Şan, şöhret ve para; insanı yoldan çıkaran üç tehlikeli yanılsamadır.
Ve bunu en iyi açıklayanlardan biri Erich Fromm’dur.
Fromm’a göre modern insan artık “olmak”la değil, “sahip olmak”la tanımlanır.
Ne kadar görünürse, ne kadar güçlü ve dokunulmaz hissederse o kadar değerli olduğunu sanır.
Ama bu bir yanılsamadır.
Çünkü sahip olmak arttıkça,
ahlak ve dürüstlük kendiliğinden artmaz.
Tam tersine, içselleştirilmemişse çözülür.
Fromm der ki:
Gücü eline geçiren ama vicdanı gelişmemiş insan,
otoriteyi sorumluluk olarak değil,
hak olarak görmeye başlar.
İşte tam bu noktada şu düşünce doğar:
“Her şey bana mübah.”
Bu kadar rahat, bu kadar pervasız davranan biri hiç mi düşünmez:
“Yarın bunlar benim aleyhime delil olur mu?” diye…
Düşünmez.
Çünkü Fromm’a göre bu tip insan artık düşünen değil,
dürtüleriyle yaşayan bir varlığa dönüşmüştür.
Eğer bu tabloya bağımlılık da eklenmişse,
akıl, mantık ve öngörü tamamen devreden çıkar.
İnsan kendini kaybeder.
Haz, vicdanın önüne geçer.
Fromm buna “özgürlükten kaçış” der.
Kişi özgürdür ama sorumluluk almak istemez.
Bu yüzden güce sığınır,
şöhretin arkasına saklanır,
ünvanı kalkan yapar.
Ve en tehlikelisi şudur:
Ahlakı bir değer olarak değil,
bir vitrin süsü olarak kullanır.
Oysa dürüstlük, denetlenmediğinde de doğru kalabilmektir.
Kimse bakmıyorken de sınır çizebilmektir.
Bu yüzden mesele özel hayat değildir.
Mesele, şöhretin insanı değil,
karaktersizliği büyütmesidir.
Ve artık şunu açıkça söyleyelim:
Ekran yüzü olmak ahlaklı yapmaz.
Ünvan taşımak dürüstlük kazandırmaz.
Para, vicdan satın almaz.
Ama hepsi bir şeyi çok iyi yapar:
İnsanın gerçekte kim olduğunu
bütün çıplaklığıyla ortaya koyar.












