Cibril hadisi diye bilinen meşhur bir hadis vardır. O hadiste peygamberimizin kıyamet alameti olarak sıraladığı maddeler içinde;
“Anneler, kendi efendilerini doğurduğu zaman gelince kıyamet yakındır,” der.
Amerikalı bir yazar, çocuk gelişimini anlattığı kitabında ise günümüz annelerini böyle tarif eder.
“Anneler kendi ilahlarını doğurur.”
Gerçekten son yıllarda benim de dikkatimi fazlasıyla çekiyor annelerin geldiği bu son nokta. Doğru dürüst saygıyı öğrenmemiş fakat korkunç bir egoya sahip, her istedikleri yapılan, paşam paşam diye aşırı sevgi gösterileri içinde büyütülen çocukların olduğu bir çağdayız. Ders okul ve hayat başarısızlığını dahi evladına yakıştırmayıp, eğitim sistemini okulu ya da etrafı suçlayan anneler, çocuklarının elinde kuklaya dönmüş durumdalar.
Benim de iki çocuk büyüttüğüm bu çağda, çocuklarımı başıma efendi yapmadan büyütmeyi başardım. Hayatta hepimizin bir misyonu olduğunu öğrettim. Büyüklerine ataya saygıyı, vatan millet sevdasını, insan olmanın erdemlerini ve insani görevlerinin neler olduğunu hep anlattım.
Her insanın yanlışlar yapabileceğini, yanlışlıklardan nasıl doğruyu bulacaklarını söyledim.
Ve hiç birisi bana efendi olamadı, yalnızca evlat oldu. Çünkü dünyaya onlara annelik yapmak için ben gönderilmiştim, onlar da evlat olarak doğacaklardı. Plan buydu. Planı uyguladım ve annelik yaptım.
Anne, annelik görevini
Baba, babalık görevini,
Evlat, evlatlık görevini en iyi şekilde yerine getirmelidir.
Biri görevini yapmıyor diye diğerleri bunu bahane edemez. Herkes kendinden sorumludur ve diğer dünyaya geçtiğimizde hiçbir bahane bizi dünya üzerinde yapmadığımız görevlerimizin bedelini ödemekten kurtaramaz.
Bir anne olarak kendi ilahlarımı yaratmadım, çocuk yetiştirme bilincinden çıkmadan sevdim. Ne yaparlarsa yapsınlar daima kalbimde ve dualarımda olacaklar bana efendilik taslamak için tepemde değil.
Bu kadar uzun girizgahtan sonra asıl konuya geleyim; uzun ve oldukça zor yolları beraber geçirdiğimiz, birlikte büyüdüğümüz, birlikte güldüğümüz, saatlerce tarih arkeoloji mitoloji konuştuğumuz Can oğlum üniversiteye kayıt yaptıktan sonra kapıdan çıkarken okuluna bakarak;
“Anne, başarabilecek miyiz?” demişti.
Ortaokuldayken yaz tatilinde okuması için ona 5 kitaptan oluşan RAMSES serisini vermiştim. 5 kitabı birden görünce ürkmüş, okuması karşılığında para vereceğimi söyleyince okumaya başlamıştı.
Kitaplar bittiğinde yanıma gelip Ramses’in arkadaşı olan Aşa’nın Mısır ile Hititler arasında Kadeş barış anlaşması sürecinde neler yaşadığını anlatıp Aşa karakteri gibi diplomat olmak istediğini söyledi. O gün aldığı kararı hiç değiştirmeden lise ve üniversiteyi öyle seçti.
SONUNDA BAŞARDI…
Dışişleri Bakanlığına diplomat olarak girdi ve devlet memuru oldu. Artık Türkiye Cumhuriyetini temsil edecek olan evlat, Afrika kıtasında bulunan bir ülkedeki Türkiye Büyükelçiliğine atandı, oralarda ülkesini temsil edecek.
“Anne, başarabilecek miyiz?” demişti.
Başardı!
İkimiz de başardık.
Ben anne olarak daima desteğimi verme, onları en iyi şekilde büyütme görevimi başardım.
O, hayaline ulaşmayı başardı.
Tüm annelerin ve tüm evlatların başarmaları dileğiyle,
CAN EVLADI UZAK DİYARLARDA ÖNCE ALLAH’A SONRA TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNE EMANET EDİYORUM.
Sen artık yalnızca benim evladım değil, Türk Devletinin evladısın!!!
Daima başaracaksın…