Sanatın her dalının iç içe olduğunu birbirlerinden etkilendikleri, etkiledikleri gibi toplumdaki sosyal ekonomik ve dinsel gelişmelerden de etkilendiğini bir kez daha hatırlatarak devam ediyoruz. Ve diyoruz ki bu yüzyıllarda resim sanatındaki gelişmeleri fark etmek önemli.
XVII y.yıl da Roma da biri birine rakip birçok sanat okulu vardı. Sanatçılar kendi ülkelerinden taşıdıkları özelliklerine ve yatkınlıklarına göre bir okul seçiyorlardı. Gereken eğitimi aldıktan sonra kendi üsluplarını geliştiren ressam da çoktu. Sanatçılar mutlaka bir yöntem seçiyorlardı bu yöntem onların güzellik anlayışları ile ilintiliydi.
Kuzey İtalya’dan Roma’ya bu okullardan birine gelen Annibale Carraccinin resimlerindeki amacı klasik güzelliğin geliştirilmesiydi. Yaptığı sunak resimlerinde amacı insanların bu resimler karşısında dua ederken derin düşünceler içinde kalmasıydı.
Aynı dönemde Milano dan Roma’ ya gelen Mchelangelo Caravaggio ise resimlerinde gerçek peşindeydi. Onun için ideal güzellik resimde önemli değildi. Oysa dindar kişiler, tavırları duruşları güzel olan güzel yüzlü güzel giysili havarileri izlemek istiyorlardı. Caravaggio nun resimleri bu anlayışın, bu isteğin tam tersiydi. Havarileri kırışık çirkin yüzleri, yıpranmış giysileri ile çizdi. Yani resim de doğal olmayı savundu. Aslına bakarak çizmekti onun amacı.
XIX y y da Carracci ve Caravaggio nun resimleri tekrar önem kazandı ve günümüze kadar popülerliğini korudu.
1662 de Cloude Lorrian doğanın güzelliğini ilk kez resmeden sanatçı olmuştur. Yaptığı doğa resimleri o kadar beğenilmiş ki birçok soylu malikanelerinin bahçesini onun resimlerindeki gibi düzenlemişler.
Dönemin önemli ressamlarından biri de Peter Paul Rubenstir. Roma’ya 23 yaşında gelmiş Flaman sanatçıdır. Rubens de soylu konulardan uzak durmuş doğa resimleri yapmıştır. Büyük tuvaller kullanmış kilise ve konakları süslemiş ama resimlerinde büyük coşku neşe ve hareket vardır.
Rubens’in öğrencilerinden olan Van Dyck Ustasından farklı resimler yapması yaradılışındaki sağlıksızlıkla ilişkilendirilir. Resimleri hüzünlü ve durağandır.
Van Dyck 1632 de 1. Charles’in saray ressamı olmuş, böylece de eserlerinde aristokratların yaşadığı uyguladığı görgü kurallarını, kültürlerini, beyefendilere yakıştırılan davranışları resmetmiştir.
XVI y.yılda kuzey ülkelerinde ressamlar arasında bazı konularda uzmanlaşma zorunluluğu XVII y.yıl da da devam edecekti.
Ressamlar aynı konuyu ya da sahneyi defalarca çizmek zorunda kalacaklardı. Bu da onların çizdikleri konuda mükemmelleşmelerini sağladı. Artık resimler dramatik olaylar değil görünen yaşanan günlük olaylardı.
Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle sağlıkla sevgiyle kalın.












