Öğrenme Tasarımları’nın Kurucusu Tuğba Çanşalı, eğitim liderlerine önerilerde bulunarak oyunu ciddiye aldıklarında öğrenmenin keyifli hale geldiğini söyledi. Eğitim liderlerinin oyunu ana strateji olarak görmeleri gerektiğini belirten Çanşalı, “Çünkü oyun, insanın doğasında var olan merak, iş birliği ve öğrenme arzusunu yeniden uyandırır” dedi.
Öğrenmenin doğuştan gelen bir ihtiyaç olduğuna inanan ve her yaştan bireyin oynayarak, keyifle öğrenme hakkını savunan Öğrenme Tasarımları’nın Kurucusu Tuğba Çanşalı, eğitim liderlerine önerilerde bulundu. “Oyun, sadece bir yöntem değil; öğrenmenin doğasına dair bir bakış açısıdır” diyen Çanşalı, eğitim liderleri geleceği dönüştürmek istiyorlarsa, oyun kültürünü bir ‘alternatif’ değil, ‘ana strateji’ olarak görmeleri gerektiğini belirtti. Çanşalı, “Çünkü oyun, insanın doğasında var olan merak, iş birliği ve öğrenme arzusunu yeniden uyandırır” dedi. Çanşalı’nın eğitim liderlerine önerileri şöyle:
-
Eğitim tasarımlarını oyun mantığıyla kurgulayın:
Oyunlaştırılmış bir öğrenme deneyimi, katılımcıyı pasif dinleyiciden aktif keşifçiye dönüştürür. Puanlar, seviye geçişleri, hikâye akışları, bunların hepsi bir eğitimde motivasyonun sürekliliğini sağlar. Bir teknoloji firması, liderlik programını “Görev 10” adını verdiği oyunlaştırılmış bir simülasyona dönüştürdü. Katılımcılar ekip olarak stratejik kararlar alıyor, hatalardan anında dönüt alıyor, görevleri tamamladıkça yeni içerikler açıyordu. Üç aylık program sonunda ekip bağlılığı yüzde 40, liderlik yeterlilikleri yüzde 32 oranında arttı. Eğitim sonunda en çok duyulan cümle ise şuydu: “Bu oyunun bitmesini istemedik.”
-
Başarısızlığa alan tanıyın:
Oyunlarda hata yapmak bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Eğitimlerde bu felsefeyi yerleştirin. Katılımcıların hata yapmaktan korkmadığı, deneme-yanılmanın normalleştiği bir ortam öğrenme hızını katlar.
-
Kolektif öğrenmeyi merkeze alın:
Gerçek öğrenme, paylaşım ve etkileşimle büyür. Öğrenen organizasyon olmayı, takım oyunları, simülasyonlar, sanat, doğa tabanlı öğrenme ortamları veya ekip içi bilgi yarışmaları gibi etkinliklerle teşvik edin. Bir kurumun içinde ortak bir “oyun dili” geliştiğinde, bilgi doğal olarak yayılır.
-
Geri bildirimi görünür kılın:
Bir oyunun en güçlü yanı, anında geri bildirim vermesidir. Eğitimlerde de bu prensibi uygulayın: öğrenenin nerede olduğunu, nereye gidebileceğini şeffaf şekilde gösterin. Mikro geri bildirim sistemleri, klasik değerlendirmelerin yerini almalı.
-
Liderliği paylaşın:
Oyun kültüründe herkes “oyun kurucu” olabilir. Eğitim liderleri, sürecin merkezinde değil, akışın kolaylaştırıcısı olmalı. Katılımcılara kendi oyun alanlarını yaratmaları için alan verin.
-
Oyun kültürünü kurum DNA’sına yerleştirin:
Oyunlaştırılmış projeler bir kerelik etkinlikler olmamalı. İşe alım, gelişim, performans yönetimi ve iç iletişim gibi tüm süreçlere oyunsu unsurlar eklenmeli. Bir kurumun “oyun kültürü” olgunlaştığında, çalışanlar öğrenmeyi işin bir parçası değil, kendilerini ifade etme biçimi olarak görür.
Oyun, sadece bir yöntem değil, bir zihniyet dönüşümüdür. Eğitim liderleri oyunu ciddiye aldığında; öğrenme keyifli hale gelir, merak kültürü yeniden doğar, kurumlar yaşayan organizmalara dönüşür. Çünkü geleceğin en güçlü kurumları, en çok öğrenenler değil, en çok oynayanlar olacak.













