Belgin Aksoy – Global Wellness Day Kurucusu
Dünyanın neresine giderseniz gidin, kadınların omzunda ortak bir yük var: Görünmez acılar, susturulan çığlıklar, çoğu zaman yalnız bırakılan mücadeleler.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü, bu sessizliğin artık kabul edilemez olduğunu haykıran bir alarmdır.
İyi yaşamdan söz ediyorsak, önce güveni konuşmak zorundayız.
Bir kadın gece eve dönerken anahtarlarını parmaklarının arasından silah gibi tutmak zorunda kalıyorsa, “wellness” kelimesi boş bir reklam sloganına dönüşür. Gerçek iyilik hali; korkmadan sokakta yürüyebilen, “hayır” dediğinde duyulduğunu bilen, kendi bedeni ve hayatı üzerinde söz sahibi olan kadınlarla mümkündür. Özgürlük olmadan iyi yaşam, lüks bir yalandır.
Kadına yönelik şiddet sadece tokat ya da yumruk değildir.
Psikolojik şiddet bir kadının “değersiz” hissetmesine, ekonomik şiddet çalışmak için yalvarmasına, dijital şiddet çıplak fotoğraflarının şantaj olarak kullanılmasına, takip ise her adımının izlendiği bir hapishanede yaşamasına neden olur. Ve bu şiddet sadece kadını değil, çocuğu, ailesi, komşusu, toplumu zehirler. Şiddet gören bir annenin çocuğu, büyük ihtimalle ya şiddeti normalleştirir ya da ömür boyu travma taşır. Döngü böyle devam eder.
Türkiye’de 2025’in henüz bitmesine haftalar varken en az 345 kadın öldürüldü.
Her gün bir kadın, çoğu zaman en yakınındaki erkek tarafından hayatını kaybetti.
Bu rakamlar sadece birer istatistik değil; her biri bir anne, bir kız kardeş, bir arkadaş, bir hayaldi. Cinayetler buzdağının görünen kısmı. Milyonlarca kadın ise hâlâ yaşıyor ama korkuyla yaşıyor: “Bugün yine bağırırsa?”, “Boşanmak istersek çocuklarıma ne olacak?”, “Fotoğraflarımı yayarsa işimi kaybeder miyim?”
Değişim mümkün. Ama lafla değil.
Ne yapacağız?
1. Sustuğumuz her yerde suç ortağıyız.
“Aile içinde kalır”, “Erkek adamdır, eli kalkar”, “Abartıyor” dediğimiz her an şiddeti besliyoruz. Komşuda, akrabada, iş yerinde şiddet şüphesi gördüğümüzde hemen 183 Sosyal Destek Hattı’nı, Alo 155 Polis İmdat’ı ya da Mor Çatı’yı (0212 292 52 31-32) arayacağız. Tereddüt etmek, bir kadının hayatını riske atmaktır.
2.Erkekler olarak sorumluluğu alacağız.
Şiddet sadece “kötü adamların” değil, sessiz kalan “iyi adamların” da sorunudur. Arkadaş grubunda “Kadın dediğin…” diye başlayan cümleye gülmeyeceğiz. Oğlumuza “erkeklik” diye dayatılan zehirli kalıpları değil, eşitliği ve rızayı öğreteceğiz. Kızımıza “kendi sınırını koru” diyeceğiz ama aynı cümleyi oğlumuza da kuracağız: “Başkasının sınırına saygı duy.”
3. Çocuklarımıza 5 yaşında eşitlik tohumu ekeceğiz.
“Kızlar ağlamaz, erkekler ağlamaz” yerine “İnsanlar duygularını gösterir” diyeceğiz. “Hayır” demeyi ve “hayır”ı duymayı küçük yaştan öğreteceğiz. Çünkü bugünün çocukları, yarının eşleri, babaları, patronları, hakim ve savcıları olacak.
4.Kurumlar ve devlet üzerine düşeni yapacak.
6284 sayılı kanun etkili şekilde uygulanacak. Koruma kararları kağıt üzerinde kalmayacak. Barınma ve ekonomik destek mekanizmaları güçlendirilecek. Şiddet faili cezadan “iyi hal” ya da “tahrik” indirimiyle kurtulmayacak.
Her kadın bir toplumun kalbidir. Ona uzanan bir yumruk, hepimizin insanlığına indirilmiş bir darbedir. Ona uzanan bir destek eli ise hepimizi iyileştirir.
Bu 25 Kasım’da sadece turuncu balon uçurup sosyal medyada siyah-beyaz fotoğraf paylaşmakla yetinmeyelim. Bir kadının sesini gerçekten duyalım. Bir çocuğa “Şiddet çözüm değildir” diyebilelim. Bir erkeğe “Dur” diyebilelim. Bir komşuya, bir arkadaşa, bir çalışana kapımızı açalım.
Küçük bir “Yanındayım” cümlesi, bir telefon, bir ihbar, bir kucak… Bazen bir hayatı kurtarır.
Kadınların korkusuzca nefes aldığı, özgürce güldüğü bir dünya imkânsız değil.
Yeter ki birlikte yürüyelim.
Yeter ki sessiz kalmayalım.
25 Kasım’da değil, her gün.
Kadına yönelik şiddete karşı birlikte durma zamanı, şimdi.












