Zihinsel iş yükünün günlük yaşamın görünmeyen organizasyonu olduğunu belirten uzmanlar, planlamak, hatırlamak, ön görmek ve organize etmek gibi yıpratıcı sorumluluklarla hayatı şekillendirdiğini söylüyor.
Özellikle kadınlar ve annelerin bu yükü doğal bir görev gibi içselleştirdiklerini aktaran Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Bu da uzun vadede stres, tükenmişlik, dikkat dağınıklığı, uyku bozuklukları, duygusal patlamalar, sinirlilik ve depresyon gibi ruhsal sorunlara zemin hazırlar.” dedi. Yardım etmenin değil, sorumluluğu paylaşmanın zihinsel yükü hafifletmenin tek yolu olduğunu vurgulayan Ülkü, toplumun dayattığı rollerin, kadınları sürekli tetikte tutarken erkeklerin katkısının genellikle fiziksel yardımla sınırlı kaldığını ifade etti. Ülkü ayrıca, zihinsel yükle başa çıkmak için farkındalık, açık iletişim ve mükemmeliyetçilikten uzak durulması gerektiğini önerdi.
Zihinsel iş yükü, tıpkı bir bilgisayarın arka planında çalışan uygulamalar gibi enerji tüketir…
Zihinsel iş yükünün günlük yaşamın görünmeyen organizasyonu olduğunu dile getiren Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Evin işleyişini planlamak, eksikleri fark etmek, ihtiyaçları önceden sezmek, krizleri önlemek, detayları hatırlamak ve her bireyin yaşamını sürdürmesini kolaylaştırmak için sürekli tetikte olmak demektir.” dedi.
Bu yükün, genellikle fark edilmediğini aktaran Ülkü, “Çünkü ne fiziksel bir hareket içerir ne de kolayca gözlemlenebilir. Ancak zihin sürekli çalışır. Tıpkı bir bilgisayarın arka planında çalışan uygulamalar gibi; dışarıdan belli olmasa da enerji tüketir, yorucu olur ve uzun vadede sistemi yavaşlatır.” şeklinde konuştu.
Kadınlar, anneliği kutsal bir sorumluluk olarak gördükleri için zihinsel yükü içselleştirir!
Özellikle annelerin, bu zihinsel yükü çoğu zaman sorgulamadan ve doğal bir görevmiş gibi üstlendiklerine işaret eden Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Çünkü çocuk doğduğu andan itibaren anneden ‘bilmek’, ‘ön görmek’, ‘düzenlemek’ ve ‘yetişmek’ beklenir. Annelik kutsal bir sorumluluk olarak kodlandığı için kadınlar bu görünmez yükü taşımayı çoğu zaman içselleştirir.” dedi.
Bir annenin zihnindeki günlük iç sesin nasıl olabileceğine örnekler veren Ülkü, şunları söyledi:
“Sabah kahvaltıda ne yapsam? Çocuğun montu küçülmüş müydü? Hafta sonu misafir gelecek, eksik malzemeleri almalıyım. Eşim yorgundu, akşam daha sessiz olayım. Kayınvalidem aramıştı, dönmeyi unutmayayım. Doğum günü yaklaşıyor, ne hediye alsam? Okulun veli toplantısı vardı, tarihini tekrar kontrol etmeliyim… Bu cümleler size tanıdık geliyorsa, zihinsel yükün tam da merkezindesiniz demektir.”
Zihinsel yük görünmezdir, bu nedenle takdir edilmez…
Sürekli plan yapmanın, hatırlamanın ve organize etmenin zihinsel enerjiyi tükettiğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Bu da uzun vadede stres, tükenmişlik, dikkat dağınıklığı, uyku bozuklukları, duygusal patlamalar, sinirlilik ve depresyon gibi ruhsal sorunlara zemin hazırlar.” dedi.
Çoğu annenin ‘yorgunum ama nedenini bilmiyorum’ dediğini kaydeden Ülkü, “Fiziksel olarak bir şey yapmasa da zihni hiç durmaz. Bu sürekli tetikte olma hali, hem bedeni hem de zihni tükenme noktasına getirir. Zihinsel yük çoğu zaman takdir edilmez, görünmezdir. Bu da annede değersizlik hissi yaratır. Kendisini yalnız, anlaşılmamış ve tükenmiş hissetmesine neden olur.” açıklamasını yaptı.
Yardım etmek değil, birlikte sorumluluk almak hedeflenmeli!
Toplumun, zihinsel iş yükünü genellikle kadınlara atfettiğini yineleyen Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Kadın, evin düzenleyicisi, planlayıcısı, ‘her şeyi bilen kişisi’ rolüne sıkıştırılır. Erkeklerin ise çoğunlukla yalnızca fiziksel olarak yaptığı yardımlar görünür hale gelir. Ama asıl yük planlamakta, takip etmekte ve hatırlamakta gizlidir.” dedi.
“Erkek ‘yardım eder’, kadın ise ‘sorumludur’. Aradaki bu fark, zihinsel yükün adil biçimde paylaşılmasının önündeki en büyük engeldir.” diyen Ülkü, sözlerine şöyle devam etti:
“Üstelik bu sadece bireysel ilişkilerin değil; kültürel kodların, medyanın, eğitim sisteminin ve yetiştirilme biçimlerinin sonucudur. Erkek çocuklara ‘sorumluluk alma’ değil ‘yardım etme’ öğretilir. Kadınlar ise küçük yaştan itibaren ‘ayrıntıları düşünme’ sorumluluğuyla büyür.
‘Eşim istersem yapıyor zaten’ veya ‘söylediğimde yardım ediyor’ cümleleri zihinsel yükün halen kadında olduğunu gösterir. Çünkü bir kişinin görev alması için ona görev verilmesi gerekiyorsa, sorumluluk hâlâ o kişinin değildir. Zihinsel yükün eşit paylaşımı, ancak iki tarafın da aktif şekilde görev üstlenmesiyle mümkün olur. Baba sadece çocuğu parka götüren kişi değil; okul kayıt tarihini bilen, beslenme çantasını düşünen, kıyafet alışverişini planlayan kişi de olmalıdır. Yardım etmek değil, birlikte sorumluluk almak hedeflenmelidir.”
Yükün ne kadarını kendi isteğimizle, ne kadarını alışılmış rollerle taşıdığımızı görmek gerekir!
Zihinsel yükle baş etmek için ilk adımın fark etmek olduğunu vurgulayan Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Yükün ne kadarını kendi isteğimizle, ne kadarını alışılmış rollerle taşıdığımızı görmek gerekir.” dedi.
İkinci adımın ise bu yükü paylaşma konusunda açık iletişim kurmak olduğunu kaydeden Ülkü, “Suçlayıcı değil; ihtiyaç odaklı bir dille konuşmak önemlidir. ‘Bu konuları hep ben düşünüyorum, bu beni yoruyor. Senin de aktif katkına ihtiyacım var’ gibi cümleler etkili olabilir. Üçüncü adım ise mükemmeliyetçiliği bırakmaktır. Her şeyi eksiksiz yapma isteği, zihinsel yükü daha da artırır. ‘Yeterince iyi anne’ olmak, ‘kusursuz anne’ olmaktan daha gerçekçidir. Ayrıca annelerin kendi kişisel alanlarını yaratmaları, dinlenmeye ve duygusal destek almaya hakları olduğunu kabul etmeleri gerekir. Gerekirse psikolojik destek alınmalı. Unutmayın, ruh sağlığınız sizin için de çocuğunuz için de kıymetli.” önerilerinde bulundu.
Sessizlik, bir tür görünmezliğe dönüşür!
Zihinsel yükün dile getirilmediğinde, zamanla öfkeye, kırgınlığa, içe kapanmaya, kaygıya ve depresyona dönüşebildiğinin altını çizen Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, sözlerini şöyle tamamladı:
“Kadınlar çoğu zaman içten içe ‘bunu neden sadece ben düşünüyorum?’ sorusunun cevabını bulamaz ve kendini yalnız hisseder. Sessizlik, bir tür görünmezliğe dönüşür. Ne yaşadığını kimse anlamaz çünkü söylemez. Bu da kadını iç dünyasında izole eder, ilişkilerde mesafe yaratır, tükenmişlik hissini artırır.”