Meclisten bir paket geçti.
Yine “güvenlik” dediler.
Yine “istikrar” dediler.
Yine “barış” dediler.
Ama satır aralarına baktığınızda gördüğünüz şey barış değil;
itaat.
Savcı ister, hâkim ister, mahkeme ister…
“Bilgi ver” denir.
10 günün var.
Vermezsen?
50 bin lira.
Yetmezse 300 bin lira.
Soruyorum:
Bu ülkede artık “sormak” mı riskli,
yoksa “bilgi saklamak” mı suç?
“Bilgi-belge” diyorlar.
Ne bilgi?
Ne belge?
Nereye kadar?
Bir ülkede hukukun adı, yetkinin sınırları çizilmeden anılıyorsa, orada hukuk yoktur;
orantısız güç vardır.
Yabancı uyrukluysanız…
Altı ay içinde aboneliğini güncellemezsen hattın kesiliyor.
Kimliğin “teyit edilemezse” yine kesiliyor.
Kim teyit edemiyor?
Neye göre?
Hangi ölçütle?
Bir memurun tuşuna,
bir sistem hatasına, bir keyfî yoruma mı emanet ediyorsunuz insanların iletişim hakkını?
Birden fazla hattın mı var?
“Fazla” sayılıyor.
Kapatılıyor.
Suçun ne?
Hiçbir şey.
Ama artık suçlu olmak gerekmiyor.
Şüpheli olmak yeterli.
Bu ülkede hukuk, fiile değil olasılığa göre işlemeye başladıysa,
orada adalet çoktan çekip gitmiştir.
İşletmeciye ceza…
Hat başına 20 bin lira.
Kim ödeyecek?
Yine sen.
Yine ben.
Yine vatandaş.
Daha pahalı hatlar,
daha az erişim,
daha çok korku.
…ve en tehlikelisi:
Biyometrik doğrulama.
Yüzün.
Parmak izin.
Kimliğin.
Hepsi bir sistemde.
Sorum basit:
Bu veriler kimde?
Kim denetliyor?
Yarın sızdığında, çalındığında, satıldığında hesabı kim verecek?
Ama Meclis kürsüsünden şiir gibi cümleler duyuyoruz:
“Adalet senfonisi…”
“Toplum vicdanı…”
Hayır.
Bu bir senfoni değil.
Bu tek sesli bir baskı düzeni.
Cumhuriyet, yurttaşını fişleyerek ayakta kalmaz.
Cumhuriyet, yurttaşına güvenerek ayakta kalır.
Atatürk’ün kurduğu devlette esas olan şuydu:
“Devlet, yurttaşının cebine, hattına, kimliğine şüpheyle bakmazdı.”
Bugün yapılan ise tam tersi.
Herkes potansiyel suçlu.
Herkes izlenebilir.
Herkes susturulabilir.
…ve ben buradan soruyorum:
“Bu düzenlemeler gerçekten suçla mı mücadele ediyor,
yoksa itiraz edenle mi?”
Çünkü tarih bize şunu defalarca gösterdi:
Güvenlik bahanesiyle özgürlükten vazgeçen toplumlar, ne güvenliği koruyabildi, ne de özgürlüğü geri alabildi.
Bugün susmamızı istiyorlar.
Yarın bağlanmamızı.
Öbür gün unutmamızı.
Ama şunu unutuyorlar:
Cumhuriyet, sessizlik üzerine kurulmadı.
…ve biz susmayacağız.
Son Sözüm;
Bir devlette yurttaş,
- Hattını koruyabilmek için kimliğini;
- Parasını koruyabilmek için yüzünü;
- Konuşabilmek için sessizliğini vermek zorunda bırakılıyorsa, ortada güvenlik Orada korku vardır.
Cumhuriyet, korkuyla yönetilmez. Cumhuriyet, biat edenlerle değil; konuşabilen, itiraz edebilen yurttaşlarla yaşar.
…ve unutulmasın: “Yurttaş susturuldukça devlet güçlenmez; yalnızlaşır, çürür.”












