BAŞLANGIÇ NOKTASI: ÇOCUKLUK, AİLE VE İLK IŞIK
Aşkım Tan:
Nino Bey, hep diyorum; bazı insanlar dünyaya bir melodiyle gelir. Sizinki sanki deniz kıyısında çalan bir vals gibi… Nerede başladı o ilk nota?
Nino Varon:
(Gülümser) Çok güzel söylediniz. Aslında çocukluğumun geçtiği evde hep bir müzik vardı. Babam, Fransız okulunda okumuş, ticaret gümrük komisyonculuğu yapıyordu ve işi disiplinliydi ama evin havası sanata yakındı. Annem İstanbul İngiliz High School okulundan mezun, hem güçlü hem zarif bir kadındı. Hatta Peppino di Capri, meşhur şarkısı “Roberta”yı annem için söylemişti. Bu, anneme hayatta yaptığım en büyük, en güzel sürprizdi. Çocukken onun yüzüne baktığımda sanki ışığın kendisini görürdüm. O yüzden ben hep “renk”le yaşadım. Müzik de renk gibi… Bir duyguyu görünür kılıyor.

Aşkım Tan:
Bu cümle tam da sizi anlatıyor. Müzik ve renk — sanki kaderinizin iki yakası gibi.
Nino Varon:
Evet, doğru. Küçük yaşta piyanonun başına oturduğumda sadece notaları değil, sesin tonundaki rengi görüyordum. Her nota başka bir gökyüzü gibiydi. Belki de o yüzden yıllar sonra resim yaparken bile bir şarkının tınısını hissediyorum.
Aşkım Tan:
Yani müzikle resim arasında görünmeyen bir bağ var sizde?
Nino Varon:
Kesinlikle. İkisi de duygunun formu. Müzik kulağa dokunur, resim göze. Ama ikisi de kalbe aynı yolu açar.
GENÇLİK YILLARI VE MÜZİK DÜNYASINA ADIM
Aşkım Tan:
İlk profesyonel adımınızı nasıl attınız? O dönemde Türkiye’de müzik dünyasına girmek de cesaret istiyordu.
Nino Varon:
Ah evet… O yıllarda çok şey cesaret isterdi. Benim için bu bir “girişim” değil, bir iç dürtüydü. Gençlik yıllarımda müzikle uğraşan arkadaşlarla bir araya gelir, saatlerce beste yapardık. O zamanlar kimse “bunu yaparsan ünlü olursun” demezdi; sadece müziği severdik.
Aşkım Tan:
Ama sonrasında plaklar, isimler, ünlüler… Hepsi hayatınıza girdi.
Nino Varon:
Evet, çünkü o saflığın içinden profesyonellik doğdu. Ajda Pekkan, Bulutsuzluk Özlemi, Candan Erçetin, Demet Sağıroğlu, Duman, Füsun Önal, Juanito, Kayahan, Modern Folk Üçlüsü, Nesrin Sipahi, Nil Karaibrahimgil, Özlem Tekin, Sezen Aksu, Tanju Okan, Timur Selçuk, Tanju Okan, Ziynet Sali ve daha pek çok sanatçı…
Onların her biriyle çalışmak bir okul gibiydi. Her ses farklı bir hikâyeydi.
Aşkım Tan:
Siz hem müzik adamı hem gözlemci, hem de dost olmuşsunuz onlara.
Nino Varon:
Doğru. Çünkü benim için her sanatçı önce bir insandır. Onların dertlerini, korkularını, heyecanlarını bilmeden iyi bir kayıt yapamazsınız. O yüzden bazen prova bitince sadece oturur ve konuşurduk. O anlar daha öğreticiydi.
MÜZİĞİN ARDINDAKİ RENKLER: RESİM VE DENİZ
Aşkım Tan:
Müziğin içinde böylesine derin bir yolculuğunuz varken, bir gün resim yapmaya başlamanız… Bu nasıl oldu Nino Bey?
Nino Varon:
Deniz… Her şey denizle başladı. Bir gün tek başıma yelkenle açılmıştım. Güneş batarken denizin yüzeyinde renklerin nasıl birbirine karıştığını fark ettim. O an düşündüm; “müzikte duyduğum renkleri neden tuvale taşımıyorum?” dedim. Eve döndüm, bir resme başladım. O ilk tablo — bugün bile gözümün önündedir.

Aşkım Tan:
Yani resim sizin için bir kaçış değil, bir devam gibi…
Nino Varon:
Evet, kesinlikle. Müziğin devamı… Çünkü ben hiçbir zaman bir şeyi bırakıp diğerine başlamadım. Müziği resimde, resmi müzikte yaşadım. Her nota bir renk, her çizgi bir melodi oldu. Yıllar sonra biri bana “hangisini daha çok seviyorsun?” diye sorduğunda, “ikisini de; çünkü biri nefes almak, diğeri o nefesi renkle anlatmak” dedim.
Aşkım Tan:
Bu çok güzel bir tanım. Peki, o dönemlerde sergileriniz, resimleriniz nasıl karşılandı?
Nino Varon:
Açıkçası insanlar önce şaşırdı. “Bir müzik yapımcısı nasıl olur da resim sergisi açar?” dediler. Ama sonra tabloyu görünce susarlar. Çünkü resim konuşur. Müzik gibi… Bazen kelimelere gerek kalmaz.
Aşkım Tan:

Renklerinizde çok fazla deniz, mavi ve beyaz var. Bu bir tesadüf mü?
Nino Varon:
Hayır, asla. Deniz benim için bir sahne. Bazı tablolarımda o maviye küçük bir yelkenli koyarım. Çünkü insan, ne kadar karaya bağlı olursa olsun, içinde hep bir deniz taşır.
SANATIN KALBİNDE İNSAN
Aşkım Tan:
Sizi tanıyanlar hep aynı şeyi söylüyor; “Nino Varon insan biriktirir.” Bu doğru mu sizce?
Nino Varon:
(Gülümser) Evet, sanırım doğru. Çünkü ben anılara inanırım. Parayı, başarıyı, şöhreti unutursunuz ama bir insanın size söylediği güzel bir sözü asla unutmazsınız. Hayatım boyunca tanıdığım herkesin kalbimde bir izi var. Nilüfer’in kahkahası, Ajda’nın disiplini, Tanju’nun içtenliği… Hepsi bende birer renk.
Aşkım Tan:
…ve siz, onlara hep dokunan bir dost olarak kaldınız.
Nino Varon:
Benim için üretmek sadece sanatla olmaz. Birine güven vermek de üretmektir. Yıllar önce bir sanatçı arkadaşım zor bir dönemden geçiyordu. “Moralin bozulmasın” dedim, “çünkü senin sesinde umut var.” O gün bana teşekkür etti. İşte o an anladım ki, bazen bir cümle bile bir şarkı kadar güçlü olabilir.
Aşkım Tan:
Sizi “ilklerin adamı” olarak biliriz. Bununla ilgili olarak neler söylemek istersiniz?
Nino Varon:

Evet, doğru. Duman’ın solisti Kaan Tangöze’yi plak şirketine bırakan benim. Kaan karşı komşumuzdu ve anne babası en iyi arkadaşımızdır. Aldım onu Number One’a bıraktım ve Duman çıktı. Bilgen Bengü’yü, Cici Kızları da Şanar Yurdatapan ve Atilla Özdemiroğlu ile beraber yarattık. Modern Folk Üçlüsü ile de çalıştım. “Arkadaş” şarkısını yaptığımızda hem şarkı hem de film bir numara oldu. Türkiye’de bu bir ilkti. İlk caz albümünü de ben yaptım. Yani evet, ben ilklerin adamıyım. (Gülümsüyor). Geriye baktığımda yaptıklarımla gurur duyuyorum. Devam edecek












