Yanındaki kadına baktı. Mutsuz görünüyordu; neredeyse hasta gibiydi. Ne yapması gerekiyordu şimdi?
Gözlerini ufka çevirdi. Karşı kıyıdaki adaların ışıkları göz kırpar gibiydiler. Şimdi gözlerini dikmiş onlara bakıyordu; dalgındı. Karısını mutlu etmek için yapması gerekeni düşündü. Şimdiye dek neredeyse onun her istediğini yapmıştı. Ne kadar çaba gösterirse göstersin karısı başka bir istekle karşısına çıkıyor; bir türlü mutlu olmuyordu. Bir gün pırlanta bir bilezik, ertesi gün vitrinde gördüğü bir stiletto… İstediklerinin sonu gelmiyordu bir türlü. Hem kendisini hem de kocasını mutsuz etmekte üstüne yoktu.
Ne yapacaktı şimdi?
“Canım nasılsın? Mutsuz görünüyorsun. Bugün olumsuz bir şey mi oldu?”, diye sordu karısına. “Hiç”, diye yanıtladı kadın. “Her zamanki şeyler.”
Bir süredir karısının kısa cümlelerle konuştuğunun ayırdına vardı. Aralarına görünmez bir mesafe girmişti sanki. Ne zaman olmuştu bu? Anımsayamadı. Fabrikadaki yılsonu bilançosunun izini sürmek çok yormuştu kendisini. Araya bir takım ihaleler, satış raporlarının kontrolü, müşterileri memnun etmek için düşünmesi gereken ayrıntılar girmiş, karısını ihmal etmişti. Şimdi sakin kafayla düşününce bunları anlıyordu anlamasına; ne yapmalı da karısını memnun etmeliydi.
Geçen gün caddede gezerken bir kuyumcu vitrininde gördükleri pırlanta broşu alabilirdi. Evet, bu iyi bir fikir gibi geliyordu.
Düşüncelerinden sıyrılıp tekrar yanındaki karısına baktı. Kadın şimdi gözlerini karşılarında yükselmekte olan dolunaya dikmişti; kocasıyla göz göze gelmemeye çalışıyordu. Araya giren uzun sessizlikler ne anlama geliyor diye düşündü adam. Sevgileri mi tükenmişti? Eskisi kadar birbirlerine vakit ayırmadıkları doğruydu. Ama her evlilik aynı değil miydi? Arif ve karısının diyalogları aklına geldi. Arif Sema’yı herkesin içinde nasıl da aşağılıyordu. En azından kendisi ile karısı arasında böylesi ucuz kıskançlıklar olmuyordu. Yine de buna şükretmeli mi diye düşündü. Tabii ki hayır dedi kendi kendine. Bir an önce karısı ile arasındaki o duvarı yıkmalıydı.
“Dilara, ne düşünüyorsun canım? Seni bugün çok düşünceli gördüm. Hayrola?”, diye sordu. Kadın Sanki bir robot gibi yanıtladı sorusunu. “
Yok, bir şey. Her zamanki gibi evle ilgili ayrıntılara dalmışım” Sahil konutlarından bir ev almaya karar vermişlerdi. Çocuklar da evlenip yuvadan uçunca içinde oturdukları villa kendilerine çok büyük gelmeye başlamıştı. Çevredeki çok katlı sahil konutlarından birkaç daire beğenmişlerdi beğenmesine de tam olarak hangisinde daha rahat edebileceklerine karar verememişlerdi. Makul bir cevap ama yalan söylüyor diye düşündü adam. Karısı cevap verirken yine göz göze gelmemeye çalışmış, bakışlarını yukarılara kaydırmıştı.
Karısının yalanını yüzüne vurmayacak kadar seviyordu onu. “Ne yapalım biraz zamana ihtiyacımız var. Ne yapıp edip ona bir hediye alıp dışarıda lüks bir lokantada yemeğe çıkarmalıyım Dilara’yı.” Garsonun sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. “Bir şey ister misiniz?” “Çay içersin değil mi canım?” diye sordu karısına. Karısı bir baş işareti ile evet dedi. “İki çay “ diye yanıtladı garsonu Bülent.
Çaylarını suskunluk içinde içtiler. “Hadi kalkalım istersen.” Adam karısının elini tuttu. “Olur”, dedi kadın. Oturduğu sandalyeden ayağa kalkmaya davrandı. Başı döner gibi oldu. Masaya tutundu. “Neyin var canım?” dedi adam. “Ufak bir baş dönmesi”, diye yanıtladı karısı. “Önemli değil.” “Sıkıntılarını içinde yaşıyorsun”, diye konuştu Bülent. “Benimle hiç paylaşmıyorsun son günlerde.” Karısı onaylarcasına başını salladı. Göz pınarları dolmuştu; ağladı ağlayacaktı. “Sen de beni dinlemiyorsun. Hep işlerinle meşgulsün. “ dedi adama. Bülent karısının ellerini elinin içine aldı. “Üzme kendini canım. Bundan böyle hep yanında olacağım. “ “Peki” dedi kadın“, gözyaşlarını silerek.
Masadan kalktılar. El ele otomobillerine doğru yürürken gülümsüyorlardı.