Bir düşün:
Henüz hayallerini tam kuramamış, kendine meslek bile seçememiş bir gençsin…
Ama dünyadan beklenen şu:
“Hem iklim krizini çöz, hem türlerin yok oluşunu durdur, hem de bozduğumuz sistemi onar.”
Biz buna süslü bir ad veriyoruz artık: “Son Kuşak.”
Çünkü bilim insanları yıllardır uyarıyor:
Doğa, insanın bencilce işlediği bütün suçların bedelini artık sessizce değil, açık açık ödetiyor.
Peki bu yük kimin omzunda?
Daha çocukluğunu bile tam yaşayamayan kuşağın.
## Bir Kuşağın Kulağına Fısıldanan Cümle: “Sizden Öncekiler Dünyayı Böyle Bıraktı…”
Bugünün gençleri dünyaya gözlerini açtıklarında:
– Kutup ayılarının eriyen buzullarla birlikte yok olduğunu,
– Ormanların “rant” adı verilen bir kelimeye kurban gittiğini,
– Denizin ortasında yüzen plastik adalarını,
– Yazın ortasında seli, kışın ortasında orman yangınlarını
haber bültenlerinden değil, bizzat kendi hayatlarından öğreniyorlar.
Onlara şöyle deniyor aslında:
“Biz tükettik, siz toparlayın.”
Bu ne büyük haksızlık, farkında mıyız?
## Son Kuşak Olmak: Hem Öfkeli Hem Yorgun
Şimdiki gençlere dikkat et:
– Bir kısmı iklim grevlerine katılıyor, pankartlar taşıyor.
– Bir kısmı sosyal medyada sesini duyurmaya çalışıyor.
– Bir kısmı da içten içe şöyle düşünüyor:
“Ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki?”
Bir tarafta mücadele eden, direnmeye çalışan bir gençlik,
diğer tarafta umudunu kaybetmiş, “Zaten her şey çok geç” diyen bir umutsuzluk var.
“Son Kuşak” diye adlandırılan bu nesil:
– Hem kendisinden önceki nesillerin hatalarının bedelini ödüyor,
– Hem de gelecek kuşakların yaşayabileceği bir dünya kalması için çabalıyor.
Yani geçmişin borcunu, geleceğin umudunu aynı anda sırtlanıyorlar.
Bundan daha ağır bir sorumluluk olabilir mi?
## Sadece İklim Değil, Ruh Hali de Krizde
Dikkat ediyor musun, son yıllarda gençler arasında:
– Kaygı bozuklukları,
– Gelecek korkusu,
– “İklim anksiyetesi” denen yeni bir ruh hali git gide artıyor.
Çünkü düşün:
Önündeki 30 yılı planlamak istiyorsun ama aklına takılan ilk soru şu:
“Ben 30 yıl sonra hâlâ nefes alabileceğim bir şehirde yaşayabilecek miyim?”
Bu soruyu sormak bile yorucu.
Bir kuşak, daha üniversite tercihini yaparken bile gezegenin geleceğini düşünmek zorunda kalıyor.
Bu, sadece çevresel değil, çok derin bir psikolojik baskı.
## Peki Suçlu Sadece “Sistem” mi?
Kolay olan şu cümleyi kurmak aslında:
“Suçlu sistem, kapitalizm, büyük şirketler…”
Evet, sistemin payı büyük.
Ama iş sadece “suçlu bulup rahatlamaya” gelince, orada biraz durmak gerekiyor.
Çünkü:
– Her ağaç kesildiğinde hiç ses çıkarmayan biz değil miyiz?
– “Bir AVM daha, bir site daha” diye sevinip alkışlayan da biz değil miyiz?
– Tüketmeyi, gösterişi, konforu “mutluluk” diye paketleyip çocuklara sunan yine biz değil miyiz?
Sonra dönüp gençlere “Çevreye duyarlı olun, doğayı koruyun” diyoruz.
Onlar da haklı olarak soruyor:
“Peki siz neredeydiniz?”
## Gençlerin Omzundan Şu Yükü Almak Zorundayız
“Son Kuşak” ifadesi bile başlı başına kaygı üreten, ağır bir tanım.
Bir kuşağa daha doğarken şu mesaj veriliyor sanki:
– “Belki de siz, bu gezegenin son şansı ya da son tanıklarısınız.”
Oysa bu iş, yalnızca gençlerin:
– Aktivizm çabalarına,
– Sosyal medyada attıkları mesajlara,
– Okul önlerinde tuttukları nöbetlere
bırakılacak kadar basit değil.
Biz yetişkinler:
– Oy kullanırken,
– Alışveriş yaparken,
– Politika belirlenirken,
– Yerel yönetimlerden bir şeyler talep ederken
daha cesur, daha bilinçli, daha ısrarcı olmazsak,
o “son kuşak” sadece gençlerin değil, hepimizin ortak unvanı olacak.
## Hep Beraber Değiştirmeden “Son” Kelimesi Üzerimize Kalacak
İşin acı tarafı şu:
Bugün “Son Kuşak” diye adlandırdığımız gençler, aslında hiçbir şeyin sonu olmak istemiyor.
Onlar:
– Daha çok konser görmek,
– Daha fazla şehir keşfetmek,
– Çocuk sahibi olursa onun için yeşil bir park bulmak,
– Yaz akşamları hâlâ serin rüzgâr esen bir mahallede yürümek istiyor sadece.
Yani bir kuşağın en büyük hayali aslında çok mütevazı:
“Sadece yaşanabilir bir dünya…”
Bunu bile çok gören bir düzenin içinde yaşıyoruz.
## Son Söz: Son Kuşak Değil, Dönüm Noktası Kuşağı Olsunlar
Bu kuşağa sürekli “Son” kelimesiyle hitap etmek yerine, belki de şöyle demek gerekiyor:
– Dönüm noktası kuşağı,
– Uyanış kuşağı,
– Hesap soran kuşak.
Çünkü son olup olmayacaklarına biz karar vereceğiz.
Bugün atacağımız her küçük adım;
bir ağacı savunmak, bir dereyi kirletmemek, gereksiz tüketimden vazgeçmek,
sandığa giderken doğayı gerçekten önemseyen insanları seçmek…
Bunların hepsi, “son” kelimesini tarihten silmek için atılmış küçük ama anlamlı adımlar.
Belki de en çok şunu söylememiz gerekiyor:
– “Bu yükü tek başınıza taşımak zorunda değilsiniz.
– Bu gezegen, sizden önceki nesillerin mülkü değildi;
– sizden sonraki nesillerin de kaderi olmayacak.
– Bu dünya, hepimizin ortak evi ve biz, sonunda bunu hatırlıyoruz.”
Dilerim ki, “Son Kuşak” dediğimiz bu gençler,
bir gün dönüp bize şöyle diyebilsin:
– “İyi ki vazgeçmediniz.
– İyi ki bütün ağırlığı bizim omzumuza bırakmadınız.
İyi ki birlikte değiştirdik.”
Çünkü en güzel gelecek, tek bir kuşağın değil,
bütün kuşakların el ele verip yazdığı gelecektir.












