Bir arkeolog olarak İtalya’yı neden bu kadar geç gezmişim diye çok sordum kendime…
Roma’nın başkenti, dünya tarihine yön veren, Büyük Roma İmparatorluğunun merkezi İtalya kelimelerle anlatılamayacak kadar muhteşemdi.
Turumuza Napoli’den başladık. Sımsıcak bir Akdeniz şehriydi fakat hırsızlık oranları çok yüksek olduğu için sürekli dikkatli olmamız konusunda uyarıldık.
Ardından Roma’ya geçtik. Roma imparatorluğu, M.Ö. 27 Nisan 753 tarihinde Truva prensi Aeneas’ın torunları olan Romulus ve Remus adlı ikiz kardeşler tarafından kuruldu ve ikiye ayrıldıktan sonra 1453 yılında tamamen yıkıldı.
Yaklaşık 2000 yıl varlığını sürdüren imparatorluktan günümüze dek muhteşem eserleri kalmış. Başkent Roma’nın eski şehri hala o anki halini koruyor gibiydi. Başımızı çevirdiğimiz her tarafta bir katedral ya da antik tiyatro gördük. Tarihi bölgeye bizim Beyoğlu ya da Fatihte olduğu gibi derme çatma binalar asla eklememişler. Yalnızca tadilat izni var, yeni bina asla eklemiyorlarmış ve dokuyu korumuşlar.
Dar sokaklarından bir dönüyoruz karşımızda muhteşem antik bir yapı, başka dar bir sokaktan geçiyoruz, eski bir bina dekore edilmiş ve İtalyanların ünlü moda markası tarihi dokuya daha bir güzellik katarcasına şaşkın misafirlerini karşılıyordu. Her sokakta her köşede hayranlığımız arttı.
Floransa, Bologna, aynı tarihi eserlerini Roma gibi korumuş. Köylerini de gezdik. Küçük dik yamaçlara kurulmuş köyleri filmlerden fırlamış gibiydi. Filmlere dekor olmuş ara sokaklarında bizi sürprizler karşıladıkça her köşeye girip bakmak istedik. Nemi köyünü gezdik. Küçük bir kilise etrafına kurulmuş köy sanki 13-14. Yüzyıldan kalmış gibiydi. Bizim bir Türk dizimiz o köyde çekilmiş. Türk olduğumuzu duyunca birkaç Türkçe kelimeyle karşıladılar bizi.
Pisa kulesi, gerçekten görülmeye değerdi. Kartpostal gibi bir manzara vardı. Dakikalarca sessizce izledim.
Ve Portofino, doğası denizi harika ama bizim Bodrum Marmaris gibi tatil bölgelerimizden güzel değil, sadece özgündü.
Akdeniz ikliminin sıcaklığı ülkeye daha bir güzellik katmış. Her sokakta pizza yapan fırınlar vardı. Sütlü tatlıları, turtaları mutlaka tadına bakılmalı.
Benim canım ülkemden farklılıkları nelerdi derseniz anlatayım;
İtalyanlar, tarihlerine sahip çıkmışlar ve korumuşlar. Bizim çok daha güzel ve renkli tarihimiz olmasına rağmen koruyamadık ve korumuyoruz da.
İtalyanlar, paranın kölesi olmamışlar. Benim ülkemde insanlar paranın kölesi durumunda. İtalyan garson beğenmediği müşteriye masa yok deyince şaşırdık, bizde olsa para için Arabın ayağını öpecek kadar düştü kalitemiz.
Evet enflasyonu çok fena hissettik ve gerçekten canım acıdı ülkemin haline. Bir şişe su 2 euro yani bizim parayla 56 TL, bir pizza içecek sipariş verdiğimizde 70 euro ödedik yani 2000 TL vermiş olduk.
İtalyanlar, kurallara çok sıkı uyuyorlar, esnetmiyorlar. Çünkü kuralların kendi iyilikleri için olduğunu kavramışlar. Benim canım ülkemde ise kurallar yıkılmak için oluşturuluyor.
Hiç mülteci görmedik etrafta. Birkaç tane Pakistanlı Hindistanlı ve Zenci dışında. Onlar da son derece saygılıydı. Bakışları ya da davranışlarıyla taciz etmiyorlardı. Belki arka sokaklarda yaşamlarını sürdürüyorlardı bilemem ama ortada turisti rahatsız edecek kimse yoktu. Benim ülkem, sözle gözle taciz eden mültecilerle doldu maalesef!
Dikkatimi otoyolları da çekti. Bizdeki gibi geniş yolları fazla yoktu. Bizim Reis yol yaptı ya, onların reisi olmadığı için bizim gibi yolları yoktu. İki şeritli otobanımsı yolları vardı ama yolda yere kocaman harflerle ne tarafa gideceklerse isimlerini oklarla göstererek yazmışlar. Yolda yerlerde şehir isimlerini okuyunca iyi fikir dedim. Bazen tabelaları kaçırıyoruz veya uzaktan göremeyebiliyoruz. Çok mantıklı bir uygulamaydı. Beğendim.
İtalyanlar yavaştı, yavaş hareket ediyorlardı. Hiç acele etmiyorlardı. Nasıl güzel bir şey aslında. Anı yaşıyorlar. Bizim ülkedeki halimiz yarış atı gibiyiz. Her tarafa telaşla koşturuyoruz.
Voleybolda İtalyanları yendik, yolda bizim Türkçe konuştuğumuzu gören İtalyanlar “Yaşasın Turkiye” diye bize sesleniyorlardı.
İtalyanlar Türkleri seviyormuş ve en çok Türkler İtalya’ya tur yapıyormuş.
Dönüş zamanı uçağa bindiğimde sürekli aklımda tek soru vardı;
BİZ NEREDE YANLIŞ YAPTIK?
Cennet gibi toprakları cehenneme nasıl çevirdik, neden buna müsaade ettik?
Artık kesinlikle şöyle düşünüyorum; benim ülkemde yönetime talip olan herkes bir yurt dışı ziyareti yapmalı ve farklılıkları görmeli.
Dünyanın birçok başkentini gezdim, hadi onlar medeniyet der kendimi kandırırdım. Londra olamayız, Paris olamayız, NewYork olamayız zaten deyip üzerinde durmazdım lakin İtalyanlar dahi bizi geçmişse birçok alanda, işte ona çok üzüldüm.
Bizim İtalyanlardan neyimiz eksik ya!
Oturduğumuz yerden kendimizi kandırmayalım ülkemizde her şey çok güzel diye. Cenneti cehenneme çevirmişiz haberimiz yok!
İtalyanlar hayatın tadını çıkarırken biz şeriat gelsin mi diye onu tartışıyoruz, mültecilerin dövdüğü gençlerimizi konuşuyoruz, nasıl bir duruma düşürmüşüz vatanı haberimiz yok!
İtalyanların bile gerisinde kaldıysak şu şanlı geçmişimizle, benim canım yanmasın da kimin yansın!
Vah canım yurdum vahhh!