Bilgi En Büyük Servettir
Bilginin olmadığı toplumlarda toplumlar gelişemez. Toplumları oluşturan kitleler bilgisizlikten kendi sorunlarını ve sorunlarından kurtulmanın köklü yolunu bulamaz.
Toplumu yönetenlerse yalanlarla, algılarla toplumu istediği gibi etkisi altına alır ve yönetmeye devam eder. Yönetenlerin kendi çıkarları gereği toplumun gelişmesini bilgi sahibi olmasını hiçbir zaman istemez.
Toplumu yönetenler bilirler ki; toplum bilinçlendikçe kendi çıkarları için haklarını aramak, daha iyi bir yaşam koşuluna sahip olmak nedeniyle mücadeleye, başkaldırıya başlar.
Toplum biranda bilinçlenmez toplum içinde bilgi sahibi olan aydınlar uzun soluklu mücadeleye başlar. Toplumu bilinçlendirmek isteyen aydınların ellerinde sihirli değnek yoktur. Bu anlamda kitleleri hemen bilinçlendirmek kolay değildir.
Aydınlar bir yandan topluma hak mücadelesini anlatırken, aynı zamanda yönetenlerin çeşitli baskılarıyla karşılaşır. Yönetenler kendi iktidarlarının sürmesi için hak mücadelesi verenleri susturmaya yönelir. Bir yandan da kitleleri hak mücadelesi verenlere karşı yalanlarıyla “Bunlar Vatan Haini, Terörist” Ya da dini argümanlar kullanarak “Bunlar Din Düşmanı” söylemleriyle algılarını sürdürürler.
Hak Verilmez Alınır
Tarih boyunca toplumlar incelendiğinde hiçbir zaman yönetenler durup dururken, yönetilenlere bu sizin hakkınız diye haklarını vermemiştir. Hak ancak mücadeleler sonucu alınır. Kitleler bilinçlendikçe kendi hakları için mücadeleye başladığı zaman haklarını elde edebilirler. Yönetenlerse kitlelerin haklarını kendi çıkarları gereği vermemek için baskıları artırır. Böylece yönetenlerle yönetilenler arasında mücadele keskinleşir.
Ülkemizde Durum
Ülkemizdeki sorunları daha iyi anlatabilmek için iki yazardan alıntı başlayım.
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Kurumlar Sosyolojisi Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Özkan şunları söylüyor:
“Toplumların sürdürülebilir bir şekilde gelişebilmesi, sağlıklı sosyal yapılar ve kültürel değerlerin korunmasına bağlıdır. Ancak günümüz dünyasında toplumsal yapılarda meydana gelen büyük değişiklikler, sosyal çürümeyi beraberinde getirmiştir. Sosyal çürüme, sadece bireysel davranışların bozulmasıyla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda toplumun temellerini oluşturan kültürel değerlerin aşındığı, adaletin zayıfladığı ve insan haklarının ihlal edildiği bir süreci ifade eder. Özellikle son yıllarda, aile yapılarındaki değişim, ekonomik eşitsizlikler, eğitimdeki eksiklikler ve medyanın toplum üzerindeki etkisi, sosyal çürümenin giderek derinleşmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda, sosyal çürüme yalnızca suç oranlarının artmasına yol açmakla kalmayıp, toplumsal refah seviyesinin düşmesine, gençlerin ideolojik ve kültürel açıdan eksik bir eğitim almasına, hatta psikolojik sağlık sorunlarının artmasına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra, toplumsal değerlerin yozlaşması, sadece bireysel suçları değil, aynı zamanda toplumsal sağlığı tehdit eden bir hastalığa dönüşmektedir. Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Özkan’ın yazısının detayı için link ektedir.”
https://gzt.adu.edu.tr/haber/toplumun-gelecegini-tehdit-eden-kriz-sosyal-curume-11445
Yazar Halis Gönül ise Evrim Ağacı makalesinde şöyle diyor:
“Toplumsal Kutuplaşma: Siyasi, ideolojik ve kültürel farklılıklar, bir arada yaşama kültürünü zayıflatıyor. İnsanlar, “biz” ve “ötekiler” şeklinde keskin çizgilere ayrılıyor. Bu durum, empatiyi ve karşılıklı anlayışı ciddi şekilde engelliyor.
* Güven Kaybı: Kamu kurumlarına, yargı sistemine ve hatta birbirlerine olan güvenin azalması, toplumsal bağları zayıflatıyor. Güvensizlik, kişisel ilişkilerden ekonomik faaliyetlere kadar her alanda kendini gösteriyor.
* Ahlaki Değerlerin Aşınması: Dürüstlük, adalet ve dayanışma gibi temel ahlaki değerler, pragmatist ve bireyci yaklaşımların gölgesinde kalabiliyor. “Kurtlar sofrası” metaforu, bu durumu anlatmak için sıkça kullanılıyor.
* Liyakatin Önemsizleşmesi: Kamusal ve özel sektörde atamalarda liyakat yerine kayırmacılığın ön plana çıkması, kurumsal verimliliği düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumda adaletsizlik algısını güçlendiriyor. Hoşgörüsüzlük ve Şiddet: Farklılıklara tahammülsüzlük, sözlü ve fiziksel şiddetin yaygınlaşmasına zemin hazırlıyor. Sadece fikir ayrılıklarında değil, günlük hayatın sıradan anlarında bile gerginlik ve öfke patlamaları görülebiliyor.” Yazarın konuyla ilgili yazısı linktedir.”
https://evrimagaci.org/blog/turkiyede-sosyal-curume-yuzeydeki-catlaklar-ve-derindeki-kokler
Yazının başında belirttiğim gibi Bilgi En Büyük Servettir.
Toplum bilinçlendiği oranda araştırır, sorgulamaya başlar.
Sorgulayan toplum çürümeden kurtulmak, kendi hakları uğruna daha iyi bir yaşam için yeni bir örgütlenme modeli geliştirir.
Yeni bir örgütlenme modeli geliştiren toplumlar kendi aydınlıklarını, kendi yaşam modellerini oluştururlar.