Kadına yönelik şiddet, yalnızca fiziksel bir eylem değil; sessizce büyüyen, toplumsal hafızayı yaralayan, kadınların potansiyelini ve yaşam hakkını tehdit eden en büyük insan hakları ihlallerinden biridir.
Bir hukukçu olarak yıllardır dosyaların içinde gördüğüm gerçek, tek bir cümlede özetlenebilir:
Şiddet; nedeni ne olursa olsun, asla “özel alan” meselesi değildir. Toplumsal bir sorundur.
Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, sadece darp veya tehditten ibaret değil; ekonomik baskı, psikolojik manipülasyon, dijital takip, sosyal izolasyon ve ısrarlı takip gibi çok boyutlu şiddet türleri artık her kadının gündelik yaşamına dokunuyor. Bu yüzden toplumsal dönüşüm, ancak şiddetin sadece görünen kısmını değil, görünmeyen köklerini de hedef aldığında mümkün olabilir.
Şiddetle mücadelenin merkezinde yalnızca ceza hukuku yoktur. Kadınların ekonomik bağımsızlığı, eğitimi, destek mekanizmalarına erişimi ve güvenli sosyal çevreleri de aynı derecede önemlidir.
Kadınlara yönelik şiddeti önlemek;
bir devlet politikası,
bir hukuk mücadelesi,
bir toplumsal bilinç meselesi ve
bir dayanışma kültürüdür.
Bugün tüm kadınlara söylemek isterim:
Hiçbir şiddet türü “kader” değildir. Sessizlik, bir çözüm değildir. Ve en önemlisi; yalnız değilsiniz.
Kadınların haklarına eriştiği, adaletin gecikmediği, şiddetin bahanesiz ve cezasız kalmadığı bir dünya için hep beraber mücadele etmek zorundayız.
Yarınlarımızın bugünden daha güvenli, daha özgür ve daha güçlü olması dileğiyle…













