Şiddetin tanımı yapılırken, nedenleri araştırılırken çocukluk yıllarına dönülüyor.
Sorunun çocukluk yıllarımızda, kırılgan incinebilir olduğumuz savunmasız bulunduğumuz, kendimizi tam teslimiyetle büyüklerimizin ellerine hoşgörüsüne insafına bıraktığımız yıllarda olduğu biliniyor. Sevgiye en çok ihtiyaç duyduğumuz büyümek gelişmek birey olmak için tutunacağımız dalın, inancın ailemiz olduğu, babamızın dünyanın en güçlü en bilgili insanı, annemizin de bütün annelerden güzel ve en iyi melek olduğunu düşündüğümüz yıllarda arıyorlar.
Büyüklerimiz ana baba akraba ya da öğretmen fark etmiyor, o küçük sırça kalpleri kırmakla kalmıyor, ona şiddetin tohumlarını atıyor, tarifini yapıyorlar.
Büyük demek şiddet demek
Güç demek şiddet demek
Çocuklukta bilinçaltına kodlananlar bunlar işte.
İlk eğitimimizin ailede başladığını bunun zorunlu ve gerekli olduğunu biliyoruz.
Anne olmadan bu eğitimin zorlu meşakkatli bir o kadar da keyifli olduğunu düşünmemiştim.
Çok dikkat istiyor,
Sabır ve hoşgörü istiyor.
Kendini sık sık gözden geçirmek istiyor.
Oysa biz çocuklarımızdan büyük gibi düşünsün büyükler gibi hareket etsin ama çocuk gibi beklentisiz koşulsuz bizi sevsin istiyoruz. İstemek küçük yavrularımızın hakkı demiyoruz ama.
‘Sus çocuklar konuşmaz’
’ anne baba her şeyin en iyisini bilir’
Büyüme yıllarımızda çok duyduğumuz unutmadığımız cümleler. Büyümeyi konuşabilmek için istedik belki de.
Şimdi diyoruz ki; her şeyin iyisini bilmiyormuşsunuz. Bilmediğiniz için şiddete hayatında bolca yer açan sıkça başvuran bir nesil olduk.
Bir iki kalıp sözle terbiyeyi anlamlandıramaz, sevgisiz saygısız sözleri rehber edinemez, bu sözlere inançla sarılıp çocuk yetiştiremezsiniz.
‘Dayak cennetten çıkma’
‘Kızını dövmeyen dizini döver’
Küçük çocukları öldüren kurşunlar küçük mü anne diye soran yürek hatırlatır bize
‘yanıldınız cennette dayak yok. Varsa da orada kalsın anne çıkmasın bizim eve hiç gelmesin.’
‘Yaptığımız kötülüklerin cezasını cehennemde çekiyoruz ya baba, ben hiç kötülük yapmadım, neden cehenneme çeviriyorsun evimizi? ’
Şiddete maruz kaldığımız zaman da, şiddet uyguladığımız zaman da hep çaresiziz.
Çok zor bir kabulleniş, güçlünün güçsüze her şekilde sözünün geçmesi, çok zor….
Bütün şiddet mağdurları aynı noktada birleşiyor aynı isyan aynı çığlıkla ses veriyorlar ‘Bana şiddet uygulayamazsın hakkın yok’
Evet çocuğuna şiddet uygulamaya ona şiddeti öğretmeye hakkın yok. Nesilleri böyle bozmaya kimsenin hakkı yok.
Sen anlayış ol, sevgi ol, nefes al, nefes al ki çevrendekilerde nefes alsın. Dur ve düşün çocukluğunu, kızdığın unutmak istediğin çocukluğunda.
Fiziksel şiddetin yanında sözel şiddet su ile yıkanmış gibi temiz mi kalıyor, hafifletici sebepleri mi var? Sanmam, hatta asla diyorum… Asla.
Gizli, birikmiş bir kin, bir hınç gibi her seferinde kadına yöneliyor.
İki gündür çöpü almadın kapının önünden, kediler poşeti parçalayacaklar. Diyorum sitenin temizlikçisine
Ben senin çöpünü atmak zorunda mıyım diyor.
Dilim tutuluyor çünkü görevi bu, üstelik her seferinde yan komşunun zilini çalıp
Salih abi çöp var mı evde kokmasın diyor.
Nedenini sordum Salih beyin karısına.
Salih onu bir iki kez benzetti. Benzetince yola geldi. Dedi.
Benzetmek yani kızmak aşağılamak, haddini bildirmek. Çocukluğun da ki babasının eylem planı. Şimdi güç karşısında susuyor yola geliyor bildiği bu çünkü. Ne kötü bitmeyen bir çocukluk bitmeyen bir öfke… Sahipsiz rotasız bir öfke, nerde kime patlayacağı belli değil, karşısında ki kadın olsun yeter.
Biz kadınlar da yeter diyoruz artık.
Bu sene Kadına Şiddet konusunda Bağdat Caddesi lions kulübünün düzenlediği ‘Turuncu pedalşörler ‘ sanal bisiklet sürüşü ile
‘KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SON’ çalışmasına bizde katıldık.
Şiddetin yöneldiği hiç kimsenin olmadığı günlerde buluşmak dileğiyle
Kadına şiddete hayır aslında tümüyle şiddete hayır.