Çocuğun, ilk yedi yıllık zaman dilimin de kişiliğinin temellerinin atıldığı bilinen en büyük gerçekliktir. İlk üç yıldan sonra baba ile ruhsal ilişkiler başlar. Baba ile kurduğu ruhsal dengeden sonra diğer aile bireyleri ile anne ve babasının ilişkisini gözlemleyerek bağ kurmaya çalışır. Aile içinde kurulan bu ilişkiler sonucunda, çocuğun kişilik gelişimi için adımlar atılmış olur. Bu adımlar ise sonraki yaşamında ki davranışlarının, tepkilerinin oluşmasında ki en büyük etkendir. Bu bakımdan ailelerin bu yıllar da iletişimine, konuşmalarına ve tavırlarına büyük önem vermesi gerekmektedir.
Gerçekleşen bu ilişkiler, iletişimler ise çocuk da güven ya da güvensizlik duygularının gelişmesine yol açar. Anne ile bebeğin ilk iletişimi, anne karnında başlar, yapılan araştırmalara göre dört aylıktan itibaren anneyi tamamen hisseden bebekler doğum sonrası ilk temaslarını da anne ile gerçekleştirmek isterler.
Anne ile bebeğin emzirme dönemi ise büyük travmalara yol açabiliyor. Bebek annenin tüm durgularını hissedebildiği için, huzursuz, sinirli, kaygı ve endişe duygularını barındıran ortamlarda bebekler ağlama krizleri, öfke krizlerine girebiliyor ve emmeyi ret ediyorlar. Bunun sebebi ise annenin bulunduğu ortamdan rahatsızlık duymasıdır.
Bir çocuğun gelişimin de, annenin rolü en büyük olandır. Annelerin, başkalarına olan davranışları, öfkeleri, kızgınlıkları, tavırları, ses tonu bile çocuğu tamamen etkiler.
AİLE DİYOLOGLARI
- Çocukların kişilik yapıları incelendiğinde, en büyük sorun ayrı anne babaların çocukları veya büyük ebeveynleriyle büyüyen çocuklarda gözlemlenmiştir.
- Bu sorunlar ise;
- Bir aileden öteki aileye gidildiğin de çocuğa sürekli soru sormak
- Anneannelerin, babaannelerin çocuktan laf alma isteği
- Annesi veya babası hakkında sorular sorması
- Çocuğun yanında annesi için aşağılayıcı cümleler kurmak ya da babası için
- Çocuğa ne yemek yediğine kadar sorular sormak
İşte tüm bu saydıklarım çocuklarda büyük kişilik bozukluklarına yol açıyor. Özellikle belli yetişkinlik seviyelerine geldiklerin de kesinlikle büyüklerini ziyaret etmek bile istemiyorlar. Sonrasın da girdikleri her ortamı iyice dinleyip kendilerine göre gerekli olana anlatıyorlar. Bu da iler ki dönemlerde toplumda saygılarını kaybetmelerine dahi yol açıyor. Özellikle “ sakın başkasına söyleme” diye tembihlediğiniz kişileri ertesi gün veya daha sonra sizlerle bu konu için konuşmaya çalıştıklarını görebiliyorsunuz.
ANNE, BABANIN ÇOCUĞU SEVMEMESİ
Tabi her anne baba çocuğunu çok sever ama nasıl?
Bazı anneler ve babalar, çocuklarını sürekli eleştirirler, sıkça cezalandırma sistemini uygularlar, hatta bu tip anneler ve babalar çocuklarını şiddetle cezalandırır. Özellikle, başkalarının yanında çocuğunun başarısızlığından bahsederler, çocuğu anlamadan, iletişim kurmadan haksız yere eleştirirler. Çocuklarını sıkça ihmal ederler. Bu tip anne ve babalar için, çocukları değil kardeşleri, akrabaları daha önemlidir. Onları görebilmek ya da eğlenebilmek, gezebilmek için çocuklarını görmezden gelirler.
GATES, çocuklarını sevmeyen anne ve babaları hayatı boyunca inceliyor ve en önemli beş belirtiyi bizlere anlatıyor;
- Başkaları için, çocuklarından yapamayacakları başarıları beklemek
- Çocukları hakkında hiçbir zaman olumlu konuşmamaları
- Çocuğunu, arkadaşları yanında veya yakın çevresinin yanında sürekli eleştirmek, kıyaslamak.
- Çocuklarının ihtiyaçlarından, bir eziyet gibi veya yakınarak bahsetmek
- En önemli belirti ise başka anne veya babaların çocuklarını övmesini hayretle karşılamalarıdır.
Eşini sevmeyen bir kadın, bu sevgisizliği çocuğuna kolayca yansıtır. Çocuğun, doğumu ile anne ve babanın zevk aldığı şeylerden mahrum kalışları onu istenmeyen varlık haline sokabilir. Ayrıca evlilik yapan çiftlerin, olgunlaşmaması da çocuğun istenmeme sebeplerinden olabilir.
SEVGİSİZ ÇOCUKLARIN EN BÜYÜK ÖZELLİKLERİ
- İsyankârlık
- Kavgacılık
- Suça eğilim
- Korku
- Yalnızlık
- Güvensizlik
- Başarısızlık
- Laf taşıma
Çocuklarını ihmal eden ya da 2. Plana atan anne babalar için kesinlikle bu çemberi kırmak gereklidir. Bunun içinse iyi bir hizmet almaları gerekmektedir. Zaten aile bu durumu kendi kendine düzeltebilseydi dünya üzerinde ‘aile yönlendirmesi’ diye bilimsel bir çalışma olmazdı.
“Anne kalbi çocuğun bitirmediği okuludur.”