Bazen haber bültenlerini izlerken elimizden kumandayı bırakıyoruz, değil mi? Ekranda yine aynı cümle:
“Bir kadın daha…”
Devamını biliyoruz artık. O kadar alıştık ki, cümle tamamlanmadan içimiz burkuluyor. “Alışmak” kelimesi bile çok acı aslında. Bir kadının canına, hayatına, hayallerine kasteden bir şeye nasıl alışılır?
Ama gel, bugün seninle biraz dürüst bir sohbet edelim. Öyle ağır istatistiklerden, soğuk raporlardan değil; evlerin içinden, sokaklardan, çevremizden konuşalım.
## Şiddet sadece vurmak mıdır?
Toplumda hâlâ tuhaf bir bakış açısı var:
“Şiddet mi? E eli kalkmışsa şiddettir, yoksa abartmayın.”
Oysa bir kadına:
– Sürekli bağırmak,
– Onu aşağılamak,
– “Senden bir şey olmaz” demek,
– Arkadaşlarıyla görüşmesini yasaklamak,
– Telefonunu karıştırmak, sosyal medyasını kontrol etmek,
– Parasını elinden almak ya da çalışmasına izin vermemek,
– Evden çıkmasına, giyimine, saçına, makyajına karışmak,
– Onu sürekli korku ve baskı altında tutmak bunların hepsi şiddet.
Yani şiddet, sadece görünen morluklardan ibaret değil.
Bazı yaralar var ki raporu yok, fotoğrafı yok, kanıtı yok… Ama insanın ruhunu içten içe kemiren, özgüvenini parça parça söken bir etkisi var. Bir kadının gülüşünü susturan, sesini kısan, hayallerini buzdolabının magnetine sıkıştıran bir karanlık bu.
## “Ama bak, iyi de yönleri var…”
Belki duymuşsundur, hatta belki sen de bir zamanlar söylemişsindir:
“Sinirli ama aslında iyi biridir.”
“Kıskanmasa sevmez, demek ki seviyor.”
“Öfkelendi mi gözü hiçbir şey görmüyor, normalde iyidir.”
İşte bu cümleler, şiddetin en büyük kalkanı. Çünkü şiddet uygulayan kişi zaten her an kötü biri gibi davranmıyor. Arada özür diliyor, çiçek alıyor, “Bir daha olmayacak” diyor. O “bir daha”lar hiç bitmiyor ama…
Bir de şu var:
“Boşanırsa ne yapacak?”, “Çocuklar için katlanıyor.”, “Nereye gidecek?”, “Ailesi de geri almaz şimdi.”
Bu cümleler, şiddet gören kadının etrafına örülen görünmez duvarlar. Yani biz, o duvarların tuğlalarını bazen fark etmeden tek tek diziyoruz.
## Komşu gürültüsü mü, yardım çığlığı mı?
Gece bir evden sesler geliyor. Bağırışlar, tartışmalar, cam kapı sesleri…
Belki yan binada, belki alt kattasın.
Kulağına geliyor ama televizyonun sesini biraz daha açıyorsun.
“Yuvalarına karışmayayım, aralarına girmeyeyim.” diyorsun.
Ama sadece “karı koca kavgası” diye kapattığımız her göz, aslında şiddetin önünü biraz daha açıyor.
Telefonu eline alıp polis aramak bazen “müdahale” değil, bir hayat kurtarma çabası olabilir.
Şöyle düşün:
Belki o evde şu cümle kuruluyor tam o sırada:
“Kimse duymuyor mu? Kimse yardım etmeyecek mi?”
Ve o “kimse”, belki de sensin, benim, biziz.
## Şiddet gören kadın “güçsüz” değildir
Kadına yönelik şiddetten bahsederken yapılan en büyük yanlışlardan biri de kadınları hep “zayıf”, “çaresiz”, “kurtarılmayı bekleyen” insanlar gibi görmek.
Oysa çoğu kadın, çok güçlü olduğu için yıllarca dayanıyor zaten. Çocukları için, ailesi için, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele veriyor.
“Niye daha önce terk etmedi?”,
“Niye şikâyetçi olmadı?”,
“Niye sustu?”,
diye sormak kolay.
Belki sormamız gereken soru şu:
“Onu konuşmaktan, ayrılmaktan, şikâyetçi olmaktan alıkoyan neydi? Ve biz, toplum olarak ona ne kadar destek olduk?”
Çünkü hiçbir kadın, “Bugün canım şiddet görmek istedi.” diye şiddetin içine düşmüyor.
Ekonomik kaygılar, aile baskısı, toplum yargısı, çocukların durumu, “El âlem ne der?” korkusu…
Hepsi birbirine eklenince, kapının koluna uzanan eli geri çeken görünmez zincirlere dönüşüyor.
## Dilimizdeki şiddet
Şiddet bazen yumrukta, bazen bakışta, bazen de bir cümlenin içinde saklanıyor.
“Erkek adamdır, yapar.”
“Kocandır, döver de sever de.”
“Kız kısmı çok da okumasın, başı belaya girer.”
Bu cümleler, sadece birkaç kelime değil; zihnimizin arkasında yıllardır duran kalıplar.
Ve bu kalıplar kırılmadıkça, yasalar ne kadar değişirse değişsin, mesele tam olarak çözülmüyor.
Bir kız çocuğuna küçük yaşta “Ses çıkarma, başına iş alırsın.” dersen,
Büyüdüğünde de “Ses çıkarma, yuvanı yıkma.” demen çok kolay oluyor.
Sonra bir bakıyoruz, kadınlar suskun, erkekler “hak sahibi” gibi.
## “Ben ne yapabilirim ki?”
Belki içinden şöyle diyorsun:
“Tamam, her şey kötü, kabul… Ama ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki?”
Aslında sandığından daha fazlasını.
– Kendi evinde, kendi dilinde, kendi çocuklarına anlattıklarınla başlayabilirsin.
– Bir erkek çocuğa “Ağlama, erkekler ağlamaz.” dememek bile bir adımdır.
– Bir kız çocuğuna “Sen istersen yaparsın, kimsenin sana bağırmaya hakkı yok.” demek de öyle.
– Çevrende şiddet gördüğünü hissettiğin bir kadını yargılamadan dinlemek, ona “Suç sende değil.” diyebilmek çok büyük bir destek.
– Sosyal medyada, iş yerinde, aile sofralarında “Şaka” diye söylenen cinsiyetçi sözlere itiraz etmek bile, o sofranın kaderini değiştirir.
Unutma, değişim dediğimiz şey bir anda gökten inmiyor. Ufak ufak, insan insana, ev ev, nesil nesil oluyor.
## Yalnız değilsin, yalnız değiller
Belki sen de bu satırları okurken içinden “Keşke başıma gelenleri anlatabilsem.” diye geçiriyorsun.
Belki yıllar önce yaşadıklarını düşünüyorsun, belki şu an hâlâ içinde bulunduğun bir duruma dokunuyor bu cümleler.
Şunu bilmeni isterim:
Yaşadığın şeyin adı “kapris” değil, “senin hassasiyetin” hiç değil. Eğer korkuyorsan, inciniyorsan, sürekli suçlu hissediyorsan, kendini değersiz görmeye başladıysan… Bu, sağlıklı bir ilişki değil.
Kimse, ama kimse, “Benim yüzümden hak ettiğim için böyle davranıyor.” demek zorunda değil.
Destek alabileceğin kurumlar, dernekler, danışma hatları var.
Ama en önemlisi, yanında durabilecek insanlar var. Bazen bir arkadaş, bazen bir komşu, bazen bir öğretmen…
Yeter ki konuşmaktan vazgeçme. Sessizlik, şiddetin en sevdiği zemin çünkü.
## Son söz: Bahane değil, taraf olma zamanı
Kadına yönelik şiddet, “bizim kültürümüz”, “aile meselesi”, “özel hayat” diye geçiştirilecek bir şey değil.
Bir kadına vurulan her tokat, bir ülkenin yüzüne iniyor aslında.
Bir kadının susturulan her cümlesi, bu toplumun geleceğinden eksiliyor.
Artık “Ama o da…” diye başlayan cümlelerin,
“Yuvayı bozmasın.” diye fısıldanan nasihatlerin,
“Erkektir yapar.” diye biten bahanelerin devri bitti.
Bugün, çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras belki de şu cümle olacak:
“Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin, bir başkasına el kaldırmaya, onu aşağılamaya, korkutmaya hakkı yok.”
Eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysan, zaten bir taraf seçmişsin demektir.
Artık hiçbirimizin lüksü yok:
Ya şiddetin yanında susarak duracağız,
ya da karşısında, dimdik.
Ve inan, bir toplumun kaderini değiştirmek için bazen sadece bir kişinin “Yeter artık.” demesi bile başlangıç olabilir. Belki o kişi, sensin.













