Bazı gerçekler vardır, insanın boğazında düğümlenir.
Ne kadar anlatırsanız anlatın, değişmeyen bir adaletsizlikle karşı karşıya kalırsınız.
İşte bu yazı, tam olarak o düğümden yazıldı.
Türkiye’de dinî cemaat ve tarikat vakıfları tek kuruş vergi vermezken,
- Şehit aileleri için kurulmuş dernekler,
- Gazetecilerin meslek örgütleri,
- Kadınların, çocukların, insan hakları savunucularının kurduğu yapılar vergilendiriliyor.
Bunu yazarken sakin kalmam mı bekleniyor?
Hayır.
Çünkü bu sadece bir mali tablo değil; ahlaki bir çöküştür.
…ve insan ister istemez soruyor:
“Bu ülkenin yükünü kim taşıyor, kim sırtından geçiniyor?”
Atatürk Bu Düzeni Görse Ne Derdi?
Mustafa Kemal Atatürk boşuna uyarmadı:
“Millete efendilik yoktur; hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.”
Bugün ortada hizmet mi var, yoksa ayrıcalık mı?
Vergi vermeyen, denetlenmeyen, hesap sormaya gelince kutsallık zırhına bürünen yapılar; millete mi hizmet ediyor, yoksa milleti kullanıyor mu?
Anayasa Var, Ama Kime?
Anayasa’nın 10. maddesi eşitlikten, 73. maddesi vergi adaletinden söz eder.
Ama gelin görün ki Anayasa, bazıları için bağlayıcı; bazıları için ise sadece “rafta duran bir kitaptan” fazlası değil.
Anayasa Mahkemesi defalarca söylüyor:
“Aynı durumda olanlara farklı muamele yapılamaz.”
Peki o zaman soruyorum:
– Milyonlarca lira bağış toplayan vakıflar neden vergi vermez?
– Kamu yararına açıkça hizmet eden dernekler neden vergilidir?
Bu sorular cevapsız kaldıkça, sorun Anayasa’da değil; onu uygulamayan zihniyettedir.
“Kamu Yararı” Masalı
“Kamu yararı” deniliyor.
Ama kimin yararı olduğu asla açıklanmıyor.
Cumhurbaşkanlığı tarafından “kamu yararına çalışan” ilan edilmeyen dernekler vergilendirilirken, cemaat ve tarikat vakıfları neredeyse otomatik olarak muaf.
Burada durup şunu sormak zorundayım:
“Kamu yararı, artık halkın değil; iktidara yakın olanın mı yararıdır?”
Oysa Atatürk, bu konuda da çok netti:
“Halkı aldatmak, milleti kandırmak en büyük ihanettir.”
Bugün yapılan da tam olarak budur.
Din, inanç ve kutsallar kullanılarak adaletsizlik perdelenmektedir.
Vergi Yoksa, Hesap da Yok
Vergi vermiyorsanız, hesap da vermiyorsunuz.
- Kim bağış yaptı?
- Bu para nereden geldi?
- Nereye harcandı?
Bilmiyoruz, bilmemiz de istenmiyor.
Bu noktada mesele artık sadece adalet değil; şeffaflık, denetim ve kara para riskidir.
Ama bunları yazdığınızda, sorularınız değil, siz hedef oluyorsunuz.
Tarih Unutulmaz
Bu ülke savaş halindeyken, gençlerimiz cepheye koşup şehit olurken, tarikat ve medrese mensupları cephede yoktu.
Atatürk bu yüzden demiştir ki:
“Yalnızca askerî zaferler, büyük milletler yaratmaz.”
Ama bugün görüyoruz ki; ne cephede vardılar ne de bugün bu ülkenin yükünü omuzluyorlar.
Buna rağmen ayrıcalıklılar.
İşte asıl öfkem buradadır.
Bir Gazeteci Olarak, Halk Adına Soruyorum
Ben bir muhalif yazarım.
Tarafım nettir ve halktan yanayım.
O yüzden buradan açıkça soruyorum:
– Vergiden muaf tutulan cemaat ve tarikat vakıflarının tam listesi nedir?
– Bu muafiyetler hangi somut ölçütlere göre verilmiştir?
– Aynı kamu yararına hizmet eden dernekler neden dışarıda bırakılmıştır?
– Bu düzen Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarıyla nasıl açıklanmaktadır?
Bu sorular rahatsız ediyorsa, rahatsız olanlar aynaya bakmalıdır.
Son Söz
…ve bütün bunlara bir de Türkiye’deki basın hukuku ihlallerini eklediğimizde tablo tamamlanıyor:
Vergi vermeyen, denetlenmeyen yapılar korunurken; bunları yazan gazeteciler soruşturmalarla, davalarla susturulmaya çalışılıyor.
Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüyle bitireyim:
“Basın, milletin müşterek sesidir.”
O ses kısılmaya çalışılıyorsa,
mesele artık vakıflar değil;
hukuk devletinin çöküşüdür.












