Aşkım Tan:
Bu kadar üretken bir hayatın sonunda, hâlâ bir çocuk gibi heyecan duyuyorsunuz.
Nino Varon:

Çünkü merak hâlâ içimde. Bir gün yeni bir renk bulduğumda kalbim hâlâ hızla atıyor. Bir rüzgâr estiğinde, o rüzgârın melodisini duymaya çalışıyorum. Belki de asıl gençlik budur; hayata hâlâ şaşırabiliyor olmak.
Aşkım Tan:
Sanırım bu, sizi “zamansız” kılıyor.

Nino Varon:
(Gülümser) Zamansızlık… Evet. Belki de tek istediğim şey buydu. Bir şarkıda, bir tabloda, bir hatırada yaşamak. Çünkü insan unutulmadığı sürece, gerçekten yaşar.
Aşkım Tan:
Sevgili Nino Varon, öncelikle bu doyumsuz sohbet için çok teşekkür ediyorum. Ama izin verirseniz, size son bir soru yöneltmek istiyorum. Hayata bu kadar güzel bir pencereden bakarken, sizi rahatsız eden ya da “hoşlanmıyorum” diyeceğiniz hiçbir şey yok mu?

Nino Varon:
Sosyo-kültürel, siyasal ve ekonomik sorunları özlü biçimde dile getiren en önemli değerlerden bir olan Âşık Veysel’in yetiştiği bu topraklarda Rap yapılmasını hoş göremiyorum. Çünkü rap ne müzik, ne de sanattır. “Rhythmic American Music” aslında Amerikalı siyahilerin gördükleri ırkçılık ve ayrıma isyan olarak ortaya çıkardıkları bir türdür ve bizim sosyo-kültürel anlayışımızla bağdaşmaz.
Diğer yanda yapay zekâ ile yapılan duygusuz müziği de kabullenemiyorum. Müzik sonuçta bir duygu, emek ve birikim işidir. Yalnız son dönemde Buket Müftüoğlu’nun kaleme aldığı ve yapay zekâ desteği ile oluşturduğu “Zeytinime Dokunma” adlı şarkı beni çok etkiledi. Neyse ki ortaya çıkan bu güzel şarkı değerli müzisyen dostlarım, teknik anlamda katkıları ile hayat buldu.
SON SÖZ

Bir röportaj bittiğinde genelde sessizlik olur.
Ama bu söyleşi, o sessizliğin içinde yankılanan bir melodiyle sona erdi.
Nino Varon’un sözlerinde olduğu gibi;
Bazı hayatlar notalarla yazılır, bazılarıysa renklerle…
Onunki her ikisiyle yazılmış bir yaşam.
O konuşurken, denizin mavisiyle bir melodinin titreşimi birbirine karışıyor gibiydi.
Kimi cümleleri bir tablo kadar duru, kimileri bir şarkı kadar derindi.
Her kelimesinde üretmenin, sevmenin ve insan kalmanın anlamı gizliydi.
Onunla geçen her dakika, bana bir kez daha şunu hatırlattı:
“Gerçek sanat, kalpten gelen sessizliktir ve o sessizliği duyabilen herkes, güzelliği anlar.” Devam edecek












