Hayat çok hızlı akıyor. Bilim insanlarına göre dünyamızın dönüşü de hızlandı. Aslında şu an zamanı 24 saat gibi algılıyoruz fakat daha kısa bir zaman diliminde yaşıyoruz. Gökyüzü yeryüzü doğa ve insanlarda, her tarafta anlamlandıramadığımız değişiklikler var.
Doğa çok öfkeli insanlara…
Geçtiğimiz hafta yoğun görüşmelerden çıktıktan sonra trafikte zaman kaybetmektense Eyüp Sultan’a gideyim dedim. Özellikle orada bulunmayı seviyorum. Tarihin çok eski zamanlarında yaşıyormuş hissi vermesi ruhumu dinlendiriyor. Caminin avlusunda bir köşede oturup etrafı izlemek, o mistik enerjinin içinde bulunmak mutlu ediyor.
Hava çok sıcak olduğu için abdest alıp avluya öyle geçeyim dedim. Üzerimde kolsuz bluz vardı, bir şalı hem başıma hem kollarıma örterim diye omzuma koydum. Şadırvanlar tarafında tesettürlü iki bayan tartışıyordu. Önce ilgilenmek istemedim, aralarında çözsünler dedim ama konuyu öğrenince yok artık ya deyip konuya dahil oldum.
Oğlunun tuvaleti gelmiş, abdest alınan şadırvana yaptırmış, başındaki örtüden de utanmadan temizliği şart koşan dinimizi de unutup yaptığı yanlışı savunuyor. “Çocuk altına mı yapsaydı şadırvan işte su akıp gidiyor,” deyince tüm ayarlarım yerinden oynadı.
Size Müslümanlığı biz öğreteceğiz, dedim.
Ve sonra camiye girip oturdum. “Olmadı Allahım, bu kulların olmadı, büyük çoğunluk rotasını kıblesini kaybetti,” dedim.
Evet olmadı, dinden imandan bahsedenlerin yaptıkları ortaya çıktıkça ne demek istediğimi anlayacaksınız yavaş yavaş…
Temmuz ayında ülkemin her tarafı yandı. Ormanlarımızı kaybettik. Eğer ki o yanan yerlere otel ya da maden arama ruhsatı verilirse, nasıl bir ihanet içinde olduğumuzu yazacağım tekrar.
Takipteyim…
Atatürk’ün kurduğu Türk Hava Kurumu nasıl bitirildi onu da yazacağım. Türk Hava Kurumunun pilotları ormanlar yanarken hazır beklediler yangınları söndürmeye çağırsınlar diye, çağıran olmadı. Bu hainliği yapanlar yaptıklarını unutmasınlar, ben unutmayacağım çünkü…
Vee sahte diploma olayı patladı. İmamoğlu’nun diploması iptal edildiğinde taraftarları söylenip veryansın ederken, ben ülkem adına mutluydum iki sebepten ötürü.
Ekrem İmamoğlu’nun ülkeme Cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini yazdım 2019 yılından beri, herkes “Ekrem başkan yanına almadı diye yazıyor,” diye suçlarken şimdi anladılar ki yanlış yolda olan biri yanına zaten beni almazdı çünkü yapma derdim. Ki ben de yanlışların olduğu yerde de duramazdım zaten.
İkinci sevinme nedenim ise, karşılıklı taraflar daima birbirlerinin açıklarını dosyalar halinde elinde tutarlar. Eğer bir taraf bir dosyayı açığa çıkarır karşı tarafa zarar verirse, karşı tarafta elindeki dosyaları açar ve karşısındaki tarafa zarar verir. Bu daima böyledir. O yüzden İmamoğlu’nun diploması sahte deyip ortalığı ayağa kaldıranlar bu kuralı unuttukları için şimdi şaşkınlar.
İnanılmaz makam ve mevkilerdeki insanların sahte diplomalarla oralara oturdukları yakında birer birer ortalığa dökülecek.
AZDAN AZ, ÇOKTAN ÇOK GİDECEK…
Bakalım kimler sahte diplomalı hep birlikte göreceğiz.
Özellikle bazı makamlarda oturanlara hayretle bakar, “iki kelimeyi bir araya getiremiyor nasıl üniversite bitirmiş bu,” dediklerimin çoğu meğer üniversite bitirmemiş, sahte diplomalıymış.
Biz sefillik içindeki öğrencilik yıllarımızda canımızı dişimize takıp ÜNİVERSİTE bitirelim lakin “hamili kart yakınımdır,” diyenimiz olmadığı için işsiz kalalım, ama sahtekarlar sahte diplomalarla makam ve mevkilere otursunlar.
HANİ KUL HAKKI YEMEK HARAMDI?
Bu yedikleri kul hakkı değil miydi?
Son dönemlerde özellikle cahil olduğu paçalarına dek akan insanların makamlara oturduklarını seyrettik. Gerçek eğitimli bilgi sahibi insanları da küçümseyerek yanlarından uzaklaştırdıklarını izliyoruz. Çünkü gerçek eğitimlilerin yanında sahtelikleri ortaya çıkıyor.
Ben de o tiplere bakıp cahil özgüvenlerine şaşırıyordum.
Sonunda o İRİN PATLADI.
Bunların partisi yok, her partideler, her siyasi görüşün içindeler, dolandırıcı sahtekarlar her yerdeler, ne ideolojileri var, ne inançları var, ne de geleceğe dair güzel planları…
Tek arzuları ülkeyi soyup soğana çevirmek…
O sahte diplomalar, onlara ne bilgi ne görgü ne de terbiye ve ahlak kazandırmadığı için rezilliklerini uzun süre gizleyemez oldular.
Karşımdaki insanın gerçekten bir eğitimden ya da muhafazakarların tabiriyle bir tedrisattan geçip geçmediğini hemen anlarım, sohbetinden, beden dilinden, mimiklerinden kendisini ele verir zaten ama kendisi, egosunu şişirdiği için cahilliğinin belli olduğunun farkına varamaz.
Günümüzde bir kamu kurumuna gidin kimin memur kimin yoldan geçerken uğramış olduğu belli değil artık. Eskiden memurları, giyimlerinden hal ve hareketlerinden uzaktan dahi tanırdık. Eğitim ve öğretim aldıkları belli olurdu ve saygı duyulurdu. Günümüzde cahilinde cahili insanlar eğitime saygı duymuyor çünkü parayı verince ya sahte ya da uyduruk bir üniversiteden diploma alabiliyor ve kendisini olmuş zannediyor.
Yine söylüyorum Rabbim, olmadı, bu insanların çoğunluğu senin Halifelerin olamadı…
Bu canım vatana bunca zarar verenlere tek ceza, TC vatandaşlığından atıp tüm haksız edindiği mal varlığını hazineye geçirmek olmalıdır. Bu insanları sefil bırakmak en büyük cezadır.
Ve geldik mi Mustafa Kemal Atatürk’ün onlarca yıl önce söylediği sözlerin tam da yaşandığı o anlara…
“Cebren ve hile ile Aziz Vatan‘ın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu Şeriattan daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler, hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.”
İHANET, TALAN, YALAN, bir kanser gibi memleketi içerden sardı, YA YIKILIP ÖLECEĞİZ YA DA TÜM KANSERLİ YAPILARI İÇİMİZDEN KESİP ATACAĞIZ.