Rüzgâr Bizi Götürecek
Benim küçük gecemde
Rüzgâr ağaçların yaprağına son kez süre tanıyor
Benim küçük gecemde viran olmanın korkusu var
Kulak ver
Karanlığın esintisini duyuyor musun?
Füruğ Ferruhzad
İnsanlık tarihinin en karanlık, en yüz kızartan suçudur kadın şiddeti. Tarih boyunca süregelen, mitolojilerdeki Tanrı ve Tanrıçaları bile konu alan bir soykırım misali yaşanan kadın şiddeti… Sanki başlangıçtan itibaren yeryüzünün çatlaklarından dolmuş çığlıkların yankıları, bugün bile kulakları sızlatan bir hüzün yağmuru gibi dolar yüreklerimize.
Kadın şiddeti dediğimiz zaman, sadece fiziksel bir acı değildir bahse konu olan. Kadının ruhunun ve benliğinin can acısıdır bu. Kadının varoluşuna saplanan bir bıçak kesiği gibi, kapanmayan bir yaradır yüzyıllardır kanayan. Ama çaresiz bırakılmış, kimsesiz kalmış kadınların çığlıkları yeterli olmamış hiçbir zaman…
Bazen gerçeklerin acıttığı yerde ölmüş kadınlar. Medusa’nın bakışlarındaki lanet misali, bir erkeğin şiddeti yüzünden dönüşmüş bazı kadınlar. Her zaman korkudan değil, bazen de hakikatten doğmuş, canavar zannettiğimiz Medusa gibi kahramanlar.
Oysa güzel bir şey olmalıydı kadın olmak. Sadece şairlerin mısralarında kalan bir güzellik değil, dolu dolu ve doyasıya yaşayan bir birey olabilmek gerekirdi. Koca koca hayatların izlerini taşıyan narin bir beden değil, bir cana sahip olan, sadece diğeriyle eş olan bir varlığın vücuda gelmiş hali olmalıydı kadın olmak. Kanadı kırık bir suskun değil…
Ve susmayı öğrettiler kadına, şen şakrak olmasını överlerken. Sokağa çıkması bile istenmedi bazılarının, o narin bedenlerinden, güzelliklerinden bahsederlerken. Tanımadıkları, istemedikleri adamlarla evlendirildiler; aşktan, sevgiden ağızları dolu dolu türküler yakarlarken.
Ana gibi yar olmaz dediler, anaları çocuklarının gözlerinin önünde öldürürlerken…












