Geleceği görmek çoğu insanın arzudur.
Peki, geleceği görebilir miyiz?
Kutsal kitaplara göre “geleceği görmek” insana verilmiş bir yetenek değildir ama Tanrı, dilediğinde peygamberlerine veya elçilerine vahiy yoluyla geleceğe dair işaretler gösterdiği ayetlerde geçer.
Cin suresi 26. Ayette şöyle der:
“O, (Allah ki mutlak) gaybı bilendir. (Allah) hiç kimseye (mutlak) gaybı bildirmez. Ancak Allah, razı olup seçtiği elçilerine bazı gayb bilgilerini vahyederek bildirir.”
Demek ki bazı kişilere gelecekle ilgili işaretler veriliyormuş.
NOKTA…
Carl Gustav Jung, psikolojinin kurucularından sayılır. Birbiriyle ilgisiz gibi görünen olayların aslında bilmediğimiz bir bütünün parçaları olduğunu ve tüm bunların eşzamanlı meydana geldiğini söylemiştir. Jung’da gelecekten haberler veren rüyalar gördüğünü fark edince ve Birinci Dünya Savaşı’nın çıkacağını da rüyasında gördüğünde sırf rüyalarını çözebilmek için psikolog olmuştur. Gördüğü rüyaların gerçek dünyada gerçekleştiğini fark edince bu konuda derin araştırmalar yapmıştır.
Otto Loewi adlı bilim adamı gördüğü rüyadan sonra kalp ve sinir sisteminin çalışmasıyla ilgili önemli buluşlar yapmıştır.
Geleceği bir şekilde görebilmenin en büyük cezası, senin erkenden gördüklerini insanlar ancak ilerledikten sonra görebilirler ve insanları inandırmak için erkenden çabalasan da işe yaramaz. Onlar, senin gördüklerini yaşayınca idrak eder ve erkenden söylediğini yaşayınca fark ederler.
Bazı şeyleri erkenden görmek kişiye ceza mıdır yoksa ödül müdür?
Ben şahsen ödül diyenlerdenim.
Çok erkenden söylediğim olaylar gerçekleştiğinde ilk beni aramaları ve “sen söylemiştin,” demeleri beni mutlu etmese de, dinleyip tedbir alanları görmek ödül gibidir bana.
Şimdi buraya küçük bir not eklemek istiyorum, bu yazımı da geleceğe yazdım. O gün geldiğinde onlar beni anlayacak, şimdi okuyanlar anlamasalar da olur.
Bu kadar girizgâhtan sonra sorayım:
Bugün inşa edilen binalar 400- 500 yıl sonrasına kalır mı?
Bir mimarla konuştum, “betonun dayanma ömrü o kadar uzun değil ve bizlerin inşa ettiği binalar yüzyıl dayanmaz” dedi.
2000’li yıllardan geleceğe hangi işaretleri ya da mimariyi bırakacağız peki bunu düşünen var mı?
Ayasofya hala ayakta, Selçuklu, Osmanlı dönemi mimarileri de günümüze ulaştı. Peki, bizim mimari yapılar kaç yıl ayakta kalacak?
Geleceğe bırakacağımız işaretleri inşa etmek çok mu zor?
Hafta sonu Beyoğlu İstiklal caddesinde yüzlerce yıllık binalara hayranlıkla bakarken araya yeni yapılan ruhsuz şekilsiz binaları görünce içim acıdı.
O binayı çizen mimara, o binaya izin veren yetkililere gerçekten çok sinirlendim.
Tarihi binalarla dolu bir caddede TURKCELL PLAZA binasının o mimarisine kim izin verdi?
Sovyet dönemi hapishanelerine benzeyen o ucube yapıyı güzelim tarihi eserlerin arasına hangi akla mantığa dayanarak yaptınız?
Malta’da yeni yapılan bir AVM’nin dış cephesi Malta taşlarından tarihi dokuya uygun yapılarak inşa edildiğini gördüğümde kendi ülkem adına çok üzüldüm.
Sonuç olarak, dayısı olanlar ve belli bir eğitim seviyesinde olmayıp kamu kurumlarının ruhsat veren bölümlere torpille yerleştirilirse, bedava diplomalı insanlara iş yaptırılırsa, liyakat aranmazsa, ortaya böyle manzaralar çıkar.
Gider tarihi caddeye Legolardan yapılmış gibi şekilsiz bina inşa edilir.
TURKCELL PLAZA bana dava açmaya kalkışabilir ama ben arkeoloğum, tarihi dokuya zarar verilmesine seyirci kalamam. Ona göre baştan belirteyim.
Geleceği göremeyebilirsiniz ama geleceğe güzel işler bırakabilirsiniz.
En azından herkes bunu yapmalı ve geleceğe güzellikler bırakmalı…