Bazı insanlar seni sadece üzgünken sever. Mutluyken değil. Çünkü seni mutlu görmek benim “değersiz kalışımı” ve çocukluktan gelen “değersizlik hikâyesini” yeniden tetikler.
Her yıl dönen takvimde, belki de insanın en kişisel günü doğum günüdür. Neşe, kutlama, görülme ve değer görme ihtiyacının en sembolik günlerinden biri. Ancak bazıları için bugün sadece sessizce geçip gider. Sessizliğin ardında ise çoğu zaman yalnızca unutkanlık değil, çok daha derin bir karanlık vardır.
Doğum gününüzü kutlamayan bir sevgili ya da arkadaş… Sessiz kalan, mesaj bile atmayan, sanki o gün yokmuşsunuz gibi davranan biri… Bu sadece bir “dalgınlık” mı, yoksa daha karmaşık, daha karanlık bir psikolojik motif mi gizli? Sessizliğin Arka Planı: Narsistik Hassasiyet ve Pasif Cezalandırma; Bu davranış biçimi, psikolojide pasif-agresif savunma mekanizması olarak tanımlanır. Çünkü sizin doğum gününüz, o kişinin merkezde olmadığı bir gündür. Işık sizde, ilgi sizde, insanlar sizin etrafınızda toplanmıştır. Ve bazı insanlar, özellikle yakın oldukları birinin parlamasına, mutlu olmasına, takdir edilmesine tahammül edemez.
Bunun temelinde ise çoğunlukla narsistik kişilik örüntüleri yatar. Narsistik eğilim taşıyan bireyler, başkasının mutluluğuna sevinemezler. İç dünyalarında başkasının neşesi, kendi eksikliklerini yankı gibi geri getirir. Sizin değerli olmanız, onların içsel dünyasında kendilerini daha önemsiz hissetmelerine yol açabilir. Bu nedenle, doğum gününüzü kutlamamak onlar için bir “kontrol aracı”na dönüşebilir: “Seni kutlamayarak denetliyorum, senin parlamanı gölgeye çekiyorum.”
Psikolojide bu tür tutumlar, “Dark Triad” (Karanlık Üçlü) adı verilen üç kişilik özelliğiyle bağdaştırılır: Narsisizm: Kendini merkeze koyma, sürekli hayranlık bekleme, Makyavelizm: Duygusal soğuklukla stratejik manipülasyon, Psikopati: Empati eksikliği, duygusal bağ kurmaktan yoksunluk. Bu üçlü birleştiğinde kişi, kutlamamak gibi basit bir davranışı bile psikolojik bir “ceza” biçimine dönüştürebilir. Kutlamamak burada masum bir ihmalkârlık değil, bastırılmış öfkenin, kıskançlığın ve ego çatışmasının yansımasıdır.
Bazı insanlar vardır, sadece kötü gününüzde yanınızdadır. Acılarınızda size sarılırlar ama mutluluğunuzda yokturlar. Çünkü sizin güldüğünüz an, onların iç karanlıklarına temas eder. Mutluluğunuz bulaşıcı değil, tahrik edici bir duygudur onlar için. Özellikle doğum gününüz gibi özel bir gün, onların görünmez kalışını ve çocukluktan gelen “değersizlik hikâyesini” yeniden tetikler. O kişi açıkça kıskanamaz belki ama kutlamaz. Desteklemez. Yorum yapmaz. Sessiz kalır. Ve bu sessizlik, “senin sevinçlerin bana batıyor” demenin süslü halidir.
En çok da en yakınınızdaki insanlardan gelir bu suskunluk. Sevgiliniz, kardeşiniz, çocukluk arkadaşınız… Çünkü en çok onlar görmüştür nasıl parladığınızı. Ve en çok onlar kıyaslamıştır sizin ışığınızı kendi gölgeleriyle. Doğum gününüz onlara şunu hatırlatır: Siz merkezdesiniz, onlar değil. Siz seviliyorsunuz, onlar eksik.
Doğum Günün Aynı Zamanda Bir Testtir. Bazen bir doğum günü, bir ilişkiyi röntgen gibi açığa çıkarır. Kutlamamak, sadece bir ihmal değildir. Bir karakter testidir. Ve bazen en ağır cezalar, alkışsız geçen bir doğum gününde gizlidir.
Bu yazının sonunda şu soruyu sormak kaçınılmaz: Senin doğum gününde yanında olmayan biri, hayatında neden var? Kendini gizleyerek seni sevdiğini sanan biri, seni hangi boşluğu doldurarak tamamlıyor? Doğum gününü kutlamayan biri seni değil, seni mutlu eden her şeyi hedef almıştır.
Çünkü senin neşen, onun bastırdığı öfkeyi uyandırır. Senin ışığın, onun karanlığına fazla gelir. Ve unutma: Bazı insanlar seni sadece üzgünken sever. Mutluyken değil.
Dr. Bahar Zeynep Barut
https://beyondtohuman.com/