25 Kasım – Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü
1960 yılının 25 Kasım’ında Dominik Cumhuristamı’nda Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden üç kız kardeş – Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal – rejim tarafından vahşice katledildi. “Kelebekler” lakaplı bu cesur kadınlar, özgürlük ve adalet için bedel ödediler. Birleşmiş Milletler, 1999 yılında bu tarihi “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” ilan etti. O günden beri her 25 Kasım, hem bir yas günü hem de yeniden ayağa kalkma çağrısıdır.
Türkiye’de durum hâlâ alarm verici.
2024’ün ilk on ayında en az 345 kadın erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetti. Bu sayı, yalnızca medyaya yansıyan, resmi olarak doğrulanabilen vakalar. Kayıt dışı kalanlar, “intihar” süsü verilenler, “kaza” denilenler hesaba katılmıyor bile. Şiddetin en yaygın biçimi hâlâ ev içi şiddet; faillerin büyük çoğunluğu kadınların en yakınındaki erkekler: eş, eski eş, sevgili, baba, kardeş…
Şiddet sadece fiziksel değildir.
Ekonomik şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet, dijital şiddet, ısrarlı takip… Kadınlar hayatlarının her alanında tehdit altında. “Ama çok seviyordum”, “kıskandım”, “sinirlendim” gibi bahaneler, erkek şiddetinin en sık kullandığı kalkanlar hâline geldi. Bu bahaneler, yıllardır aynı cümlelerle mahkeme salonlarında, sokak ortasında, mesaj kutularında tekrarlanıyor.
Peki çözüm nerede?
- İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmekle başlamadık, ama o kararla çok şey kaybettik. Tekrar imza atmak yetmez; etkili uygulama mekanizmaları kurmak zorundayız.
- 6284 sayılı Kanun’un tartışmaya açılmasına izin vermemeliyiz. Koruma kararlarının hızlı ve etkin verilmesi, takip sistemlerinin güçlendirilmesi hayati.
- Eğitim şart. Okullarda, iş yerlerinde, medyada eşitlik ve şiddetsiz iletişim kültürü yaygınlaştırılmalı. Erkek çocuklar “erkeklik” dayatmasından, kız çocuklar “itaat” dayatmasından kurtarılmalı.
- Sığınmaevi sayısı hâlâ yetersiz. Bir kadın “Gidecek yerim yok” dediğinde devlet ona kapı açmalı, değil kapı kapatmalı.
- Yargı süreçleri hızlanmalı, “iyi hal” ve “haksız tahrik” indirimleri kaldırılmalı. Ceza, caydırıcı olmalı ki bir daha kimse “öldürürüm yine” diyebilesin.
Ama en önemlisi: Sessiz kalmamalıyız.
Her “Nerede bu devlet?” sorusu, aslında bizim de sorumlu olduğumuzun göstergesi. Komşumuz ağlarken kapımızı çalan, iş yerinde tacize uğrayan arkadaşımız konuşmak istediğinde dinleyen, sokakta bir kadın takip edildiğinde durup soran bizleriz toplum. Şiddet, karanlık bir odada büyür; ışığı açanlarsa yine bizleriz.
25 Kasım’da turuncu giyelim, meydanlara çıkalım, sosyal medyada sesimizi yükseltelim ama asıl 364 gün boyunca susmayalım. Çünkü bir kadının hayatı, bir günle sınırlı değil.
Kelebekler ölmedi.
Onların kanat sesleri hâlâ kulaklarımızda.
Yeter ki biz uçmalarına izin verelim.
Şiddete uğrayan ya da tehdit edilen kadınlar için:
Alo 183 Sosyal Destek Hattı
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Kadın Dayanışma Vakfı
Ve en yakın polis/karakol – 112 Acil Çağrı
Hiçbir kadın yalnız değildir.
Yeter ki el uzatalım.













