İnsanoğlu ne kadar çabalasa da Barışı çoğaltmayı maalesef başaramıyor Dünya için iyilik, sevgi ve merhamet dilense de yine kötülük kazanıyor. Yaşadığımız yüzyılda savaş karşıtı gösteriler düzenlense de, eylemler yapılsa da şiirler romanlar yazılsa da, ödüller düzenlense de savaş hep önde koşuyor… Barış bir ütopya mı bu yüzyıl için acaba? Platon’un İdealar dünyasında mı kaldı yoksa? Dünyayı güzellik kurtarmıyor artık ve bir insanı sevmekle başlamıyor her şey. Günümüzde sevmek yeterli kalmıyor dünyayı kurtarmaya! Yine insanlar hayatlarını kaybediyor yine çok sayıda yaralı var… Savaş var zulüm var… Nazım ustanın dediği gibi “ Ne acayip iştir bu ne mene gidiştir ki TARANTA – BABU? Bugün bu bu inanılmayacak kadar güzel, bu anlatılamayacak kadar sevinçli şey: böyle zor, bu kadar dar böyle kanlı, bu denli kepaze… “ Dünyada her yıl Nobel Barış Ödülü veriliyor. Peki neden veriliyor? Çünkü her yıl ulusların ve halkların kardeşliği, silah ve orduların azaltılması ve barış kongreleri düzenlemek için veriliyor ve bunun için en çok çaba sarf eden kişi, kişiler veya kuruluşlar alıyor barışın nobelini.
İnsanlık bununla da kalmıyor. İlla da barış barış diyor ve onun için pek çok örgütler kuruyor:
Dünya Barış Örgütü’nü mesela. Dünya genelinde birçok ülkede Birleşmiş Milletler’in de katkılarıyla dünya barışını tesis etmek ve dünya barışına katkıda bulunmak için sayısız etkinlik, proje, eğitim programları ve faaliyetlerde bulunuyor. Eğitim, siyaset, fakirlik, açlık, çevre, enerji gibi birçok alanda uluslararası çalışmalar yürütüyor. Dünya Barış Konseyi Dünya barışı, silahsızlanma küresel güvenlik, ulusal bağımsızlık, ekonomik ve sosyal adelet ve gelişim, çevrenin korunması, insan hakları, bağımsızlık mücadelesi veren halklarla dayanışma için ve emperyalizme karşı mücadele ediyor. Kurucu başkanı Frederic Joliot-Curie “Barış herkesin işidir.” diyor.
Dünyanın birçok yerinde devam eden savaşları, çatışmaları tek bir gücün çözmesi elbette mümkün değil. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın amacı, anlaşmazlıkları çatışma boyutuna gelmeden önlemek, çatışmaya dönüşmüş anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak ve çatışmaların yeniden alevlenmesini önlemek. Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı’nın (AGİT) temel amacı ise dünya barışını korumak, çatışmaları savaşa dönüşmeden çözmek ve krizleri önlemek. İlkelerinden bazıları; anlaşmazlıkların barışçıl çözümü, devletlerarası iş birliği, insan hak ve özgürlüklerine saygıdır. Avrupa Birliği (AB), dünya barışına hizmet eden bir diğer uluslararası kuruluştur. Avrupa ülkeleri, tarihlerinden ders çıkararak ortak bir zeminde buluşmanın ve barışı, refahı, güvenliği sağlamanın yolunu Avrupa Birliğini kurarak tesis etmeye çalışmışlardır. Konseyi Birleşmiş Milletler Güvenlik ise savaşların yıkımına uğramış ülkelere, barışın kalıcı olarak sağlanması için barış gücü gönderme kararı alır ve uygulamaya koyar. Barış gücü, gittiği ülkede insanların güvenliğini sağlar. Taraflar arasında arabuluculuk yapar. Yasaların uygulanmasını ve seçimlerin sağlıklı bir biçimde yapılmasını denetler. Aynı zamanda ekonomik ve sosyal ihtiyaçların karşılanmasına da katkı sunar. Avrupa Birliği (AB), dünya barışına hizmet eden bir diğer uluslararası kuruluştur. Avrupa ülkeleri, tarihlerinden ders çıkararak ortak bir zeminde buluşmanın ve barışı, refahı, güvenliği sağlamanın yolunu Avrupa Birliğini kurarak tesis etmeye çalışmışlardır. Ancak 14 bin yıllık insanlık tarihine baktığımızda sürekli çatışma, kriz ve savaş içinde bir dünyada yaşadığımızı görmekteyiz. Nedenleri hem çok basit hem de çok karmaşık olabilmekte. Çünkü savaş ve barışa karar veren insanoğlu, dünyanın en karmaşık biyolojik, kimyasal ve ruhsal yapısına sahip bir canlı. Bazen hayvansal yönleri, bazen sevecen ve uysal yönleri öne çıkabiliyor. 1999 Nobel ödüllü Gunter Blobel, son yapılan araştırmalarda canlılarda Vahşet Geni ve buna bağlı olarak çalışan beyinde bir saldırganlık merkezi bulunduğunu açıkladı. Bu merkeze ışın verildiğinde canlı saldırganlaşıyor. İnsanlara da radikal milliyetçilik ve ideoloji, din, ırk, cinsiyet ve partizanlık maskesi altında ışınlar veriliyor. Evrensel anlamda bir günü, dünya barış günü olarak ilan etmek ve sadece sorunları tartışmak yeterli değil. Dünya barışına katkıda bulunacak, çatışma, kriz ve savaşları önleyecek, çıkanları süratle durduracak bir organizasyona gereksinim var. Kişisel hırs ve menfaatler toplum ihtiyaçlarının üstüne çıktığında, birçok millet ve kavmin yok olduğu görülmüştür. Yakın geçmişte ülkelerini savaş yüzünden terkedip Avrupa’ya göç etmeye çalışan mültecilerin halini gördük televizyon ve gazetelerde. Nasıl da içler acısıydı vaziyetleri. Hele o çocukların durumları… İnsanoğlu bu zulmü bu acıyı hak ediyor mu sizce? Barış barış diye yakınırken birbirimize böyle mi davranmalıyız? O vakit bu vahşet geninin doğruluğuna ve Nietzsche’nin içimdeki hayvan düşüncesine inanmamak mümkün mü?
Soruyorum size?? “ Barış, savaşın yokluğu anlamına gelmez, o bir erdem, bir ruh hali, bir iyilik, itimat ve adalet duygusudur”diyen Spinoza’ya “ Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır.” diyen Yaşar Kemal’e, “Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak yaşamayı.” diyen Martin Luther King’e “ Barış bir gülümsemeyle başlar.” diyen Rahibe Teresa’ya inanır mısınız?
Alman filozof Kant’a göre edebi barışın sağlanması için yapılması gerekenler şunlar: Birincisi,iİçinde gizli bir şekilde savaş nedeni bulunan hiçbir anlaşma, barış anlaşması sayılamaz. Kant’a göre barış tüm düşmanlıkların son ermesidir. Bu nedenle, barış demek sadece saldırgan tutumun sonlandırılması değil, düşünce ve yaklaşım olarak da barışı benimsemek demektir. Toplumsal barışın sağlanması noktasında yalan söylemeyi net olarak reddeden Kant, yalan söylemek barışın altına dinamit koymakla eşdeğerdir görüşünü benimser. Gizli amaçlar, örtülü planlar ve ilerleyen senelerde yeni bir çatışma yaratabilecek anlaşmalar ile birlikte barışın sağlanmasının imkânsız olduğunu söyler. İkincisi: İster küçük, ister büyük olsun, hiçbir bağımsız devlet, diğer herhangi bir devletin hâkimiyeti altına tevarüs, mübadele, alım-satım veya hibe yollarıyla asla geçmemelidir. Kant’a göre devlet, ahlaki bir şahıstır. Bu açıdan bakıldığında şahıslar eşya olmadığına göre, devlet de eşya değildir. Ne alınır, ne satılır, ne devredilir, ne bağışlanabilir ne de miras yoluyla bırakılabilir. Üçüncüsü: Daimi ordular zamanla ortadan tamamıyla kalkmalıdır. Hiçbir devlet, diğer bir devletin esas teşkilatına veya hükümetine zor kullanarak karışmamalıdır. Kant’a göre diğer bir devletin iç işlerine karışmak, devletin egemenliğinin reddedilmesi anlamına gelir. Bir devlet iç savaşa sürüklendiği takdirde, o devlette anarşi hakim olur. Ve üçüncü bir devletin taraf olması, devlet egemenliğinin mutlaklığına aykırı bir girişim olarak görülür. İçeride yaşanan çatışmalar bölünme ve iç savaş halinde değil ise, üçüncü devletin müdahalede bulunması bağımsız bir milletin haklarını ihlal eder ve karışan devlet diğer devletlere kötü örnek oluştur. Böyle bir durumda dünyadaki diğer devletlerin de bağımsızlıkları tehlikeye düşmüş olacaktır.
Friedrich Nietzsche’nin inancına göre insan tinine derinden bir göz atıldığında keşfedilecektir ki gösterişimizin ve sergilediğimiz maskelerin ardında, içgüdülerinden ayrılmış tek hayvanız ve dolayısıyla yeryüzünden gelip geçmiş en hastalıklı türüz. İnsan, tüm hayvanların en bozulmuşudur, en sağlıksızı, en tehlikeli biçimde içgüdülerinden ayrılmış olanıdır. Fakat tüm bunlar yüzünden, en enteresanıdır da.” (Nietzsche, Deccal)
Bu enteresan insanoğlu bakalım ne zaman tam anlamıyla barışı getirecek dünyaya yoksa “Ah mümkün olsa, savaş’tan barış, barış’tan insan yapardım ve her sabah çocuklara kurşun yerine şiir atardım …” diyen Nazım Hikmet gibi sadece barışa şiirler mi yazacak???