Röportaj: Aşkım Tan
Konuk: Nino Varon
Önsöz
Hayatımda bazı röportajlar vardır ki, sadece bir söyleşi değil; bir kalbin başka bir kalbe dokunuşudur.
Nino Varon’la geçirdiğim o saatler de tam olarak böyleydi.
Bazen bir cümlenin içinde bir hayat, bazen bir tebessümde yılların hikâyesi gizlidir.
Onu dinlerken sadece bir müzik adamını değil, yaşamın kendisini, denizin tuzunu, renklerin dinginliğini ve dostluğun sarsılmaz sıcaklığını hissettim.
Sözlerinin her biri, bir tablo gibi gözlerimin önüne serildi -bazen mavi, bazen hüzünlü bir gri, bazen de umutla parlayan bir sarı-.
Bu röportaj, bir gazetecinin notlarından çok, bir dostluğun yankısıdır.

GİRİŞ
NİNO VARON’UN DÜNYASI, AİLESİ VE KÖKENLERİ
Sizlere, ülkemizin ne kadar özel insanlarının olduğunun gerçeğini yaptığım bir söyleşi ile bir kez daha göstermek amacındayım bu yazımda.
Müziğe, ailesine, denize, insana, uzaya aşık…
Büyükada’da Lefter, Demirci Mustafa, Ali Sokullu ve Arto Türkmen’le top koşturmuş hem Türk Milli Takımı’nda hem de Yunanistan Milli Takımı’nda forma giymiş Aleko Sofyanidis’in gollük bir şutunu uçarak kurtararak ‘kaharaman’ ilan edilmiş;
Düğün, nişan, yıldönümü, bar mitzvah (erkekler için reşit olma töreni), bat mitzvah (kızlar için reşit olma töreni) gibi kutlamalarda ekibi ile diskotek müziği yapmış, şarkıcıların yanında diskjokeyler de yetiştirerek onlara iş kapılarını açmış;
En iyi satabildiği şeyi en iyi pazarlayabilecek üstün dil yeteneğine sahip;
Emekçinin hakkını korumuş;
Tanju Okan’a yaptığı “Hasret” plağı 600 bin adet satınca, Tanju Okan, hak ettiği parayı Nino‘ya düğün hediyesi olarak bırakmış ve “Sen bana öyle bir şarkı yaptın ki, sırtım artık yere gelmez Nino,” övgüsünü almış, -belki de- hayat felsefesini bu nedenle değiştirmiş ve çalıştırdığı insanları koruma içgüdüsü bu yüzden gelişmiş;
Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur Önal gibi aranjör isimlerle çalışmış, mesleğinin ilerleyen döneminde Çiğdem Talu, Mehmet Teoman, Ülkü Aker’in beste ve şarkı sözleri ile plak yapmaya başlayarak kendi deyimi ile adeta bir “Rönesans” yapmış;
Seveni çok, sevmeyeni pek olmayan;
Türk pop müziğinin geçmişine yeni neslin bilmediği kadar derin izler bırakmış;
Her yaşında daima çevresindekileri etkilemiş ve yön vermiş bir isimden fazlasıdır Nino Varon…
Maalesef kimi sanatçılarda “Nino sayesinde buradayım, sağ olsun” dedirtecek imajı, yumuşak başlılığı yüzünden pek sağlayamamış, ama ses tonu müthiş, taviz vermeyecek kadar inandıklarını savunma hırsı taşıyan bir adam.
Kayahan’ın “bak Nino, nasıl olmuş bu yeni?” diye heyecanla dükkândan girip gitarını dinlettiği, sadece ne anlatacağını düşünürken dinleyenlerden olmayıp sizi gerçekten dinlerken yararlı fikirler üreterek hayatına karşılıksız katkıda bulunan, sürekli sanatçılara yön veren, yeteneklerini fark eden…
Ülkemize büyük kültürel katkıları olmuş, toplumumuza gurur vermiş;
Peruğunu unutup denize atlayınca peruk suda yüzerken, onu bulmadan yüzeye çıkamayan;
Eğer değerli yeteneğinizi hissetmişse asla sizi bırakmayan,
Haftada birkaç kere eve giderken “bir şeye ihtiyacın var mı oğlum, paran var mı?” diye soran;
Harçlığı verip enseye tokat atarak “idareli harca” diye nasihat eden;
Tenis oynamayı seven, deniz aşığı, dragon sınıfı yatlarıyla yarışlara katılan;
İKSV Caz Festivali kapsamında 3 Temmuz 2024’te Avusturya Konsolosluğu Avusturya Kültür Ofisi’nde gerçekleşen Festival Ödül Gecesi’nde “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” ile ödüllendirilen bir İstanbul beyefendisidir Nino Varon.
Onu anlatmaya kelimeler yetmez.
Telefonda konuştuğumuzda, onun hakkında hatırladıklarımdan çok daha fazlasını benim hakkımda hatırlayan dizine yatılıp dinlenesi bir kişilikti.
“Nilüfer’in çıktığı günden Ajda, Tanju Okan ve Kayahan’la hep hayatlarında olduğum için…” diye başladık sohbete sevgili Nino Varon’la.
AİLE KÖKLERİ VE ÇOCUKLUK HİKÂYESİ

Aşkım Tan:
Nino Bey, sizin köklerinizin çok köklü bir İstanbul geçmişine dayandığını biliyorum. Okurlarımıza biraz ailenizden ve çocukluğunuzdan söz eder misiniz?
Nino Varon:
Babam, İngiliz ordusunda iş bulduğu için 1944 yılında Dora-Rişar Varon çiftinin oğlu olarak Kudüs’te doğdum. Doğduğum gece karartma kalkmış ve “uğurlu çocuk” diye bahsetmişler benden.
Dokuz ay sonra işi bitmiş, memlekete yani İstanbul’a döndüğümüzde Şişhane’de, Amerikan Konsolosluğu’nun yanında bir evde yaşamaya başladık.
Büyükbabam *Nahman Varon, Talat Paşa’nın yakın dostu, telefoncu ve PTT’ciydi. 1911’de Atatürk’le albayken tanıştıklarında, Trablusgarp’ta Osmanlı’nın posta müdürüydü.
Amcam, Galatasaray’da spor yaptı, Türkiye’nin en büyük filatelist (pul koleksiyoncusu) isimlerindendi.
Babam İzmir’de gümrük komisyoncusuydu; annem ise dans etmeyi seven, çok karizmatik bir kadındı.
Amerika’da Las Vegas’ta yaşayan bir kardeşim daha var.
Yeni Kolej’de okudum. Sonra Fransız okuluna gittiğim senelerde Büyükada’da 13 yaşındayken, ilk gençlik aşkımla tartıştım.
Davet edildiğimiz bir partiye “gidersin-gidemezsin” diye tartışırken partiye giden kız arkadaşımın kızgınlıkla peşinden giderken ayağım bir demire takıldı, düştüm ve kolumu kırdım.
Hastanede yatarken yastığımın üstünde birkaç saç telimi görünce “ne oluyor?” diye sordum.
Henüz 13 yaşındaydım, 1957… Saçlarım dökülmeye başladı.
Sonradan Amerikalı bir doktor, bunun kloroform şokundan kaynaklandığını söyledi. O dönem anestezi olarak kullanılan kloroformun yan etkisi yüzünden saçlarım geri gelmedi. Yıllar boyunca birçok cildiye doktoruna gittim ama sonuç alamadım.
Görünüşümle barışmak zaman aldı.
O dönem Elvis Presley ve James Dean’in popüler olduğu yıllardı; ben de Rum ustalardan gitar çalmayı öğrendim.
Peruğumla sahneye çıkarken kendime güldüğüm çok olmuştur. Ama müzik, bana özgüveni yeniden kazandırdı.
Genç Nino, kompleksini sanata dönüştürmeyi başarmıştı.
Evlendiğimde, çocuklarım olduğunda da başımda hep peruk vardı. Yıllar sonra bir sabah kahvaltısında peruğum olmadan masaya oturduğumda ne eşim, ne de çocuklarım fark etti. Oysa ben o güne kadar eşime saygımdan peruğumu hiç çıkarmamıştım.
Sanırım sevgi, böyle sessiz anlarda en çok görünür hale geliyor.
Nahman Varon
Osmanlının devlet nişanlı posta müdürü olan Nahman Varon, 1878’de Çanakkale’de doğmuş, henüz 18 yaşında iken Beyoğlu Posta ve Telgraf Müdürlüğünde çalışmaya başlamış ve Talat Paşa ile orada tanışmış, dost olmuşlardır.
1900-1911 yılları arasında sırası ile Manastır, İskenderun, Selanik ve Trablusgarp’ta görevde bulunmuş, 1913 yılında Zonguldak Posta Müdürlüğüne atanmıştır.
Nahman Varon, denize nazır yazıhanesinde çalışırken Rus harp gemilerinin yaklaşmakta olduğunu gördüğünde durumu derhal telgrafla İstanbul’a bildirerek Hamidiye ile diğer savaş gemilerinin acilen gelmesini ve Rus donanmasına ağır kayıplar vermesini sağlamıştır.
Bu başarısından dolayı Padişah tarafından Mecidiye Nişanı ile onurlandırılmıştır.

1914-1915 yıllarında Bandırma’da, Mustafa Kemal ve Mareşal Liman Von Sanders Paşa ile beraberken, iletişimdeki başarılı hizmetlerinden dolayı Von Sanders tarafından da ‘Siyah Beyaz Cross’ nişanı ile ödüllendirilmiştir.
1916-1917 yıllarında Samsun ve 1919’da Çanakkale’de görev yapan Nahman Varon, 1921 yılında emekli olmuş, İstanbul’a yerleşerek ticaretle uğraşmaya başlamıştır.
1940-44 döneminde Balat Or Ahayim Musevi Hastanesi Vakfı Mütevellisi tayin edilen Nahman Varon, 12 Ağustos 1959 tarihinde vefat ederek, Ulus Sefarad Musevi Mezarlığına gömülmüştür. Devam edecek












