AKP iktidarının tüm STK’lar, barolar, dernekler, örgütler, muhalif partilerin itirazına rağmen meclise sunup 23 Temmuz 2024’te komisyondan geçirdiği; AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla kabul edilen, sokakta yaşayan hayvanların barınaklara kapatılmasını ve öldürülmesini öngören 7527 sayılı yasa, 2 Ağustos 2024’te yürürlüğe girdi.
Yasanın meclisten geçmesi ile birlikte ana muhalefet partisi CHP, AYM’ye başvuru yaparak yasanın iptal edilmesine yönelik iptal başvurusunda bulundu.
Yasanın duyulmasından bugüne kadar, yasanın iptal edilmesi ve uygulanabilir olmadığını vurgulamak için tüm Türkiye’de binlerce eylem, etkinlik ve mitingler düzenlendi.
Bu sokakta yaşayan hayvanlara yönelik rejim, 7 Mayıs 2025’te Anayasa Mahkemesi tarafından da onaylandı. Hukuku ve vicdanı değil, iktidarın nefret siyasetini esas alan AYM, ölümcül bir yasa karşısında milyonlarca insan ve toplumun büyük çoğunluğunun itirazına rağmen yaşamdan yana değil, ölümden yana karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, devletin “hukuk devleti” niteliklerini hiçe saymıştır. Belirlilik, suçta ve cezada kanunilik, cezaların şahsiliği gibi temel ilkeler rafa kaldırılmış; bağımsız olması gereken yargı, iktidarın politikalarını meşrulaştırmakla yetinmiştir.
Bu yasa, bilime, vicdana, kamu yararına ve anayasal ilkelere aykırıdır. Yerel yönetimler ve kamu kurumları yıllardır sorumluluklarını yerine getirmezken, kısırlaştırma, aşılama ve rehabilitasyon çalışmaları için ayrılması gereken kaynaklar nereye harcandığı belirsiz bütçelerde buharlaşırken, çözüm diye sunulan şey yalnızca tecrit ve ölümdür. Yerel yönetimler ve kamu kurumları üzerine düşeni yapmazken, hayvanlar “çözüm” adı altında ölüm kamplarına hapsedilmekte, öldürülmekte veya ölümden beter yaşam koşullarına maruz bırakılmaktadır. Bugün köpekler, algı operasyonlarıyla toplumun düşmanı ilan edilmiş, çocukların güvenliği bahanesiyle nefretin hedefi haline getirilmiştir. Oysa biz biliyoruz ki, çocukların güvenliğini bahane edenler bu ülkede çocuk istismarını aklayan, çocuk işçiliğini görmezden gelenlerdir. Kamusal huzuru tehdit eden, sokak köpekleri değil; hayatı değersizleştiren bu yıkım politikalarıdır.
Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, toplama ve katletme olaylarında ciddi bir artış yaşanmıştır. Niğde’de ölüm çukurlarına atılan köpekler, Erzincan’da anestezi verilerek diri diri gömülenler, Osmaniye’de canlı gömüldüğü halde yaşamak için çırpınan hayvanlar, Altındağ’da ölüm çukuruna atılan hamile köpek, Mamak’ta açlıktan birbirini yemek zorunda bırakılanlar, Ümraniye’de zindanlara hapsedilen, Gebze’de canlı canlı poşetlenip çöpe atılanlar, Osmangazi Belediyesi’nde toplatılıp kayıtsız şekilde öldürülen hayvanlar, Mamak Belediyesi barınağında açlıktan birbirini yemek zorunda bırakılan köpekler, Türkiye’nin dört bir yanında silahla, dirgenle, zehirle, dövülerek ya da açlığa mahkûm edilerek katledilen binlerce hayvan… Bunların hiçbiri “istisna” değil, yasanın doğrudan sonucudur.
Ayrıca Türkiye’nin dört bir yanında İl Hayvan Koruma Kurulları eliyle, Valiliklerin baskısıyla hukuksuz kararlar alınmaktadır:
- Sahiplenilen hayvan sayısına keyfi sınırlar getirilmektedir.
- Yasaklı ırk ya da hasta olduğu iddia edilen hayvanların öldürülmesi için veteriner hekimlere meslek etiğine aykırı baskılar yapılmaktadır.
- Yasa, 2028’e kadar sürece yayılarak uygulanması gerekirken, kapasitesi olmayan barınaklara baskı yoluyla kapasite aşımı dayatılmaktadır.
- Hayvanların yönetmeliğe dahi uygun olmayan alanlara kapatılması için kararlar çıkartılmaya çalışılmaktadır.
İktidarın çıkardığı katliam yasasını uygulamayacağının sözünü ilk günden veren CHP; yasa geçtikten sonra belediyeleri tarafından hızla toplamalara başlayıp hayvanları ölüm kamplarına hapsederek AKP’nin yaşam hakkını hedef alan uygulamayı onaylayan hale getirdi. Hatta yakın zamanda CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yasayı kesin olarak uygulamayacağını söylese de; uygulandığına şahit olduk. CHP’li belediyelerin, verdikleri “yasayı uygulamayacağız” sözünü tutmadığını Mamak ve Osmangazi’de yaşanan katliamlarla, barınaklardaki hayvanların açlığa mahkûm edilmesiyle, sessizlikleriyle ve işbirlikleriyle gördük. Bu sebeple bugün, İzmir’de açlık grevinin üçüncü gününde CHP İzmir İl Başkanlığı önünde bir basın açıklaması yaparak “bu suça ortak olmayın” diyerek siyah çelenk bıraktık.
Hayvanların geleceği ve politik olarak son derece hayati bir mesele, yalnızca maaş kaygısıyla ya da işini kaybetme korkusuyla hareket eden kişilere bırakılamaz. Bu konuda etik, vicdani ve bilimsel temellere dayanan, şeffaf ve denetlenebilir yapılar kurulmalı; süreçler hak savunucularıyla işbirliği içinde yürütülmelidir.
CHP’nin şu an tutuklu olan Cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu da benzer bir şekilde bu yasanın uygulanmayacağını sıkça dile getirmişti. Yaşam hakkı savunucuları olarak kendisine ortak bir mektup yazıp sorunlarımızı yineleyeceğiz.
Bizler, 23 Mayıs 2025 tarihinde İzmir, İstanbul ve Eskişehir’de yaşayan yaşam savunucuları olarak, hayvanların yaşam hakkı için 3 günlük eş zamanlı açlık grevine başladık. Bu grev, yalnızca bir protesto biçimi değil; barınak denen ölüm kamplarında açlıkla, susuzlukla, hastalıkla boğuşan, diri diri gömülen, aç bırakılan can dostlarımızla kurduğumuz bir dayanışma köprüsüdür. Açlığımız onların açlığıdır. Direnişimiz onların sesi, onların nefesidir ve ölüm çığlığıdır.
19 Mart’ta iktidarın hukuksuzluklarına karşı mücadele ateşini fitilleyen; Beyazıt barikatını yıkma iradesini gösteren İstanbul üniversite gençliği şimdi de iktidarın çıkardığı katliam yasasına karşı direnişi büyüterek açlık grevine katılıyor.
Bugün geldiğimiz noktada, hayvanlara uygulanan şiddet, toplama ve katliamlara karşı İzmir ve İstanbul’da açlık grevimizi 6 güne çıkarmaya karar verdik. Açlık grevine Ankara da dahil oldu ve yarın grevin ilk günü olacak. İzmir’de açlık grevimiz Karşıyaka’da devam edecektir.
Bu nedenle iktidar ve tüm muhalefete açık çağrı yaparak; toplumun vicdanını yaralayan ve hayvanların yaşamını doğrudan hedef alan bu yasa ve uygulamalarından vazgeçmeleri için taleplerimizi sunuyoruz:
Taleplerimiz:
1- “Katliam Yasası” derhal geri çekilmeli, hayvanların yaşam ve özgürlük haklarını güvenceye alan yeni bir yasa oluşturulmalı. Yeni yasada 5199 sayılı kanunun 6. maddesindeki “kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat” ilkesi korunmalı. Hayvan hakları anayasal güvence altına alınmalı.
2- Ölüm kampı barınaklar derhal hayvan hastanesine dönüştürülmeli. Kırdan kente kısırlaştırma seferberliği başlatılması için tüm il ve ilçelerde kısırlaştırma ve ilkyardım üniteleri oluşturulmalı.
3- Toplamalar derhal durdurulmalı. Hayvanlar için tedavi merkezine dönüşene kadar tüm barınaklarda şeffaf yönetime geçilmeli; gönüllülerle ortak protokoller imzalanmalı. Barınaklar 7/24 halkın ziyaretine açık olmalı; hayvanların haklarına yönelik ihlallerin tespit edilebilmesi için her bölümün net şekilde gözlenebildiği kamera sistemine geçilmeli. Çalıştığı kurumda bulunmayan ama çağrıldığında gelen “icapçı veteriner hekim” uygulaması tamamen kalkmalı, her il ve ilçede 7/24 çalışan veteriner hekim ve teknik kadro sağlanmalı. Özellikle “muhalefet” partileri belediyelerinden bu konuda açık beyan ve somut adımlar talep ediyoruz.
4- “Pet” olarak kategorize edilerek bir meta gibi alınıp satılabilen tüm hayvanların üretim ve satışı yasaklanmalı, yasağa aykırı hareket ederek suç işleyenlere caydırıcı ceza uygulanmalı.
5- Hayvana şiddete caydırıcı cezalar getirilmeli ve hayvana şiddeti kurumsal hale getiren belediyeler de bu kapsama alınmalı.
6- Toplum huzuru ile barışını bozacak şekilde hayvanları hedef haline getirip, hayvanlara ve hayvan hakkı savunucularına yönelik şiddeti ve öldürmeyi aşılayan, güzelleyen yazılı ve sözlü medya şirketlerine ve sorumlularına caydırıcı idari para cezaları getirilmeli, Güvenli Sokaklar Derneği ve benzer hayvan düşmanı oluşumlar kapatılmalı, yöneticileri yargılanmalı.
Bu nedenle herkesi, tüm yaşam hakkı savunucularını, kadın, kuir, çocuk hakkı savunucularını, engelli hakkı savunucularını, çevre hareketi aktivistlerini, sivil toplum kuruluşlarını, dernekleri, devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri, anarşistleri, adalet için mücadele eden ve etmek isteyen herkesi bu adaletsizliğe karşı ses çıkarmaya, bu katliam yasasına karşı direnme hakkını kullanmaya çağırıyoruz. Sokaklarımızı, yemeğimizi, acımızı, mutluluğumuzu, sevgimizi, evimizi paylaştığımız dostlarımızın ölüme gönderilmesine seyirci kalmayacağız. Biz bu suça ortak olmayacağız!
Bu taleplerimiz karşılanmadığı takdirde bizler durmayacağız, hayvanlara yönelik işlenen suçları her seferinde ifşa etmeye ve uygulayanların karşısında olmaya devam edeceğiz.
Sokaktaki hayvanlar yalnız değildir!