Aynaya her baktığımda “aslında fena değilim” diyordum. Ama bir yandan da iç sesim susmuyordu: “Biraz daha dolgun olsaydı şu yanaklar, şu hatlar biraz daha belirgin olsaydı belki bu kadar yorgun görünmezdim.” Yaş almaktan korkmuyordum ama her sabah yüzümdeki yorgunluk izlerini görmek moralimi bozuyordu. Makyajla kapatmaya çalışmak bir yere kadar. Sonunda “belki bir dolgu denemeliyim” dedim.
Ama itiraf edeyim, çok çekingendim. Abartılı yüzler, birbirinin aynısı ifadeler, sosyal medyada gördüğüm örnekler… “Ya ben de yapay görünürsem?”, “Ya mimiklerim kaybolursa?”, “Sonra pişman olur muyum?” gibi sorular kafamda dönüp duruyordu. Dolgu yaptırmak için gidip son anda vazgeçen birkaç arkadaşım da olmuştu. Yani karar vermek düşündüğümden çok daha zordu.
Randevu aldım ama içim rahat değildi. Ta ki ilk danışma görüşmesine gidene kadar. Beni karşılayan hekim önce konuştu. Çok konuştu. Hiçbir işlemi aceleye getirmedi. Önce yüzümü inceledi, sonra mimiklerimi. Hangi bölgenin ne kadar desteklenmesi gerektiğini, neyin gereksiz olduğunu, dolgunun bir “doldurma” işlemi değil, bir dengeleme ve hafiflik işi olduğunu anlattı.
Ve en önemlisi: “Amaç seni başkası gibi göstermek değil, seni biraz daha iyi hissettirmek” dedi.
Bu cümle beni sakinleştirdi. Kim olmak istediğimi değil, kim olduğumu hatırlattı.
İşlem sandığım kadar ürkütücü değildi. Hafif bir baskı, birkaç küçük dokunuş, buz… Korktuğum acı neredeyse hiç yoktu. Aynaya ilk baktığımda “abartılı” bir değişiklik görmemek içimi rahatlattı. Zaten hemen sonuç almıyorsunuz. Yavaş yavaş, yüzünüz sizinle birlikte oturuyor. Sanki uykusunu almış bir yüz gibi… Tazelenmiş ama hâlâ siz olan bir ifade.
Bir hafta sonra biri bana “Dinlenmişsin sen!” dediğinde içimden gülümsedim. Çünkü evet, daha enerjik görünüyordum ama kimse “dolgu yaptırmışsın” demiyordu. En çok da bu kısmını sevdim. Kimse fark etmiyor ama herkes “iyi görünüyorsun” diyor.
Şunu fark ettim: Dolgu dediğimiz şey bir nevi içten dışa doğru çıkan bir özgüven. Eğer doğru ellerde, doğru teknikle yapılırsa sadece yüzü değil, bakışı da değiştiriyor. Ama en önemlisi, niyetle başlıyor her şey. Başkası gibi olmak için değil, kendini daha iyi hissetmek için yapıldığında, pişmanlık da olmuyor, abartı da.
Şimdi aynaya bakınca hâlâ kendimi görüyorum. Ama daha sağlıklı, daha dinç, daha “iyi hisseden” bir ben. Hâlâ aynı şekilde gülümsüyorum. Hâlâ mimiklerimle konuşuyorum. Sadece yorgunluğumu biraz hafifletmiş gibiyim.
İlk dolgu deneyimim bana şunu öğretti: Estetik bir karar değil, bir süreçtir. Güven, bilgi ve içtenlik ister. Ve doğru yerde yapıldığında sadece yüzü değil, iç sesinizi de biraz daha olumluya çevirir.