YAŞAMIN İÇ SESİ: HUZUR, ZAMAN VE HATIRALAR
Aşkım Tan:
Nino Bey, sizce insan hayatında en çok neyi arıyor?
Nino Varon:
Huzuru. Ama huzur, sandığımız gibi sessizlik değildir. Bazen denizin ortasında fırtına vardır ama siz o fırtınanın içinde bile kendinizi bulursunuz. Ben yıllar boyunca şunu öğrendim: Huzur, insanın kendini kabullendiği andır. Ne fazla, ne eksik… Sadece “olduğu gibi” yaşamak.

Aşkım Tan:
Bu söylediğiniz sanki hem müzik hem de resimle aynı felsefeyi taşıyor.
Nino Varon:
Evet, çünkü ben hayatı besteler gibi yaşarım. Her sabah kalktığımda “bugün nasıl bir melodi çalarım kendime?” diye düşünürüm ve bazen bir kahve kokusu bile yeni bir nota olur.
Aşkım Tan:
Yıllar geçti, çok şey değişti. Sizde ne değişti?
Nino Varon:
Ben sadeleştim. Eskiden uzun cümleler kurardım, şimdi bazen bir “teşekkür ederim” her şeyi anlatıyor. Yaşam sizi süzgeçten geçiriyor. Ama o süzgecin altında kalan şey gerçek sizsiniz.
Aşkım Tan:
Zamanla dostluğun, anıların, üretmenin anlamı da değişiyor mu?
Nino Varon:
Aslında anlam aynı kalıyor, sadece algı derinleşiyor. Bir dostla kahve içmek, bir şarkıyı dinlemek, bir resim yapmak… Hepsi, “ben hâlâ buradayım” demenin başka yolları. Zaman geçtikçe fark ediyorsunuz: Hayatta en değerli şey, kalbinizin hâlâ çalabiliyor olması.
RETROSPEKTİF BİR BAKIŞ: NİNO VARON’DAN GENÇ KUŞAKLARA
Aşkım Tan:
İnsanlara baktığınızda, en çok neye dikkat edersiniz?
Nino Varon:

İnsanlarda parmaklara çok dikkat ediyorum. Parmaklar, yenidünya insanının işaretidir. Dikkat ediyorum, ince uzun parmaklılar ya bilgisayarı çok iyi kullanıyorlar ya grafikerler ya resim çok iyi çiziyorlar, ya da müzik yapıyorlar.
(Bu arada parmaklarıma baktı ve bana “senin de parmakların çok düzgün kız” dedi ve gülüştük.)
Bir gün Yamaha mağazasına gittim. Bir gitara bakarken yanına bir genç geldi ve “siz baktıysanız, ben de bu gitara bakabilir miyim?” dedi. Gitarı alıp öyle bir performansla çaldı ki, çok etkilendim. O gencin de parmakları ince uzundu.
Aşkım Tan:
Bugün sizi dinleyen, genç yaşta üretmeye başlayan bir sanatçıya ne söylersiniz?
Nino Varon:
Cesur olsunlar ama kibirli değil. Her işin bir zamanı var; bazen hemen açılmak istersiniz ama rüzgâr henüz uygun değildir. Biraz bekleyin, ama inancınızı kaybetmeyin. …ve ne yaparsanız yapın, sevgiyi kaybetmeyin. Benim tek öğretim buydu, “sevgisiz hiçbir sanat uzun yaşamaz”.
Aşkım Tan:
Siz yıllar boyunca sayısız başarıya, tanınmışlığa tanık oldunuz. Bugün dönüp baktığınızda “keşke” dediğiniz bir şey var mı?
Nino Varon:
Hayır. Çünkü yaptıklarım kadar yapamadıklarım da beni ben yaptı. Eğer her şey planladığım gibi olsaydı, bu kadar renkli bir hayatım olmazdı. O yüzden “keşke” yerine “iyi ki” diyorum. İyi ki dostlarım olmuş, iyi ki müzik yapmışım, iyi ki denize çıkmışım, iyi ki hâlâ üretebiliyorum ve en çok da… İyi ki hâlâ içimde bir çocuk var.
SANATIN SONSUZLUĞU VE BİR HAYATIN ÖZETİ

Aşkım Tan:
Nino Bey, bir gün geriye dönüp baktığınızda sizi en çok ne mutlu eder?
Nino Varon:
Sessizlik… Ama dolu bir sessizlik. Bir gün stüdyoda, bir resim sergisinde ya da denizde kimse bir şey söylemese de o sessizliğin içinden sesler yükselir. İşte o an, “ben iz bırakmışım” dersiniz. Birinin kalbine, birinin anısına, birinin tebessümüne dokunabilmişseniz, işte o kalıcılıktır sanatın özü.
Aşkım Tan:
Yani sizin için sanat, sonsuzlukla eş anlamlı mı?
Nino Varon:
Evet, çünkü sanat insanın yokluğa verdiği cevaptır. Ben resim yaparken ölümsüzlüğü değil, “an”ı yakalamak isterim. Ama o anı doğru yakalarsanız, o zaten sonsuz olur. Bir nota, bir renk, bir bakış… Hepsi birbirinin devamı aslında. Ben müziği resimde, resmi yaşamda görüyorum. Hepsi birbirine karışıyor; sonunda geriye kalan tek şey “insanlık.” Devam edecek












