“Körler ülkesinde yol göstermek için insanın kendisini yakması gerekir,” diyen harika bir cümle okumuştum. İnsan zihni sürekli sorguladığında neler olabileceğini idrak edebiliyor lakin genel çoğunluk sorgulamadan yaşamayı seçtiği için dehşet bir akıntıya kapıldık gidiyoruz. Benim gibi sürekli soran ve sorgulayanların sesi de duyulmuyor bu büyük çılgın akıntının içinde.
Bazen kendime diyorum; körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel okuma diye ama yok, dilim sussa yüreğim susmuyor.
İki büyük tehlike sessizce yaklaşıyor, bir tanesi global, bir tanesi ülkem sınırları için geçerli.
Sümerler’le ilgili kitabımı yazarken hem hafızamı tazeledim hem de şaşkınlıkla günümüzü sorguladım.
Öncelikle şunu belirteyim insan olarak Sümerler dönemindeki insanlarla aynı noktadayız. Gücü eline geçiren güçsüzü eziyor, zenginler fakirlerden çok farklı hayat yaşıyor. Zenginler fakirlerden soyutlanmış şatafatlı saraylarda yaşıyor. Zenginlerin sofraları da zengin, fakir kuru soğan arpa ekmekle yaşamaya çalışıyor.
Günümüzde de durum aynı değil mi?
Sümerler’in binlerce toprak tablete yazdığı tanrılar var. Bu tanrıların yaşamlarını ve yaptıkları her şeyi yazmışlar. Günümüzde insanlar bu anlatılanlara mitoloji deyip konu hakkında düşünmemeyi seçti fakat Hz İbrahim ve Hz Muhammed’in yıktığı putlar Sümerler’in yazdığı tanrıların heykelleri olabilir mi diye kimse sormadı.
Yıkılan putlar kimlerin heykelleriydi?
Ya Sümerler ’in anlattığı Nibiru’dan gelen Anu’nun oğullarının heykelleriyse!
Günlerdir dünya basını Atlas adını verdikleri göktaşı mı gemi mi olduğunu anlamadıkları bir cisim hakkında konuşuyor ve bu esnada bu cisim dünyaya hızla yaklaşıyor.
Sessizce…
Ya içinden uzaylılar inerse, biz dünyalıların bir hazırlığı var mı?
Dünyayı nasıl koruyacağız, gelenler dost mu düşman mı nasıl anlayacağız?
Sessizce yaklaşan tehlikelerden bir tanesi bu, uzaydan gelen bir gemiye karşı neler yapacağız, hazırlığımız yok!
Diğer sessizce yaklaşan tehlike ise, gözle görülen, hissedilen fakat hala tam olarak anlamlandırılamayan bir durum var!
İktidar partisinin bir üyesi hakkında haber yapanlar hemen tutuklanıyor, sokak röportajında iktidar partisini eleştirenler hemen tutuklanıyor, “Bahçeli öldü” yazan bir astrolog hemen tutuklanıyor, eleştiri, veryansın, hakaret edenlerin tutuklanma hızı bir katilin tutuklanma hızından daha hızlı oluyor.
Ben şahsen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın herkesi tutuklayın dediğini hiç sanmıyorum. Bunu yapanlar kraldan çok kralcı olanlar diye düşünüyorum. Erdoğan ve ekibine yaranmak isteyen emniyet görevlisi savcısı hakimi tüm hukuk kurallarına aykırı davranarak en küçük eleştiride bulunanları tutukluyor fakat bu arada toplumun yüreğin sızlatan katilleri hırsızları tecavüzcüleri tutuklama gayretleri sıfır…
Bunca hukuka aykırı davranışlara karşı tepkiler sessizce büyüyor ve bir gün bu öfke patladığında kimse şaşırmasın bence…
Baskı rejimleri daima çökmeye mahkumdur ve çökerken büyük yıkımları da beraberinde getirir.
Bu güzelim vatanda kraldan çok kralcı olan kralcıkların verdiği zarar gittikçe büyüyor. Belediye başkanlarından Merkez Bankasının başkanına dek, en küçük memurdan genel müdürüne dek herkes ülkeyi soymuş. Temiz eller operasyonu yapması gereken savcısı hakimi emniyet mensubu, kalkmış temiz diller operasyonu yapıyor. Söyledikleri ya da yazdıkları yüzünden insanları hapislere tıkıyorlar oysa çalanları ülkemi soyup soğana çevirenleri tutuklaması gerekiyor.
Bu ülkeye Anadolu’ya sevdam büyük, bilerek yapılan yanlışları gördükçe okudukça duydukça tarihi de bildikçe içim acıyor.
Benim PARTİM YOK!
Ben Anadolu’yu seviyorum, Türkiye Cumhuriyeti’ni seviyorum, İnsan kalabilenleri seviyorum, bu yüzden yazıyorum, gördüğüm tehlikeleri anlatıyorum!
İKİ BÜYÜK TEHLİKE SESSİZCE YAKLAŞIYOR, ÖNLEM ALALIM!