(Basılmış oyun metinlerime Okday Korunan www.kitapyurdu.com adresinden ulaşabilirsiniz.)
Tiyatro iç dünyamızın yansıması olmalıdır…
Tiyatro gelenekçidir. Gelişimi de çok zor olmuştur. Dili, biçimi, tekrar üzerine kurulu olarak küçük adımlarla günümüze gelmiştir. Bugün bile yeni bir soru sorsanız yanıtını Antik Yunanda arayacak bin kişinin duvarı ve ezber cevabı içinde kendinizi sınırlanmış bulursunuz.
Çok fazla ezber yaptık. Bugün pek çoğuna karşıyım.
Ben aldığım eğitim ve öğrenim gereği gelenekten, hatta bakış noktam gereği coğrafi bölgesellikten daha da ileri gideyim geleneksellikten beslensem de, “gelenek ve geleneksel tekrarı olan ” her şeye bir şekilde karşıyım…
Bunun yanında malumatfuruş, ezberci, taklitçi, nabza şerbet vererek “hap yap, para kap” anlayışında ucuzluklara da felsefem gereği kökten karşı oldum. Bu yaklaşımları uzak durulması gereken tehdit ve tehlike listemin başına yazdım.
Çağın dilini, estetiğini arıyorum.
Zamanın dilini ayna yapmayı, çağın dili ile konuşmayı arıyorum. Yaşamın tanığı olmayı önemsiyorum… Hedeflediğim dil sanatın dilidir. Sanatlı olanı arayan, bulduğunda çevreleyen, ölçülendiren, sorgulayan, somut örneklerini sunan belirleyici ve iz bırakan bu dil tabiatı gereği anarşist bir dil olacaktır… Anlaşma üzerine kurulu değil, özgünlük üzerinden kurgulanmış yeni bir dilden söz ediyorum. Aşınmaya açık ama günü yansıtacak kadar gerçekçi… Geleceğe kalmayı hedefleyici olacak kadar da heyecan dolu bir dil…
Samimiyetsizlikten de çok sıkıldım. Tiyatro yaşamın tanığıdır.
Benim için tiyatro yenilikçi bir eylem sanatıdır. Sözü vardır. Derdi çözüm göstermek değildir… Tiyatro söyler, bildiğini samimiyetle kıvırmadan bir dil bulur söyler… Ayna tutar. Gösterir… Düşündürür… Yol kazasını önleyen trafik işaret levhası gibidir… Çok özel, uyarıcı kültürel değere sahiptir. Söylemi kıymetlidir, samimi, cesaretli olmalıdır… Sosyal dönüşüm seçim, eylem, sonuç, aklın basiretin kendini var edişindeki kudrete bağlı olarak şekillenecektir…
Sanat disiplinleri devrimcidir.
Gelişime, değişime, insani olana inanırım… Erdemlere güvenirim. Bu insanın tabiatını, eksiklerini bilmediğimden değil, onun potansiyelini bilmekten, insana olan yüksek krediden kaynaklıdır. Sözcüklere, sözcüklerin gücüne, ana dile, felsefenin diline inanırım. Bu yolculukta ilk adım devrimci olmaktan geçer… Sanat devrimcidir, tiyatro bu eylemin retoriğidir. Sıradanlıkları, “kes – kopyala – yapıştır” mantığını asla kabul etmez. Konfeksiyon işçiliğini sevmez, terzi işi bir üretimi arar önemser… Zaman ve emek ister.
Tiyatro şiirsel cesaretli bir yolculuktur.
Yazar, iç dünyasını temel alarak yazmalıdır. Tiyatro iç dünyamızın yansıması olmalıdır… Bu cümle benim yol pusulamdır. Bu yolda her eylem yaratıcı ve seyirci için ufuk açıcı olacaktır. Yazar birikiminden, kristalize ettiği düşüncelerinden, yaşamından süzülen bir meyve tabağı sunar… İçinde tatlar, renkler ve görüntüler vardır… Bu büyük bir cesarettir. Bu cesaret anlam ile anlam yaratan sembollerin yolundan yürünecek dramatik, ayrıntı içeren, çelişkileri gösteren, şiirsel cesaretli bir yolculuktur… Yazar örtüyü kaldırır ve altında bir tiyatro metni kendini gösterir. Sahneye taşınması gereken budur…
Tiyatro uzun ve hikayeli cesur şiirdir… İmgelerin dili ile yazılarak gelişir…
Yaratıcı oyun metinleri tezlerini paylaşmaya çalışıyor. Tiyatro etik karşısında insanlık ve yeni dünya düzeni odaklı oluşumun içinde kendi dilini arıyor.
Tiyatroda karakter yazma dönemi artık bitmiştir ya da bitmelidir. Psikolojik tahlil romana ait dönemsel bir dildir. Tiyatro naturalist, “doğal olanı eyleyen, arayan” bir eylem sanatı değildir. Aslında kullandığı malzeme gereği etkilenme ve zorlamalar dışında böyle bir arayış içinde de olmamıştır…
İki dünya savaşı üstüne teknolojik gelişmelerle yeniden şekillenen dünya düzeneğinin laboratuvarında sınavdayız… Henüz yolun başındayız ve ders çıkarmış gibi de değiliz… Günün sorunu birey ve onun gündelik psikolojisi değil, etik karşısında insanlık ve yeni dünya düzeni odaklıdır… Bu şemsiyenin altından bireye bakmalıyız. Tiyatro işte o zaman gerçekten daha gerçek bir hakikat arayışına dönüşür… Sistem sorgulamasına yönelir. Yarını kurgulayanlara ışık olmayı dener…
Tiyatro gelişmiş sezginin eseridir.
Bilgi, deney yol göstericidir ama tiyatronun özü oyundur. Oyun düşüncenin tetiklediği bilgi ve deneyden beslenmesi gereken bir eylem sanatıdır. Akıl kadar da ruhtur… Gelişmiş sezginin, basiretli eseridir.
İlk nefes ile oyun başlar.
Tiyatro yalnız olmadığınızı size hep en samimi şekilde hatırlatacaktır… Işıklar sönüp sahne aydınlandığında koltuklarınızda sihirli bir gücün varlığını duyumsarsınız. İlk nefes ile oyun başlar… Bu seyirci ve oyuncunun ortak nefesidir… Daha etkin ve kapsayıcı, ibadet gibi ruhu saran, yüksek algı, ilgi, odak gerektiren bir başka ritüel düşünemiyorum…
Benim tiyatro mesaimi bu noktadan ve aykırı bir mantıkla okumanızı dilerim.