Son zamanlarda mail adresime alışmışın dışında haberler gelmeye başladı. Gelen haberlere bakıyorum haberler eksiksiz evrensel gazetecilik ilkelerine göre hazırlanmış. Haberleri gönderen ise bir kadın. Kadın olması ilgimi daha çok çekti. Her türlü haber yapma yeteneği olan bu kadınla iletişimde bulundum. Kendisini bu kadar farklı ve güzel haberlere imza attığı için tebrik ettim.
Bir kadın hem de iletişim dili güzel çok zarif olması nedeniyle kendisine röportaj teklifinde bulundum. Hiç itiraz etmeden kabul etti. Sorulara verdiği yanıtlar gerçekten çok güzeldi. Bir gazeteci olarak meslektaşım olan ve kendi deyimiyle “Kalemini eğmeden, bükmeden” Mesleğini sürdüren Fulya Omaç ile gerçekleştirdiğimiz röportajı beğeneceğinizi umuyoruz.

Hediyelik eşya işyerini kapattıktan sonra farklı bir sektör olan gazeteciliğe başlamak sizin için zor olmadı mı?
Hediyelik eşya işinden gazeteciliğe geçmek, tamamen farklı bir dünyanın kapısını aralamak gibiydi. Ancak her ne kadar sektörler farklı olsa da, her iki işte de temelinde insanlarla iletişim kurma ve gözlem yapma ve hikayeleri anlamlandırma becerisi yatıyordu. Başlangıçta teknik konularda elbette öğrenmem gereken çok şey oldu, ama bu süreç, tam anlamıyla ‘ait olduğum yerdeyim’ hissini beraberinde getirdiği için zorluktan çok motivasyon kaynağı oldu benim için.
Gazetecilik serüveniniz nasıl başladı? İlk haber deneyiminiz nasıldı?
Yıllar önce işlettiğim mağaza, hastaneye çok yakındı. O sayede birçok doktorla dostluk kurmuştum. Bu dostluklar, gazeteciliğe sağlık muhabiri olarak yönelmemi doğal bir kader gibi şekillendirmişti. Mesleğe adımımı Çeşme’de haftalık yayın yapan Turistik Çeşme Gazetesi’nde her ay bir doktorla röportaj yaparak attım. İlk röportajımı Çeşme Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Mine Sükan ile gerçekleştirdim. Gazetecilikte ilk deneyimim olacağı için oldukça heyecanlıydım, röportaj günü takım elbise giyip, kravat bile takmıştım J

Ardından o dönem Çeşme’nin tek özel hastanesi olan Sissus’un başhekimi, bugün Merhaba Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Erkan Sevinç’le yaptığım ikinci röportaj geldi. Her yeni görüşmede bir bilgi, bir duygu, bir hikaye daha ekleniyordu dünyama ve o bilgileri okurlara aktarmak bana büyük bir keyif veriyordu. Günden güne gazetecilik, benim için bir meslekten öte tutkuyla bağlandığım, her gün yeniden heyecanla sarıldığım bir yaşam biçimine dönüştü.
Sağlık sektöründe haberci olarak başladığınızda nelere dikkat ettiniz?
En çok dikkat ettiğim nokta, doğru bilgiye ulaşmak ve bunu hassasiyetle aktarmaktı. Her doktorun branşı ve uzmanlık alanı farklı olduğu için, röportaj öncesinde günlerce konularını araştırır, sorularımı özenle hazırlar ve mümkün olduğunca net, anlaşılır bir dil kullanmaya özen gösterirdim. Ayrıca, her röportajın arkasında bir insan hikayesi olduğunu unutmamak, empatiyle yaklaşmak da çok önemliydi. Amacım, hem sağlık çalışanlarının uzmanlıklarını doğru yansıtmak, hem de okurların güvenini kazanacak, onlara gerçekten fayda sağlayacak bilgiler sunmaktı.
Çeşme Aktüel Dergisi’nin imtiyaz sahibi olunca neler hissettiniz?
Çeşme Aktüel Dergisi’nin imtiyaz sahibi olduğumda, gurur, mutluluk ve heyecanı aynı anda yaşadım. Sağlık muhabiri olarak başladığım gazetecilik serüvenimde, dört yıl gibi kısa bir sürede Çeşme’nin iki dergisinden birinin imtiyaz sahibi olmak benim için hem büyük bir sorumluluk hem de onur kaynağıydı. Bu görev yalnızca içerik üretmek değil, aynı zamanda okurlara değer katmak, yerel dinamikleri ve halkın sesini yansıtmak anlamına geliyordu. İlk zamanlarda bu sorumluluğun ağırlığını fazlasıyla hissettim. Ancak zamanla yerini tutkuya bırakan bir heyecana dönüştü.
Dergide sadece imtiyaz sahibi değil; aynı zamanda editör, muhabir, sayfa sekreteri ve fotoğrafçıydım adeta. Her sayfayla, her detayla bizzat ilgileniyor, içerikten mizanpaja kadar tüm süreci titizlikle yönetiyordum. Matbaada derginin basıldığı an, makinelerin sesiyle karışan mürekkep kokusu ve sayfaların can bulduğu o an ise o yoğun hazırlık sürecinin ardından tüm yorgunluğumu unutturuyordu. Dergiyi elime aldığımda ise tarif edilmez bir mutluluk yaşardım. Çünkü her sayı, benim için adeta yeni doğan bir çocuk gibiydi.
Bir yayının imtiyaz sahibi olarak hedefleriniz nelerdi?
Öncelikle hedefim okurlarına güvenilir, doğru ve faydalı bilgiler sunmak, dergiyi bölge halkının ve yerel yönetimlerin güvendiği bir bilgi kaynağı haline getirmekti.
Dergide her kesimin sesine yer verdim. Siyasi ya da ideolojik fark gözetmeden farklı görüşleri yansıtmak, toplumsal çeşitliliği gösterebilmek benim için temel bir ilkeydi. Çeşme gibi dinamik bir ilçede yalnızca haber aktaran değil, aynı zamanda insanlara dokunan, toplumsal ve kültürel bağları güçlendiren bir yayın oluşturmak istedim. Ayrıca, yerel uzmanların görüşlerine, sağlık, çevre, kültür ve turizm gibi alanlarda farkındalık yaratacak içeriklere öncelik verdim. Turizmin yanı sıra çevre sorunları, sürdürülebilirlik ve yerel kültürel mirasın korunması gibi konuları da gündeme taşıyarak toplumsal duyarlılığa katkı sağlamayı hedefledim. Bu süreçte kazandığım yayıncılık ve yöneticilik deneyimi, gazetecilik felsefemin temelini oluşturdu. Editoryal bağımsızlık, tarafsızlık ve toplumsal sorumluluk ise daima vazgeçilmez ilkelerim oldu.

Çeşme Aktüel Dergisi’nin yayın politikası nasıldı? Hangi çizgiyi benimsediniz ve dergi hangi alanlarda öne çıktı?
Çeşme Aktüel, kuruluşundan itibaren tamamen bağımsız ve özgür bir yayın anlayışını benimsedi. Hiçbir zaman bir grubun “yandaş” ya da “candaş” yayını olmadı. “Kıyı Ege’nin Haber Dergisi” sloganıyla yalnızca Türkiye’den değil, Yunanistan’dan da pek çok habere yer vererek farklı bir çizgi oluşturdu. Özellikle Sakız Adası başta olmak üzere Kos, Rodos, Midilli, Simi, Leros, Kalimos ve Meis gibi çevre adalardan gelişmeleri sayfalarına taşıdı. Ayrıca çeşitli Balkan ve Avrupa ülkelerinin haberlerine de sayfalarında yer verdi.
Bu sayede dergi, hem bölgesel haberleri yakından takip edenler için önemli bir kaynak haline geldi hem de Ege’nin iki yakasındaki yaşamı, kültürü ve gelişmeleri bağımsız bir bakış açısıyla aktarmayı başardı. Dokuz yıl boyunca imtiyaz sahipliğini yaptığım Çeşme Aktüel, hiçbir reklama bağımlı olmadan yayınını sürdürdü ve 13. yılında tarafsızlık çizgisini koruyarak yayın hayatını onurlu bir şekilde noktaladı. Bu süreçte; cumhurbaşkanlarından bakanlara, milletvekillerinden oda, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu başkanlarına; akademisyenlerden bilim insanlarına, genel müdürlerden emniyet müdürlerine, ünlülerden futbolculara, müftü ve imamlardan Patrik ve papazlara kadar birçok tanınmış isimle röportajlar ve özel haberler gerçekleştirdim.
Gündem yaratan haberler yaptığınızda duygularınızı anlatır mısınız?

Gündem yaratan bir haber yaptığınızda, hissettiğiniz ilk şey büyük bir tatmin oluyor. Bu tatmin, kişisel bir başarıdan ziyade, toplumsal bir fayda sağladığınızı bilmekten kaynaklanıyor. Bazen bir haksızlığı ortaya çıkarmak, bazen görmezden gelinen bir sorunu görünür kılmak… Bu anlarda üzerimdeki sorumluluğun ağırlığını daha çok hissederim. Haberin etkisine tanık olmak, olumlu bir değişimi tetiklediğini görmek, ‘doğru işi yapıyorum’ demenin en güçlü kanıtı oluyor ve motivasyonumu artırıyor. Aynı zamanda yaptığım işin değerini bir kez daha gösteriyor. Bunu şöyle örnekleyecek olursam;

2012 yılında Bulgaristan’daki üniversitelerden mezun olan birçok öğrenci, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) denklik işlemlerini durdurması nedeniyle büyük bir mağduriyet yaşamıştı. KPSS’de başarılı olmalarına rağmen diplomaları tanınmadığı için tercih yapamıyor, kamuya atanamıyor, hatta askerlik işlemlerini bile tamamlayamıyorlardı. Bu süreçte Çeşme’de yaşayan mağdur ve çözüm isteyen öğrencilerden Hüseyin Muratoğlu, denklik krizini gündeme taşımam için benimle iletişime geçti. Ben de öğrencilerin sesini duyurmak adına, o dönemde Balkan kökenli AK Parti İzmir Milletvekili Rifat Sait ile temasa geçtim. Gençlerin geleceğini ilgilendiren bu önemli konuyu kendisine aktardım ve destek talep ettim. Bunun dışında o dönemde muhabirliğini yaptığım DHA’ya konuyla ilgili haber geçtim. Haberim Hürriyet, Milliyet gibi gazetelerde büyük puntolarla yer aldı ve gündem oluşturdu. Konuyla yakından ilgilenen Milletvekili Sait de dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’ya durumu iletti. Yapılan girişimlerin ardından YÖK, öğrencilerin sesine kulak verdi ve yüzlerce mezunun denklik sorunu çözüme kavuştu. Bu sonucu görmek, yani öğrencilerin denkliklerinin tanınmasına vesile olmak ve gençlerin geleceğine bir nebze katkı sunabilmek benim için tarifsiz bir gurur ve mutluluk kaynağı oldu. O günlerde telefonum hiç susmadı; her arama, öğrencilerin sesindeki minnet ve sevinçle doluydu. O teşekkürleri duydukça, gazeteciliğin insana dokunan yönünü bir kez daha derinden hissettim. Bu, mesleğimin bana yaşattığı en gurur verici anlardan ve motivasyon kaynaklarımdan biriydi. Devam edecek
 
	    	 
					
 
                                 
                                
 
							










