Hayatta bazı duygular vardır ki… Tıpkı kışa saklanan salatalık turşusu gibi, şişenin içinde bekler, ekşir, asitlenir ama açılmadıkça tadına bakılmaz. İlişkilerimiz de biraz böyle değil mi? Söylenmemiş sözler, atılmamış adımlar, gönderilmeyen mesajlar… Hepsi bir kavanozun içinde, zamanla daha da “keskinleşiyor”.
Peki neden böyle yapıyoruz?
Neden hissettiğimizi söylemek yerine “turşusunu kuruyoruz”? İşte burada psikolojinin eğlenceli ama bir o kadar da acı gerçekleri devreye giriyor.
Birincisi: reddedilme korkusu. Beyindeki amigdala, “ya olmazsa?” sinyalini öyle yüksek sesle çalar ki, mantık devre dışı kalır. Söylemek istediklerimizi söylemek yerine, kahve fotoğrafı paylaşıp imalı şarkılar bırakırız. Yani aslında bir nevi “ben seni düşünüyorum ama sen anla, ben söylemeyeyim” oyunu oynarız.
İkincisi: bağlanma stillerimiz. Kimimiz duyguları hemen ortaya döker, kimimiz ise “ya karşılık bulmazsam” diye sustukça susar. Aslında çocukken öğrendiğimiz ilişki biçimleri, yetişkinliğimizde hâlâ kavanozun kapağını açıp açmamamıza karar veriyor. Komik olan şu ki, bazen en mesafeli görünenler bile içinde koca bir duygusal şarkı listesi saklıyor.
Üçüncüsü: toplumsal roller. Özellikle erkekler için hâlâ “çok hisli olmak” zayıflık sayılabiliyor. O yüzden laf sokmak, alay etmek ya da “şaka yollu” sataşmak, aslında gizli bir duygusal ilan-ı aşk olabiliyor. Birini güldürmek, aslında en risksiz yakınlaşma şekli.
Ve tabii işin magazinsel tarafı: Aşk artık mektuplardan değil, storylerden okunuyor. Flörtler WhatsApp’tan, kavgalar emojiyle çıkıyor, özlemler imalı paylaşımlara sızıyor. Ama işin özünde hâlâ aynıyız: kıskançlık, merak, özlem hiç değişmiyor. Sadece maskeler modernleşiyor.
İşte bu yüzden, bazen biri bir şaka yapıyor, öteki alınmış gibi oluyor; biri bir fotoğraf atıyor, diğeri saatlerce onun alt metnini düşünüyor. Dışarıdan bakıldığında “ne saçma” görünebilir ama aslında bütün bu dolaylılıklar, insanların turşuya bastıkları duyguları güvenli yoldan koklatma girişimi.O yüzden soruyorum:
Turşusunu kurduğumuz duygular, zamanı geldiğinde midemizi yakar mı, yoksa soframıza lezzet mi katar?
Belki de asıl mesele, birinin cesaret edip kavanozun kapağını açmasıdır.
Peki bu turşu ne zaman açılmalı?
Psikoloji diyor ki: duygular saklandıkça kaybolmaz; aksine yoğunlaşır. Yani bugün söylemediğin “özledim”, yarın patlamış mısır gibi kabarır. O yüzden kapağı açmaya cesaret eden taraf, aslında oyunun kaderini de belirler.
Ama şunu da unutmayalım: Her turşu açıldığında güzel çıkmaz. Bazısı sofraya lezzet katar, bazısı da ekşi yüz ifadesi bırakır. Risk işin doğasında var.
Belki de en güzeli, duygularımızı çok bekletmeden paylaşmak… Bir kahve daveti kadar sade, bir gülümseme kadar samimi, bir şarkı sözü kadar doğrudan. Çünkü hayat dediğimiz şey, o kavanozu sonsuza kadar kapalı tutmak için fazla kısa.
“Söyle canım, söyle, susmak neden?
Bir gün gelir de çok geç olur, üzülürsün sen.”
(Tanju Okan)
Dr.Bahar Zeynep Barut
TELİF HAKKI SAKLIDIR.