Adaletin gölgesinde adalete kılıç sallayan hain. Salladığın her kılıç darbesi hayatın her alanında lazım olacak olan bu duyguya bir darbe indiriyor. Doğruluk, onun eşiğinde diz çökmüş bir insan silüetinde korkulu gözlerle merhamet dileniyor.
Şimdi bu güç dediğimiz, varlığını parada bulan ama varoluşunu bir insan bedeninde sürdürüp onun tüm yapısını ele geçiren bir zehire dönüşürse neler olur??
Çılgınca bir hırs, delirmiş bir intikam duygusuyla yüzümüze bir tokat gibi çarpar ve ne olduğunu anlayamadan tokat üstüne tokat yeriz. Hakkımız olanı alamaz, konuşamaz yaşayamayız. İşte tam da bu noktada doğruluğun ve adaletin boynuna ipi geçirir ve onun için tek gerçek başlar, savaşmak. Ne pahasına olursa olsun savaşmak.
Fakat bu savaş hiçbir zaman kan dökülmeden bitmez. Büründüğü hırs rüzgârı her şeyi hedef alır yıkılmaz dediğimiz kanunları, yakılmaz dediğimiz ormanları, geçilmez dediğimiz sınırları, kadınları, çocukları, hayvanları, bir kalemin ucuna bakan düşünceleri kusmuk bir zihniyetin içinde yok olmaya bırakır. Ve bunu yaparken zehirli kökler toprağı eşip yerini sağlamlaştırmış evrene pis kokularını yaymıştır artık.
Şimdi lugatımızın yetmediği, vicdanların kabul etmediği bir akıl çığlığı, bir ruh tepinmesi, bir avaz avaz susmak gerçeği çelişkilerin zapt edilemediği bir zorbalığın ortasında can bulmaya çalışıyor. Nefes alınacak bir pencere, mavi bir gökyüzü, turkuaz yeşili bir deniz istiyor. Kuş sesi istiyor bir ağaç istiyor tek ve hür. Kısacası yaşamak istiyor.
İnsan kendi elleriyle hazırladığı sona hazır olmadığını anlıyor…
Neslimiz daha kaç yüzyıl sürer bilinmiyor bu güç simsarları, bu ego savaşları, bu hırs abideleri emin olun son bulmayacak yapılması en muhtemel şey gücü doğru kişinin eline vermek.