“Ünzile insan dölü
On kardeş beşi ölü
Büyüdükçe un ufak
Ve gelirde görücü
İnci gibi dişi
Görücü bilir işi
Söğüdüm ağlar gider
Olur hatun kişi
Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın
12’sinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor
Yağmuru kim döküyor?
Ünzile kaç koyun ediyor?
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor
Korkar durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda dünyanın bittiğine
Ünzile insan dölü
Bilinmezlere gebe
Sırların mihnetini
Yükleyip de beline
Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın” sözleri adeta yürekleri dağlayan kırsaldaki kız çocuklarının kaçınılmaz kaderini vurguluyor.
Oysa bu kadersizlik sadece kırsalda değil, artık her gün, her saat, her salisede gerçekleşen cinayetler işleniyor ne yazık ki.
Büşra Kabataş daha 15’indeydi…
Büşra, 29 yaşındaki Taner Yaylacı tarafından 20 bıçak darbesiyle yaralanıp, işkence edilerek öldürüldü ve cesedi hunharca yakıldı.
Tek tek öldürülüyor kız çocuklarımız ve biz unutmuyoruz
Özgecan Aslan’ı, Şule Çet’i, Dilara Koç’u, Zulal Uğur’u, Tuğçe Uğur’u, Burcu Tokaç’ı, Dilek Çorap’ı, Yadigar Işık’ı, İlksen Tüzün’ü, Hacer Yılmaz’ı, Kiraz Büyüksaraç’ı, Lina Nazlı Erbay’ı, Havva Dursun’u, Aleyna Ayas’ı ve buraya isimlerini sığdıramayacağım şiddetten ölen 310 kızımızı…
Oysa İran’daki durum ülkemizin tam tersi!
Başörtüsünü düzgün takmadığı için ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitiren 22 yaşındaki Mahsa Amini için yapılan protestolar dinmedi, dinmiyor.
İran‘da Nika Shakarami ve Sarina Esmailzade isimli iki liseli genç kız çocuğu da polis tarafından öldürüldü.
20 günü aşkın süren protestolarda 300’den fazla kişi öldü, tutuklananların sayısı ise 15 bini aşmasına rağmen, kadınlar öldürülen kızlar için geri adım atmıyor.
Bizde ise millet suskun ve bastırılmış.
Sadece ocağına ateş düşen annelerin feryadı duyuluyor.
İzmir’in Konak ilçesinde 28 Temmuz’da boşanma aşamasında olduğu Deniz Ö. tarafından silahlı saldırıya uğrayan ve beyin ölümü gerçekleşen 31 yaşındaki Ezgi Özarslan’ın annesi hastane önünde katilin yakalanamamasına isyan etmişti.
Anne, “Devletimde değişen hiçbir şey yok. Herkes kendi havasında. Biri sandalye peşinde, biri iktidar peşinde. Ulan kadınlar tek tek gidiyor. Anaların canları yanıyor. Ocakları sönüyor!” diyerek feryat etmişti.
Evet, ateş sadece düştüğü yeri yakıyor ve devletin bu vahşete caydırıcı bir yaptırımı ise ufukta bile görünmüyor.
Bizde tecavüzcüler bir kravat takarak “iyi hal indirimi” alırken, “tecavüzün iyi hali nasıl olur” diye düşündürüyor sağduyulu halkı.
Hatta mevcut iktidarın bir dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ ne demişti? “Bebek öleceğine annesi ölsün. Tecavüz çocuğuna devlet bakar.”
Halk bunları unutsa da tarih unutmaz!
Diğer yanda ise 18 yaşın altındaki çocukların, ana-babaları veya bakmakla yükümlü diğer kişiler tarafından, fiziksel, duygusal, cinsel, gelişimlerini engelleyen veya ruh sağlığına zarar veren, kaza sonucu olmayan durumlarla karşı karşıya bırakılmasına ne buyurursunuz?
Çocuklarımıza “tenha yere gitme, yabancılarla konuşma, kısa etek giyme, saçlarını salma” gibi bir dizi tembihlerde bulunadururken, yakınlarınızdan belki şüphelenmeyeceğiniz, yüzde 80-95 oranında 20-45 yaşlarında, çocuğunuzun tanıdığı, -belki evli ve çocuklu- erkeklerden bir tanesi sizin yanlış yönlendirmeleriniz ve ilgisizliğinizi kullanabilir.
Siz böyle bir talihsizliği kondur(a)mazken çocuğunuzdaki davranış değişikliğini görmezden gelmemelisiniz.
Küçücük çocuklara “çapkın” yakıştırması yapılırken, çapkınlık yapması matah hatta gerekli bir şeymiş gibi anlatılıyor toplumumuzda.
Özellikle konuşmayı yeni öğrenen oğluna “kızlara nasıl laf atacaksın?” diyen bir anne, “büyüyünce çok canlar yakacak” derken hiç de yanılmıyor aslında.
Çünkü bu şekilde yetiştirilen çocuklar ileride gerçekten de can yakıyor, hatta can alıyor.
İşte tam da bu yüzden oğlunuza “erkek adam” yakıştırması yapmadan önce bir düşünün ve etrafınızdakiler oğlunuza “koca adam olmuşsun” dediklerinde onları lütfen düzeltin.
İçindeki küçük çocuğu, bir daha hiç iletişime geçemeyeceği şekilde uzaklaştırıyor olmanız sadece oğlunuz için hayırlı olmadığı gibi hiçbir kızçemiz için de hayırlı olmayacaktır.
Hiçbir kızımızın “varmadan sekizine Ünzile’nin ergin olmaması” dileği ile 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nün “kutlama günü” değil “farkındalık günü” olması dileği ile bu yazımı başta kızım olmak üzere, yeryüzündeki bütün kızlarımıza ithaf ediyorum.