Orta çağ 1500 yıl demiştik ve karanlık az bilinen bir çağ olduğu için son yüzyılda yapılan tüm araştırmaları ilgi ile karşılıyoruz.
Çağ ne olursa olsun, baskı hangi şiddette gelirse gelsin. Kadın ve erkeğin olduğu yerde aşk mutlaka vardır.Ortaçağ da da aşk denince Şövalyelerin aşkı anlatılırmış. Üstelik bu aşkta sınır ve yasaklar farklıdır. Tarafların evli olması sorun teşkil etmez. Saraylılar arasında soylu kadınlar erkek tarafından aşka ikna edilirlerdi. Soylu soylu biriyle aşk yaşayabilirdi. Ayrıca alt tabaka insanların aşkı bilmediğini sadece cinsel beraberlik yaşadıkları düşünülürdü.
Ortaçağ da evlilikler çıkara dayalıydı. Eşlerin birbirine denk olması, görmesi, sevmesi önemsizdi. Evliliğe aileler karar verirlerdi. Bu çıkar evlilikleri yüzünden sarayda eşten başkasına aşık olmak normal sayılıyordu.
Ayrıca şövalyelerin yiğitlik ve cesaretini gösterebilecekleri bir alanda saraylı kadınların gönlünü çalmaktı.
Kilise bu durumlara karşı çıkıyor, evliliği kutsal sayan bildiriler yayınlıyordu.
Tabi tutku bedensel iştah anlamına geliyor e kötü görülüyordu.
O dönemde yazılmış olan, ‘ Abelhard ve Heloise’ birbirine aşık iki kişinin biri rahiptir üstelik, mektuplarını anlatır.
Aşktan çok sert bir konuya dönemin büyük sorunu olan cüzzam ve Vebaya geçiş yapacağız.
O dönemde salgın her hastalık ‘Tanrının laneti’ sayılır böyle adlandırılırdı. Bu hastalıklara yakalananlar uzak bir semtte toplatılırdı. Giysileri özel üretilmiş. Cüzzamlılar toplumdan tamamen tecrit edilmiş, mallarına el konulmuş, hakları ellerinden alınmıştır. Boşanma sebebidir aynı zamanda.
Ortacağda herşeyin çözümü kilisededir. Kilise dışında hiçbir çözüm yoktur.
Ortaçağda günah kavramı da dinsel kitaplardan yola çıkılarak belirlenmiştir. Bedensel günahlar dahildir buna.
‘günah kadınla başladı, kadın yüzünden ölüyoruz’ şeklinde tartışılır günah.
Kutsal metinler bozulmadığı sürece tek eşliliği savunmuş, boşanmayı zina ile bir tutmuş, onaylamamıştır.
Kilise üyeleri cinsel birlikteliği günah olarak tanımlarken, Kadınların Havva soyundan geldiğini günaha meyilli olduğunu düşünmüştür.
Ortaçağda insanlar ölümle hayat arasında sınırda yaşadığı için sahip oldukları mallar onlar için çok değerliydi. Hırsızlıkta insana karşı yapılan bir eylem anlamına geliyordu. Cezalarda ağır oluyormuş. Para cezası, kırbaçlanma, kolun ya da kulağın kesilmesi cezaların arasındaymış.
Antik Yunan da hırsızlara Kleptaya denirmiş kloptomani de buradan gelirmiş.
ABELARD VE HELOİS:
Gerçek yaşanmış bir aşk öyküsüdür. Birbirlerine yazdıkları mektuplar 16-17 y.yılda bulunmuş ve basılmıştır. Günümüzde de tiyatro eserlerine konu olmuş, bir çok sanatçıyı da etkilemiştir. Abelard 38 yaşında bir rahip ve filozoftur. Heloise ise dayısının yanında yaşayan 18 yaşında enerjik öğrenme tutkusu içinde bir kızdır. Dayısı onun bakım ve eğitiminle ilgilenir. Eğitilmesi için de Abelard dan yardım ister. Ama Abelart Heloise den etkilenir ve birbirlerine aşık olurlar.
Heloise hamile kalıp, çocuk doğurunca dayısı buna çok kızar ve Heloiseyi zorla hadım ettirir. Bunun üzerine sevgililer ayrılır ve manastıra kapanırlar, çocuklarını Heloise nin teyzesi büyütür. Manastırda kaldıkları zaman içinde birbirlerine mektuplar yazarlar.
Bu mektuplardan Heloisenin yazdığı iki mektuptan bölümler okuyalım.Yavaş yavaş acılar içinde açıldım, olgunlaştım
Acılara bile teşekkür ederim.
Şimdi olgunluğumu sana veriyorum.
Bir gelincik gibi tut onu elinde.
Bu kadın sevmeyi nasıl öğrendiyse, sen de öğren.
Sırt çevirme o çiçeğe, kendi ellerinle yarattığın yapraklarını yolma.
Ben böyle seviyorum işte
Zarafetini, gaddarlığını, inceliğini, kabalığını,
Olduğun şairi, olmadığın erkeği seviyorum.
Bir zamanlar çocuk olduğun için ve bir gün bir ceset olacağın için seviyorum.
Hem gövdeni, hem aklını seviyorum
Yalnız boynunun düzgün çizgilerini değil
Koltuk altının terini de seviyorum.
Kanımı tutuşturan gücünü de, çocuk gibi elimden
Tutma isteği uyandıran güçsüzlüğünü de seviyorum.
Tanrı böyle sevmiyorsa ben seviyorum.
Birlikte daha kutsal olacağız, inanıyorum.
Tanrı böyle sevmiyorsa ben de sevgimi Tanrı yapıyorum.
Ölümlü bir erkek olduğunu
Bilmediğimi sanıyorsun.
Solucanlar göz çukurlarında
Yuvalansa da, dilin dişlerinin
Arasından çıkıp sallansa da
Tiksinmeyeceğim senden,
Vazgeçmeyeceğim.
Etin kemiğin ne ilgisi var bizimle
Bir parçanı kesip alan o kasap,
Sana olan aşkımı biraz olsun
Azaltabildi mi?
Taptığın özüne indirgese de seni,
Ölüm bile azaltamaz sevgimi.
Aşkın her çağda var olması ne güzel….