Merhaba! Sizleri çok özledim.
Uzun bir aradan sonra yeniden yazmaya dönmüş olmak benim için sevindirici; umarım bu yayın sezonu bizim için güzel ve verimli geçer.
Bu yazıda, empatiyle kurulan sohbetlerin kadın-erkek ilişkilerinde samimiyet ve güveni nasıl güçlendirdiğini keşfedeceğiz. Karşımızdakinin hislerini anlamaya çalışma niyeti, dinlemeyi hatırlatma ve birlikte hareket etmenin yollarını adım adım inceleyeceğiz. Empati, sadece içten bir söz ya da iyi niyet değildir; duygusal bir inkârı kıran, iletişimi akış içinde tutan bir tavırdır. Bu nedenle bugün, bu tavrın nasıl daha samimi ve içten bir sohbet kurmamıza yardımcı olduğunu konuşacağız.
Bir sohbetin en güzel yanı, kurduğunuz o ince ritimdir. Kahve fincanının terasın serinliğine kattığı sıcaklıkta, sorular ve cevaplar arasında gezinen bir akış oluşur. Empati, bu akışın kendisi değildir; onu yönlendiren ve hızını belirleyen bir etkidir. Karşımızdaki kişi konuşurken söylediklerinden çok, hissettiklerini duymamızı ister; bize eşlik etmesini, yanımızda durmasını talep eder. Ancak empatiyi yanlış kullanmak da kolaydır. “Seni anlıyorum” demek çoğu zaman, karşı tarafı ikna etmek ya da kendi bakışımızı ön plana çıkarmak için observed yani gözlemek olabilir. Benzer bir deneyimi paylaşmak ise genelde daha yapıcıdır; çünkü dinlediğinizi ve anladığınızı hissettirir.
Empati ile ilgili sık karşılaşılan yanılgılardan biri, duyguları paylaşmanın zorunluluk hâline gelmesidir. Kadın-erkek ilişkilerinde bu, kimi zaman yanlış anlaşılmalara yol açar. Bir taraf duygusal olarak yük altında hissedebilir: Sanki duygularını ifade etmek o anki problemi tek başına çözme sorumluluğunu taşıyor. Oysa empati, duyguları onaylamakla başlar; sonra birlikte nasıl hareket edeceğimize karar veririz. Karşınızdakine, “Bu duygunun bu an için geçerli olduğunu anlıyorum” demek kadar, “Bu konuyu birlikte aşmak için nasıl bir yol izleyebiliriz?” sorusunu sormak da önemlidir.
Bu noktada cinsiyet farklarını, kırmızı çizgilerimizi ve sınırlarımızı konuşmamız gerekir. Kadın ya da erkek olmak, empatiyi farklı biçimde ifade etmekten ibaret değildir. Birimiz duyguları daha sessiz, diğerimiz sözlerle daha doğrudan ifade edebilir. Bunlar zararlı genellemeler değildir; sadece iletişimin kendisi farklı eksenlerde hareket edebilir. Siparişler ya da çözümler içinde kaybolmadan, önce ne hissettiğimizi ve neye ihtiyacımız olduğunu netleştirmek gerekir. “Şu an bu konuyu benimle konuşmak ister misin? Ne hissediyorsun?” gibi basit sorular, sohbetin tonunu yükseltir ve birbirimize olan güveni güçlendirir.
Peki empati nedir hayatın içinden? Sadece karşıdakinin söylediklerini tekrarlamak değildir; onların dünyasında geçerli olan gerçekliği kurmak, kendi yargılarımızı devreden çıkarıp onların deneyimini anlamaya çalışmaktır. Bu bazen kendimizi savunmak yerine savunmasız kalabilmek anlamına gelir. Bir ilişkide en zor anlar, savunmaya geçtiğimiz anlardır. Oysa savunmayı bir kenara bırakıp, “Bu benim için de zor bir durumdu; sen ne hissettin?” diye sorduğumuzda, karşımızdaki kişi kendini daha güvende hisseder ve diyalog derinleşir. Bu süreçte dilimizin incelikli olması gerekir: yargılayıcı değil, merhametli; kızdıran bir iddia yerine, kendi deneyimimizi içtenlikle paylaşan bir yaklaşım.
Demem o ki, empati sihirli bir formül değildir; ama iyiye giden her yolun temel taşıdır. Bu taşı döşerken bazı pratik adımlar da işimizi kolaylaştırır:
– Dinlemek için sözünüzü kestiğiniz anları azaltın; karşınızdakiyle göz teması kurun, beden dilinizi açık tutun.
– Karşınızdaki kişinin söylediklerini kendi kelimelerinizle tekrarlayın: “Yani şu an şunu mu demek istedin?” Bu, anladığınızı ve gerçekten dinlediğinizi gösterir.
– Duygusal farkındalık geliştirmek için sorular sorun: “Bu durumda hangi ihtiyacı karşılamak istiyorsun?” gibi ifadeler, karşı tarafın ihtiyacını netleştirmeye yardımcı olur.
– Zaman zaman duyguları onaylayıp, birlikte nasıl hareket edeceğimize karar vermek için küçük adımlar planlayın.
– Hemen çözüm üretme çabası yerine, anlamaya ve birlikte hareket etmeye odaklanın; gerektiğinde profesyonel destek almaktan çekinmeyin.
İlişkilerde sabır da bir sınırı vardır. Empati, her zaman karşı tarafın duygularını onaylamakla sınırlı değildir; zaman zaman birbirimizin sınırlarını ve kendi ihtiyaçlarımızı savunmakla da ilgilidir. Bu süreçte eşitlik ve karşılıklı saygı ön planda olmalı. Anlamaya çalışmak, ardından birlikte hareket etmek en isabetli yoldur. Deneyimlemektense anlamamak, sabrı tüketir; anlamak ise bir çaba gerektirir ve bu çaba karşıdakine değer verildiğinin göstergesidir.
Kültürel ve kuşak farklılıkları da empati dinamiklerini etkiler. Birisi özgürleşmeyi isterken diğeri güvenli bir liman arayışı içinde olabilir. Bu farklar bir çatışma değil, karşılıklı öğrenme fırsatı olabilir. Önemli olan, bu farkları dilimize nazikçe ve güvenli bir zeminde konuşabilmektir. Sorulan sorular, paylaşılan deneyimler ve karşılıklı sorumluluklar, ilişkide daha derin bir bağ kurar. Zaman zaman profesyonel yardım almak da son derece normaldir; bazen üçüncü bir göz, bizi kendi öykülerimize yeniden bakmaya çağırır.
Son söz olarak: empati, kadın-erkek ilişkilerinde bir yarış değildir; bir sohbetin ritmidir. Kimin daha çok acı çektiği ya da kimin problemi daha haklıdır sorusu kapsayıcı değildir. Önemli olan, birbirimizi insan olarak görmek ve duygularımızı bastırmak yerine onları güvenli bir odada konuşabilmektir. Bu odada sıradan günler, çaylar, kahkahalar ve bazen sessizlik bile yan yana durur. Ve o sessizlik bile, karşı tarafa “beni anlıyorsun” dedirtecek kadar güçlü olabilir.
Gelin bugün bir adım atalım: karşı tarafın duygularını dinlemeye, kendi duygularımızı açıkça ifade etmeye ve birlikte hareket etmek için küçük, somut adımlar atmaya. Birlikte daha nazik ve daha güçlü bir iletişim kurabiliriz. Çünkü empati, sadece “ne dedin” ya da “ne hissettin” sorusunun ötesine geçer; “beni nasıl daha iyi anlayabilirsin?” sorusunu da içerir. Ve bu, ilişkileri hem daha güvenli hem de daha samimi kılar.
Marcus Aurelius derki The happiness of your life depends upon the quality of your thoughts.
Hayatının mutluluğu, düşüncelerinin kalitesiyle bağlıdır.
Sevgiyle Kalın