• İletişim: info@guncelkadin.com.tr
Güncel Kadın
Advertisement
  • Anasayfa
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • İş Dünyası
  • Güncel Haberler
  • Röportaj
  • Yazarlar
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • İş Dünyası
  • Güncel Haberler
  • Röportaj
  • Yazarlar
No Result
View All Result
Güncel Kadın
No Result
View All Result
Home Röportaj

Cengiz Toraman : “Bu oyunu yazmaya Troya Sergisi’nde karar verdim”

admin by admin
17 Kasım 2020
in Röportaj
0
Cengiz Toraman : “Bu oyunu yazmaya Troya Sergisi’nde karar verdim”
0
SHARES
654
VIEWS
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsapp PaylaşLinkedin'de PaylaşPaylaşPaylaş

Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikâyesi oyununun yazarı Cengiz Toraman, yazar ve yönetmen olarak oyuna dair sorularımıza cevap verdi.

Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikâyesi sizde nasıl başladı?

Aslında tuhaf bir başlangıç noktası var. Genel olarak oyunların bende nerede başladığını pek hatırlamam. Çünkü oyun bir demleme sürecidir. Fakat bu oyunun nerede başladığını çok net hatırlıyorum.  İstanbul’da Galatasaray’da Yapı Kredi Sergi Salonu’nda bir Troya Sergisi vardı. Eşimle beraber onu gezmeye gitmiştik. Orada bir camekan içinde İlyada’yı gördüm. Tabii ki Troya Savaşı’nı anlatan bir eser. Yanılmıyorsam yedinci ya da sekizinci katı kazılıyordu, yeni buluntular vardı sergide. Bunu niye buraya koymuşlar diye merakla yaklaştığımda, Fatih Sultan Mehmet’in okuduğu İlyada olduğunu fark ettim. Ve hayretim daha da arttı. Kenarına çeşitli dillerde notlar alınmış. Ve kafamda bir şey oluştu. Yani o zamana kadarki ilgim, okumam ve düşündüklerim vardı tabii ki. Ama ilk kez bu sergide, Çanakkale’de gerçekleşen Troya Savaşı’nın da oranın yerlileri ve işgale gelenler açısından tarihsel bir çizelge olduğunu fark ettim. Buralılar ve dışarlıklar gibi bir kavram üzerinden düşünmeye başladım. Fatih Sultan Mehmet’in İlyada’yı okuduğunu bilmek ve o duyguyla aslında İstanbul’a yürüyüşünü bağlamak çok ilginç geldi. Daha sonra bunu biraz ilerleterek, bu kitabı mutlaka Mustafa Kemal Atatürk’ün de okumuş olabileceğini düşündüm. O zaman Çanakkale Savaşı’nda Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın da aslında bu denklem üzerinden bir duygusu olabileceğini düşündüm. Aslında kendini tekrar eden bir tarih gibi bir hal var ortada. Yani bu toprakların öyle bir kaderi var tabii.

Nasıl bir kader bu?

Hocalarımızdan biri derdi ki, dünyadaki bütün yarım adalar üzüm salkımı şeklinde kuzeyden güneye doğrudur. Bir tek Anadolu yakası doğudan batıya doğru uzanır. O yüzden de başı beladan kurtulmaz. Bunu sezdiğim anda içimde bir kıvılcım hissettim. Aslında bu oyunun ilk kıvılcımı orada yandı. Nasıl inşa ederim konusuysa, yıllara yayılan bir çalışmanın sonucu. Benim yazdığım metinler de genelde böyle oluşuyor. Aslında tohumu çok önce ekilmiş oluyor o toprak içinde filizleniyor. Bambu ağacı gibi biraz zaman geçiyor, yıllar geçiyor ve bir anda hızla gövde veriyor boy atıyor gibi oluyor. Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikâyesi oyunu için de buna benzer bir süreç yaşadım.

Kendi yazdığınız metne bir yönetmen olarak nasıl yaklaştınız?

Tiyatroda biliyorsunuz bir söz vardır; en iyi yazar ölü yazardır, diye. Ben kendi yazdığım metni sahneye koyduğum için öncelikle yazarı öldürmeye gayret ediyorum. Çünkü insanın eline kalemi alıp defterin başına oturduğundaki hisleri ile bir yönetmen koltuğuna oturup sahnedeki eylemi yöneten kişinin hissi arasında oldukça fark var.  Yazarken bu oyunun en nihayetinde sahneleneceğini öngörerek yazıyoruz. Ama yine de sahne insana her zaman kendi denklemini dayatıyor. Çünkü yazarken belli bir oyuncu oynasın ya da işte belli bir tiyatroda yapılsın gibi düşüncelerle yazmıyorsunuz. Tabii öyle yazdığımız oyunlar da oluyor. Ama bu oyun öyle bir oyun değil. Bir anlamda yazarken şunu hayal ediyorsunuz, burada şöyle çapta bir oyuncu olması lazım.

Bir de ben kendi metinleri üzerinde özgürce oynayabilen bir yazarım. Belli bölümleri hariç hiç acımadan kırpıp atarım yeni bölümler yazarım, dönüştürürüm, değiştiririm, bu tarz bir tiyatro en nihayetinde bu tür bir çalışmayı da gerekli kılıyor. Yönetmen olarak baktığımda oyuna aslında kendim yazmamış gibi benden bağımsız bir metinmiş gibi algıladığım zaman oluyor. Hatta espriyle karışık provada yazara selam söylediğimiz yerler oluyor. Bunu nasıl yazmış, bunu nasıl sahneleyelim, diye. Ben geç yatan erken kalkan biriyim. Aslında bu tarz bir çalışma birçok bakımdan güçlükler ve yoğunluk istese de, bunları yetiştirecek zamanı buluyorum.

Oyun, metin olarak geleneksel bir form olan meddahı merkeze alarak, seyirciye farklı bir seyirlik sunuyor. Sizin geleneksel forma yaklaşımınız bir yazar ve yönetmen olarak nasıldır?

Bu konu benim yıllardır hemhal olduğum meselelerden biridir. Sanatta yaratıcılık kavramıyla birlikte düşünülmesi gerekiyor. Geleneksel ile modern arasındaki bağlantıyı önemsiyorum. Çok değerli bir hocamızın şöyle bir tanımı vardı. “Yaratıcılık, görenin gördüğünde hemen tanıdığı ama görünceye kadar öyle olabileceğini aklına getirmediği şeyi aklına getirmektir” derdi. Bu tanım benim rehberimdir. Gerçekten bu anlamda sadece sanat alanında değil, herhangi bir sektörde cümle kurabilmenin ilk koşulu sırtımızı sağlam bir geleneğe yaslamak ve yüzümüzü yeniye çevirmek olduğunu düşünüyorum. Burada geleneksele sırtımızı yaslamaktan kastım, elbette meselesi açısından, ele alışını ve estetiği açısından yenilik arayışıdır. Müzelik işlerden bahsetmiyorum tabii ki. Bazen bu tarz çalışmalar da olabilir ancak bunların sanat tarihi açısından daha değerli olduğunu düşünüyorum. Ben çok çeşitli referanslarla oyunlara yaklaşıyorum. Benim için en önemli referans şudur, yaptığım oyunlarda seyircinin sıkılmasını istemem. Peter Brook da böyle düşünür, seyircinin sıkılması bence tiyatro içinde olan insanlar için de önemli bir rehberdir. Seyirci oyunda sıkılıyorsa yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. Öyleyse de meseleyi ele alış şeklimizi, formumuzu, estetiğimizi gözden geçirmemiz gerekir. Bu anlamda ben geleneksel, modern ya da avangard tiyatroya eşit mesafede duruyorum.

Seyirciyi ne gibi sürprizler bekliyor?

Bir sanat eseri ile ilişki kurmak sanki bir bilinmeze yapılan maceralı bir yolculuk gibi. Ben bir sergiye, müzeye, sinemaya yahut tiyatroya gideceğim zaman çok heyecanlanırım. Bunlar bizi biraz eski çağın insanı mı yapıyor? Gençler de böyle hissediyor mu? Ben yazarken, yönetirken ve bir oyun düzlemi kurarken, ayrılıkların değil benzerliklerin vurgulanmasının daha büyüleyici olduğunu düşünüyorum. Yani bizi biz yapan öznel nitelikler elbette daha önemli. Seyircimiz oyundan biraz buruk tatlı bir tebessüm ile çıkarsa, hiç konuşmadığı komşusuyla aynı asansöre bindiğinde, “günaydın” derse, benim için oyunun hayata dair amacı hâsıl olmuş olur. Yani zaten hepimizin hayatı zor, bu hayattan çalınmış bir saatte, biz sanatçılara armağan edilmiş bu süreyi en iyi şekilde değerlendirmişsek, seyircilerimizin yüzünde o mutluluk duygusu baki ise ve hayatta da bir etki ve değişimi başarabiliyorsak üzerimize düşeni yapmışız demektir.

Bugün pandemi var, yoksulluk var, ekonomik sıkıntılar var, çocuklar okula gidemiyor, savaş tehditleri, ulusal gerilimler vs… fakat yaşadığımız bir hayat da var. Kaçırdığımız sevgi fırsatları var, aşk fırsatları var, çocuklarımızla bir arada geçirebileceğimiz kaliteli zamanlar var. Belki bunları hatırlatıp içimizdeki iyilik tozunu yeniden üretebilme cesaretini elde ederiz.

Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikayesi!.. Bu isme nasıl karar verdiniz?

Ben genellikle oyunlarımın ismini oyun bittikten sonra koyuyorum. Yazarken genelde aklımda bir isim olmuyor. Anlatılan Senin Hikâyendir metni bir seneye yakın bir zaman, “metinler dosyası” olarak kaldı. Daha sonradan bu isme karar verdik. Ad koymakta biraz zorlanıyorum. Bir yazar olarak bir oyunun ismini çok önemli görüyorum. Bu oyunun ismi de bu anlamda sona kaldı. Metni bitirdim ve genelde yaptığım gibi biraz demlemeye bıraktım. Bir ay sonra tekrar metni elime aldığımda, “Ya bu hikâye çok tuhaf olmuş” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Zaman açısından da mekân açısından da kişileri açısından da tuhaf bir hikâye gerçekten…

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki Yazı

Kadın cinayetleri dursun artık; “Yaşamak istiyorum”

Sonraki Yazı

Levent Üzümcü : “Kendimi İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun bir çivisi olarak görüyorum”

admin

admin

Sonraki Yazı
Levent Üzümcü : “Kendimi İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun bir çivisi olarak görüyorum”

Levent Üzümcü : “Kendimi İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun bir çivisi olarak görüyorum”

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Popüler
  • Yorum
  • En Son

Vajinal Fitil Nedir, Nasıl Kullanılır?

6 Mart 2020
Uranyen Astrolog ve Yazar Sevilay Eriçdem, yeni yılda gökyüzünün neler söylediğini anlattı: 8 maddede 2021 şifreleri

Uranyen Astrolog ve Yazar Sevilay Eriçdem, yeni yılda gökyüzünün neler söylediğini anlattı: 8 maddede 2021 şifreleri

8 Aralık 2020
Avukat Tuba Hatem: 2021 Umudumuz sevgiyle ve özgürce olsun

Avukat Feza Tuba Hatem “Hukuk Herkese Lazım”

4 Ocak 2021
Çiğdem Erdik : Bütün öğretmenlerin günü kutlu olmasın!

Çiğdem Erdik : Bütün öğretmenlerin günü kutlu olmasın!

2 Aralık 2020
Çiğdem Erdik: Gökten zembille inmediler onları da biz yetiştirdik!

Çiğdem Erdik: Gökten zembille inmediler onları da biz yetiştirdik!

38
Çiğdem Erdik : Bütün öğretmenlerin günü kutlu olmasın!

Çiğdem Erdik : Bütün öğretmenlerin günü kutlu olmasın!

36

Ulya Kutal: Tiyatro aşığı Şirin Ergüven Hamşioğlu

35
Çiğdem Erdik: Bir kar tanesi geldi mutluluğun formülünü verdi

Çiğdem Erdik: Bir kar tanesi geldi mutluluğun formülünü verdi

32
Ayşe Demir: Bir kadın kaç kişiydi?

Ayşe Demir: Bir kadın kaç kişiydi?

4 Mart 2021
Kadın kuryeler, sektörün aranan elemanı oldular

Kadın kuryeler, sektörün aranan elemanı oldular

4 Mart 2021
Hayat Ar-Ge’de kadın gücü

Hayat Ar-Ge’de kadın gücü

4 Mart 2021
Sibel Buğdaycı : Sıfırlanmak, yeni bir ben oluşturmak ve Covid19-I

Sibel Buğdaycı : Sıfırlanmak, yeni bir ben oluşturmak ve Covid19-I

4 Mart 2021

Son Yazılar

Ayşe Demir: Bir kadın kaç kişiydi?

Ayşe Demir: Bir kadın kaç kişiydi?

4 Mart 2021
Kadın kuryeler, sektörün aranan elemanı oldular

Kadın kuryeler, sektörün aranan elemanı oldular

4 Mart 2021
Hayat Ar-Ge’de kadın gücü

Hayat Ar-Ge’de kadın gücü

4 Mart 2021
Sibel Buğdaycı : Sıfırlanmak, yeni bir ben oluşturmak ve Covid19-I

Sibel Buğdaycı : Sıfırlanmak, yeni bir ben oluşturmak ve Covid19-I

4 Mart 2021
Güncel Kadın

Güncel Kadın, Güncel Haberler...

Sosyal Medya

Kategoriler

  • Anasayfa
  • Genel
  • Güncel Haberler
  • Güncel Sağlık
  • Güzellik
  • İş Dünyası
  • Moda
  • mustafa genç
  • Röportaj
  • Sağlık
  • Sanat
  • Uncategorized
  • Yaşam
  • Yazarlar

Son Haberler

Ayşe Demir: Bir kadın kaç kişiydi?

Ayşe Demir: Bir kadın kaç kişiydi?

4 Mart 2021
Kadın kuryeler, sektörün aranan elemanı oldular

Kadın kuryeler, sektörün aranan elemanı oldular

4 Mart 2021
  • İletişim: info@guncelkadin.com.tr

© 2020 Güncel Kadın. Tasarım Omega Web Tasarım.

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Moda
  • Güzellik
  • Sağlık
  • Yaşam
  • Sanat
  • İş Dünyası
  • Güncel Haberler
  • Röportaj
  • Yazarlar

© 2020 Güncel Kadın. Tasarım Omega Web Tasarım.