“İşyerinde göz var, sosyal medyada nizam var.”
Pazartesi günü grip olduğunu söyleyip salı sabahı güneş gözlüğüyle story atan bir çalışansanız… Ve o story’yi sessizce izleyen bir patronunuz varsa…
Bilin ki artık sadece hasta değil, izleniyorsunuz da. Üstelik bu izlenme, kamerayla değil; “görüldü” bildirimiyle gerçekleşiyor.
Eskiden yalnızca ofis duvarları arasında geçen bakışlar, artık sosyal medyada dolanan algoritmalara taşındı. Eskiden “patron seni çağırıyor” gerilimi varken, şimdi “patron story’ni izlemiş” paniği var. Çünkü artık dijital dünyada ‘bakmak’, çoğu zaman ‘yargılamanın ilk adımı’.
Ve işin en çarpıcı tarafı şu: ❝Bazen o story’ye kim baktı, bütün kariyerinize bakış açısını değiştiriyor.❞
PANOPTİKON 4.0: GÖRÜNMEZ BİR İZLEYİCİNİN AĞIRLIĞI
- yüzyılda Jeremy Bentham’ın önerdiği ve Michel Foucault’nun “Disiplin ve Ceza” adlı eseriyle teorik boyuta taşıdığı Panoptikon, bir kişinin herkesi gözetleyebildiği ama kimsenin kimin izlediğini bilmediği mimari bir hapishane modelidir. Bu gözetlenme ihtimali, bireyin davranışlarını içsel olarak disipline etmesine sebep olur. Bugün o yapı sosyal medyada, sessiz izleyicilerle yeniden kuruluyor.
Bir çalışanın LinkedIn’de paylaştığı başarı postu, Instagram’da paylaştığı tatil fotoğrafı ya da X’teki (eski Twitter) bir gündem paylaşımı; artık sadece arkadaş çevresi tarafından değil, üst düzey yöneticiler, İK departmanları ve patronlar tarafından da gözleniyor.
Bu gözetim açık değil; dolaylı ve sinsice.
Çünkü kimse doğrudan “Seni izliyorum” demiyor ama o story’ye atılan “sessiz bakış” her şeyi anlatıyor.
📌 Ne giydiğin değil, ne paylaştığın önemli hale geliyor.
📌 CV’nden önce Instagram profilin taranıyor.
📌 Performansın değil, etkileşimin konuşuluyor.
Ve artık çoğu çalışan, bu görünmeyen izleyici kitlesi yüzünden kendi dijital kimliğini sansürlemeye başlıyor.
İdeal bir dünyada sosyal medya, çalışanların birbirini desteklediği, iş arkadaşlarının başarılarını kutladığı ve yöneticilerin motive edici mesajlar verdiği bir mecra olabilir. Ancak gerçek dünya böyle işlemiyor.
Çalışanlar arasında rekabetin ve görünürlük mücadelesinin arttığı bir çağda, sosyal medya da güç ilişkilerinin dijital uzantısı haline geliyor.
✨ “Yeni iş aldım” postunun altında sessiz kalan yöneticiler…
🔥 Her gün içerik üreten bir çalışanın postlarını beğenmeyen takım lideri…
💬 “Çok gezmişsin bu ay, çalışmaya zaman bulabildin mi acaba?” diyerek pasif agresif yorum atan mesai arkadaşları…
Tüm bunlar, dijital ortamdaki gözetim kültürünün, duygusal manipülasyona ve hatta gizli mobbinge nasıl evrilebildiğini gösteriyor.
Bugün artık “mobbing” sadece fiziksel ortamda değil, sosyal medya aracılığıyla da uygulanıyor. Hem de çok daha görünmez, çok daha belirsiz şekillerde.
- “Yeni telefon almışsın, bizim maaşlarla zor ama helal olsun.”
- “Dün işe gelememiştin ama gece dışarıdaydın, dinç gözüküyorsun.”
- “Sürekli tatildesin, işe de vakit ayırabiliyorsan harika(!)”
Bu yorumlar çoğu zaman şakayla karışık yapılıyor ama aslında hedef belli: küçük düşürmek, kıskanmak ya da kontrol alanı yaratmak.
İnsanlar ofiste değil ama yorumlar, beğeniler ve izlenmeler yoluyla mobbing’e maruz kalıyor.
Ve sorun şu ki: Dijital mobbing görünmüyor, ispatlanamıyor ve çoğu zaman “algı meselesi” denilerek geçiştiriliyor. Birçok çalışan, LinkedIn’de başarılarını paylaşırken iki kez düşünüyor:
“Patron bunu görürse ‘gösteriş’ mi der?”
İK departmanları çalışanların sosyal medya içeriklerini pasifçe takip ederken, bazı yöneticiler story’lere bakıp sonraki toplantıda o story’nin konusunu pasif bir ima olarak sunuyor.
📌 “Geçen hafta sen Alaçatı’daydın değil mi, biz gece 11’e kadar çalıştık.”
Bu da bir yönetim biçimi artık. Adı: Gölge Yönetim. Story’den yönetilen ilişkiler, işyerinde şeffaflığı değil, sessiz gerilimleri besliyor.
İş yerlerinde artık bir “sosyal medya etik kılavuzu” oluşturulmalı.
👉 Çalışanlar dijital kimlikleri üzerinden yargılanmamalı.
👉 Takipleşmek, iş ilişkisini yakınlaştırmamalı; profesyonel sınırlar korunmalı.
👉 Patronların çalışanları sosyal medyadan izleyip çıkarımlar yapması, modern “gizli fişleme” gibidir.
👉 Ve en önemlisi: Çalışanın görünürlüğü değil, işine olan katkısı değerlendirilmeli.
Çünkü bir insanın story’si, onun iş disipliniyle değil, hayatta kalma enerjisiyle ilgilidir.
Dijital dünya, özgürlük kadar denetim de getiriyor.
Bir çalışanın story’sine bakan bir patron, bazen sadece bakmakla kalmaz, zihninde yargılar da inşa eder.
İzlenme, takipleşme ve yorum yapma davranışları; sosyal destek mi, güç gösterisi mi, yoksa denetim mi?
Bu sorular artık İK’nın değil, tüm iş dünyasının gündeminde olmalı.
Çünkü dijital panoptikonda herkes izleniyor. Ama kimse bunun nerede duracağını bilmiyor.
Kapanış sorusu:
“Story’mi gören patronum mu, yoksa özgürlüğümü izleyen gölge mi?”
Dr. Bahar Zeynep Barut
🔹 BeyondToHuman® | Kurucu & Danışman
📍 Bu içerik, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunmaktadır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz, kopyalanamaz, yeniden yayımlanamaz.
© 2025 Dr. Bahar Zeynep Barut – BeyondToHuman®
Tüm hakları saklıdır.