Bugün konuşmamız gereken şey çok basit: kanunlar masanın üstüne kondu, sirenler çalmıyor. 7552 sayılı İklim Kanunu ile “ne yapacağız?” sorusu teknik ekiplerin panosunda ya da finans raporlarında görünür oldu — ama esas belirleyici olan soru şu: İnsan olarak bu dönüşüme hazır mıyız? Eğer yanıtınız “evet” değilse, şirketiniz sadece yasal yükümlülükleri değil itibar, pazar payı ve uzun vadeli sürdürülebilirliği de kaybetme riskiyle karşı karşıya.
İlk paragrafta net konuşalım: iklim politikası artık sadece çevre mühendislerinin işi değil. Bu, yönetimin, İK’nın, bordro listelerinin ve en küçük özlük dosyasının işi. Çünkü kanun sadece “daha az karbon” demiyor — aynı zamanda “kayıt tut, eğitimi belgele, raporla, hesap ver” diyor. Ve maalesef pek çok işletmenin özlük dosyasında, eğitim kayıtlarında veya iş tanımlarında bu yeni gerçeklikle ilgili tek bir imza bile yok.
Neden bu kadar acil? Çünkü dönüşüm para meselesi kadar hukuk ve insan meselesi. İyi tasarlanmış bir insan kaynağı stratejisi, şirketinizi sadece cezadan kurtarmaz; rekabet avantajı sağlar. Yeşil yeteneklere yatırım yapan firmalar tedarik zincirlerinde öncelik kazanır, yatırımcılara güven verir ve yeni pazarlarda elini güçlendirir. Tam tersi hareket edenler ise mahkeme masalarında, denetim raporlarında veya pazar kaybında bulur kendini.
Peki ne yapmalı? İşte somut ve uygulanabilir 5 madde:
- Pozisyonları yeniden yazın — “karbon” bir rol değil, kurumsal bir yetkinlik olmalı. Karbon yöneticisi, ESG sorumlusu gibi roller elbette önemli; ama asıl gerekli olan, tüm birimlerde “iklim bilinci” taşıyan iş tanımlarıdır. Mavi yaka da dahil, her pozisyonun günlük süreçlerine entegre edilmiş çevresel sorumlulukları olmalı.
- Eğitimi belgeleyin, belgeyi dosyalayın, dosyayı denetleyin. Reskilling ve upskilling atölyeleri düzenlemek yeterli değil; kim ne eğitim aldı, hangi tarihte, hangi içerikle — bunlar özlük dosyasında olmalı. Denetim geldiğinde “biz anlattık” ifadesi belgeye dökülmemişse hukuki savunma zayıftır.
- Performans sistemlerine çevresel KPI’lar ekleyin. İnsan kaynakları artık sadece performansı değil, sürdürülebilirliği de ödüllendirmeli. Lojistik için yakıt tüketimi hedefleri, üretim için atık azaltımı KPI’ları somut, ölçülebilir ve ödüllendirilebilir olmalı.
- Yeniden yapılandırma varsa süreç hukuki ve etik olmalı. Yeşil dönüşüm bazı pozisyonları değiştirebilir; ancak eğitim ve yerlerine teklif etme adımları atılmadan yapılan çıkarma hem iş hukuku riskini artırır hem de kurum içi özgüveni yok eder.
- Dijital altyapıya yatırım yapın — veri, gerçeğin yeni para birimi. Emisyon ölçümü ve raporlama için güvenilir veri gerekir. Burada dijital dönüşüm uzmanlarının (siber güvenlik ve veri yönetimi dahil) sesi çok kritik olacak. Verinin doğruluğu yoksa raporun hiç kıymeti yoktur.
Eleştirmek kolaydır; çözüm üretmek zor. Türkiye’de yeni torba yasalar gündemdeyken, pek çok kurum “mali düzenlemeler” ile meşgul oluyor — fakat mali düzenlemeler çevresel uyumu hızlandırmayacak. Tam tersine, kısa vadeli mali kaygılar yeşil yatırımları geciktirebilir. Bu yüzden liderler şu zihniyeti benimsemeli: İklim uyumu bir maliyet değil, uzun vadeli riskten korunma ve fırsat yaratma stratejisidir.
Son olarak, seminerler ve paneller söyleşiden öteye gitmeli. Katılımcılara sadece “bilgi” değil, aynı zamanda “araç” verilmeli: güncellenmiş özlük dosyası şablonları, eğitim kayıt form örnekleri, departman bazlı KPI şablonları ve kriz yönetimi senaryoları. Bir sunumun ötesinde, uygulamaya geçirilebilir check-list’ler paylaşılmalı.
Çarpıcı bir son cümleyle de bitireyim;
Kanunlar gelir, kağıtlar dolu olur; asıl mesele insanlara yatırım yapıp onları bu dönüşümün öznesi yapabilmek. İşte o zaman “yeşil dönüşüm” rakamlardan, raporlardan ve sloganlardan çıkar; şirketinizin DNA’sına işler.













