar. Buna rağmen ada temizdi. Pet şişeler için büyük dönüşüm kutuları koymuşlar belirli noktalara, şişeleri yalnızca oralara atabiliyorsunuz. Karşılığında şişe başına para veriyor ve bu dekontu markette kullanabiliyorsunuz. Bu sisteme bayıldım.
Market reyonlarında çeşitlilik ve kalite çok güzeldi.
Kuralları olan bir ülke ve kurallara çok saygılılar. Eğlenceye düşkünler, her gün havai fişekler patlıyordu. Sürekli festivaller yapıyorlarmış. Küçük mahalleler orada şehir devleti olarak geçiyor ve Kent Konseyleri bulundukları bölgede sürekli etkinlikler yapıyormuş.
Ağustos Eylül ayları aşırı sıcakmış yaşayarak tecrübe ettim. Gündüz çıkıp gezmek gerçekten yorucu, bu yüzden hep akşam saatlerini bekledim.
Ve sokaklarda kedi ve köpek hiç yoktu. Evlerinde besliyormuş ada halkı. Arada köpeğini gezdiren birkaç kişi gördüm. Bir evin yanından geçerken de bahçesinde gezinen boynunda çok şık tasması olan kedi gördüm.
Birkaç kez köpek saldırısına uğramış biri olarak köpekler bende ciddi fobi oluşturduğu için, onların olmayışı hemen dikkatimi çekiyor. Bu nedenle ilk dikkatimi de adada ortada başıboş gezen hayvan olmayışı çekti. Bu beni gerçekten çok mutlu etti ve korkusuzca sokaklarında gezebildim.
Aynı huzuru ülkemde de istiyorum. Hayvan severler bir an önce belediyelerle koordine olup sokaklardaki başıboş köpeklere çözüm bulmalılar. Topladıkları paraları sokaklarda onları beslemek için değil, çoğalmalarını engellemek için kullanmalılar. Evimin karşısındaki boş arsada kontrolsüzce besledikleri köpeklerin sayıları öyle arttı ki en son bu sabah saydığımda 20 köpek gördüm. Sürekli yoldan geçenlere saldırıyorlar ve her gün ısırma vakaları yaşanıyor. Sokağa çöp atmaya çıkamıyorum, arabama giderken de saldırıya uğradığım için otoparkımızda dahi tedirginim.
Avrupa ülkeleri öyle güzel çözmüş ki bu sorunu biz nasıl başaramadık anlamış değilim.
Ve Malta, mutlaka görülmeli bence, belki de arkeolog olmam nedeniyle beni bu kadar etkilemiştir. Farklı ülkelerin etkisinde kalarak ortaya çıkan tarihi dokusuna bayıldığım bir ülke oldu Malta, yemekleri sokakları tarihi çok güzel bir ülke.