Toplumların veya bireylerin gelişiminde en büyük etken bilgidir. Bilgi baskı altında olmadan özgürce araştırma içerisinde sonuca ulaşılır. Bu nedenle toplumların ve bireylerin en büyük sermayesi bilgidir. Bilgiyi toplumla paylaşmak ise insana mutluluk verir. Merakla sürekli bir şeyler öğrenen ve öğrendiklerini paylaşan Berna Aysu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi beğenerek okuyacağınızı umuyoruz. İyi okumlar.
İngilizce öğretmenliği hayaliniz gerçekleşmeyince neler hissettiniz?
Kendimi bildim bileli hep yaramaz yerinde duramayan ve öğrendiğim yeni bir bilgiyi öğretme güdüm ve çok şükür kabiliyetim vardı.
Yabancı dili bana sevdiren kolejdeki İngilizce öğretmenim ve idolüm Sevgili Füsun Ersoy idi.
Hayrandım hocama. Sırf ondan yıldızlı imza alabilmek için gece yarılarına kadar ev ödevlerimi yazımı güzelleştirerek yazmaya çalışır. Kenar süsleri yapardımJ) Yazım hala kötüdür o başkaJ
Sonra hocamı taklit etmeye başladım
Okulda ün saldım ve bazen hocam beni tahtaya çağırır “HADİ YAP BAKALIM TAKLİDİMİ, BEN NASIL ÖĞRETİYORUM ”derdi. Benden mutlusu olmazdı.
Kadıköy’den öğretmen not defteri almıştım. Sınıf arkadaşlarıma evde ders çalışırken notlar verirdim. Kendi kendime açıkçası ders çalışma metodunu böyle böyle edinmiştim. Çalışkan, ama ezberci bir öğrenciydim.
Annem dışarı çıkmama izin vermediği zaman yahut ona kızdığımda basıyordum not olarak “0”J)
Bizim zamanımızda hocalar önlük giyerdi, önlük diktirmiştim anneme, oda kapıma rahatsız etmeyin yazısı asar, saatlerce tebeşirle cama yazarçizer sınavlara öyle hazırlanırdım. Çoğunluğun aksine ders çalışmak benim için şölen gibiydi.
Haliyle üniversite sınavında yazdığımı sandığım bölümü yazmadığım için puanım yeterli gelse de çok istediğim İngilizce Öğretmenliğini kazanamadım.
Bizim zamanımızda dershanelerde rehberlik hocaları vardı.
Benim deneyimsizliğim, tez canlılığım, sabırsızlığım ve en önemlisi dikkatsizliğim sonucu maalesef giremedim.
Ciddi hayal kırıklığı olmuştu benim için. Kendimle inatlaştım ve tekrar girmedim sınavlara.
Sonraları elimde mutlaka bir üniversite diploması olsun diye üniversiteler o zaman birbirleriyle anlaşma yapıyorlar birleşiyorlardı. Sınavlara girdim İngilizcem iyi olduğundan ön elemeleri kazandım ve hazırlık okumadan Henley University & Marmara Universitesi iş birliği ile Hotel Management bölümünü bitirdim.
İçimde ukte kaldığından öğrencilere ya da yakınlarıma İngilizce dersleri verdim gönüllü olarak.
Disiplinli bir öğretmenim anlayacağınızJ
Şu an 49 yaşındayım ve farkında olduğum bir şey var ki hala öğretiyorum daha doğrusu rehberlik etmeye çalışıyorum insanlara fakat İngilizce değil Yaşam yolculuğumuz üzerine.
Hep meraklı bir yapım vardı hala öyle.
Önceliklerim konusunda algım iyi çalışıyor ve çok araştırıyorum, okuyorum içime sinene kadar.
Metotları deniyorum ve işe yarayanları hayatımda tutup, onları paylaşıyorum.
Hayatın kendisi aslında BAŞÖĞRETMEN!
Uçakta hosteslik yaparken korkularınız oldu mu? Veya unutamayacağınız olumlu, olumsuz anılarınızı anlatır mısınız?
Özgür ruhluyum. Kafama bir şeyi koyarsam mutlaka denerim. Sonucu olumlu ya da olumsuz olsa bile.
Aklımda kalacağına, deneyim olsun düşüncesi vardır benim nezdimde.
AER LINGUS İrlanda hava yolları Türkiye’de bugün Pegasus olan hava yolunu açmıştı 1989 yıllarında.
Hostesliğe de öyle karar verdim. Hayatımda uçağa ilk defa hostes olarak bindim ne kadar dua varsa ettimJ) Ve ilk uçuşumda uçak Dublin’de pistten dışarı çıktı duramayarak.
O zaman dedim buraya kadarmışJ) Şansa bakın ilk uçuş ve uçak durmuyor
Slidelar açıldı, ben o kadar eğitim almışım buz kestim şok olmuş vaziyetteyim. Yanımdaki arkadaşım koluma vurunca kendime geldim tahliyeye başladık. Çok şükür bir şey olmadan atlattık. Yurt dışında basında ve burada haber olduk.
Bir keresinde de Düsseldorf hava alanından kalkacağız, ben ön galley (Ön mutfak)’tayım.
Kapıdan dışarı bakayım dedim ve camın çatlak olduğunu gördüm. Hemen kaptana haber verdim ve biz uçamadık tam 3 gün; Duesseldorf’ta malzemenin gelmesini bekledik.
Ya görmeseydim diye düşünmedim değil! İncecik bir çizgi meğer iç orta cam çatlamış.
İşte hep meraktan bunlarJ! Yeni yerler, yeni insanlar, yeni yüzler hep ilgimi çekti benim.
Çok güzel bir ekip vardı. Hala daha kaptanlarımla, arkadaşlarıma irtibat halindeyimdir. Çok güzel, keyifli 2 yıl geçirdim ben. Bünyem daha fazla yılı kaldıramadıJ
Sabaha karşı olan uçuşlarda uykuyu sevdiğim için açıkçası çok zorlanıyordum, uyumuyorsunuz çünkü.
Böyle bir zamanda servisle alana uyurken giderken minibüste düştüm ve uçağa girerken yeni olduğum için gıkımı çıkarmadım.
Ama dönüş yolunda bileğim bayağı şişti ve yürüyemez hale geldim ve uçuşu dönüşte alanda ambulans ile tamamladım. Meğer ayağım yarılmış, dikiş atıldı ve 1 ay uçamadım.
Çok fazla anım var aslında ama aklımda kalan canlı canlı bunlar.
ABD’li bir şirkette çalışmak deneyim olarak size neler kattı?
Evet, 20 yıla yakın Amerikan şirketinde çalıştım, Ziraat ve kimya sektörü üzerine ve oradan emekli oldum.
Bir kere sistemleri hem çok farklı hem çok ileri. Sizi öyle bir hazırlıyorlar ki siz bile farkında olmuyorsunuz. Bunu en çok emekli olduğumda anladım.
1996 yılında şirkete başladığımda, adamlar 10 yıllık kalkınma planı ve hedefleri koyuyorlardı. Ben de gülüyordum neyin kafası bu diye?:-)
Daha dün akşam ne yediğimizi hatırlamayan bir millet olduğumuz için 10 yıllık plan bana fazla geliyordu.
Sistemin içine girdikçe özellikle uluslararası platformda hizmet verdiğiniz bir şirketse her şey kayıt altında.
Aylık raporlar halinde tüm izlenimler sisteme giriliyor ve kayıt ediliyor. Haliyle şimdi bütün sistemler çok ileri seviyede.
Şahıs şirketlerinde çalışmadığım için ayırımı ancak arkadaşlarımın şikâyetlerinden yapabiliyordum.
Neden kaşının üzerinde göz var diye soran yok mesela. Eğer sorulacaksa buna toplu bir heyet eşliğinde dahil oluyorsunuz.
Bir kişinin ağzından çıkacak söz ile hareket etmiyorlar.
Aylık anketler yapılırdı ve isim soyad mecburi değildi. Eğer senin müdürünle ilgili bir sıkıntın varsa mesela ve elinde bulgu, kanıt vs mevcutsa sunabiliyordun.
Hiç biri yoksa bile anketi dikkate alıyorlar ve takibe başlıyorlardı.
Eğitimlere önem veriyorlar. Az eleman, çok iş mantığı var yabancı şirketlerde. Hep yeniliğe açıklar.
Ben şanslıydım hep erkeklerle çalıştım. Dolayısıyla çözüm odaklı bir ortamda idim.
Hem cinslerim darılmasın bana, biz kadınlar biraz karmaşığızJ
Kafam rahattı, birbirimizi dinliyor, sorunları hallediyorduk.
Disiplin ve iş prensipleri, görev tanımları son derece yalın ve açıktı.
Müşterilerimizi bile eğitiyorduk gerek gördüğümüz yerlerde.
Onlarda plan yapmaya, hedef koymaya başlamışlardır.
Emekli olunca sosyal hayatımda nasıl faydalı olduğunu gördüm bu disiplinin.
Detaylarla ilgilenmiyorum. Ortada bir sorun varsa eğer bu sorunu en hızlı nasıl çözerim sorusuyla
İlerliyorum.
Hızlı davranmayı öğreniyorsun, şeffaf olmayı öğreniyorsun, en önemlisi hedef koymayı ve o hedefe nasıl ulaşacağını biliyorsun.
Dinlemeyi ve anlatmayı öğretti şirketim bana.
Odaklanmak, sistematik bir şekilde işleri yoluna koymanın başarısını şirketime borçluyum.
Müjdat Gezen Sanat Merkezinde tiyatro eğitim aldınız, ama neden tiyatroya devam etmediniz?
Bana söylenilen ve hatırladığım Babamın beni tiyatroya yazdırmak istemesiydi. Sanırım annem o zaman karşı çıkmış. Hayal meyal hatırladığım şeylere annem genelde “yok öyle bir şey nereden çıkarıyorsun ”der. Muhtemelen buna da öyle diyecektirJ) Ama bir çocuk niye ve nasıl bu gibi şeyleri hatırlar; o da bilinçaltının hazinesi diyorum.
Müjdat Gezen Sanat Merkezine, Rahmetli Babamın bu isteği üzerine yazılmıştım açıkçası. Ruhen onu ve kendimi tatmin etmek , “Bak kızın bunu da başardı” hissini yaşamak için.
Bir nevi vasiyeti yerine getirmekti benimkisi ve bunu Hocam Müjdat Gezen ile paylaşmıştım bana “neden tiyatro” diye sorduğunda.
Hatta Türkçeyi, kelimelerin vurgularını çok iyi kullandığımı, diksiyonumu beğendiğini söyleyip, seslendirme yapabileceğimi yahut bunun üzerine eğitim almamı düşünmemi söylemişti kendisi.
Ortaokul yılarında “imambayıldı” diye bir tiyatro yazıp, yönetip, oynamıştım. Sonra bu oyunu yazlık evimize gittiğimizde sitede ki arkadaşlarıma öğretip, dekor, vs hazırlayıp bilet satıp oynatmıştım.
Çocukluktan geliyor yani.
Sonra bir baktım ben sahneye çıkınca bana kal geliyor, tutuluyorum, rahat değilim.
O yüzden hocam bir gün bana dedi ki “Seni teneffüslerde gözlemliyorum, doğanda doğaçlama var, beden dilin süper, o yüzden sen sahnede doğaçlama yap”
İşte akıl havada olunca boş veriyor insan.
Ben kendi tiyatromu kendime yapıyorum en güzeli böyleJ
Tiyatro başlı başına bir kültür, eğitim ciddi emek isteyen sanat. Ülkemizde hakkı pek verilmiyor. Sanatçı kolay yetişmiyor ve olunmuyor. Duayenlerimize kolaylıklar diliyorum aynı zamanda onların açtığı yoldan giden gençlere.
Bir de Betül Mardin’in teklifini kabul etmediğim için pişmanım.
Aile dostumuzdur.
Bir gün Bursa’ya sabah kahvaltısına rahmetli Üzeyir Garih ile gelmişlerdi, öyle tanımıştım ikisini de.
O zaman Amerikan şirketinde çalışmaya başlamıştım.
Üzeyir Bey , “Gel Alarko’ya alalım seni demişti.
Betül Mardin’de “Seni yetiştireyim, gel yanıma “demişti.
Üstelik Betül Hanım ondan sonra birkaç kez tesadüfen karşılaştığımız yerlerde teklifini tekrarladı
Hatta Esma Sultan Yalısında karşılaştığımızda bana “Sen hala neyi bekliyorsun” diye de sitem etmişti.
İşte diyorum ya zamane aklı diye.
Ekonomik özgürlüğümü elime alınca stajyer olarak yetişmek ve çalışmak işime gelmedi o zamanlar.
Oysa 2 duayen! Sana teklifte bulunuyor , sen neyin , hangi dağın tepesindesin ki , burun kıvırıyorsun!:-)Öğrenci hazırsa, öğretmen ayağına gelir. Demek ben hazır değilmişim. Üzerine deneyimsizim.
Şimdi ki aklım olsa hayatta kaçırmazdım. Gene de şu an hepsi güzel bir ders, ön görü ve deneyim benim için.
Bu vesileyle kendilerine şükranlarımı, sevgilerimi iletiyor ve Üzeyir Bey’e rahmet diliyorum.
“Fırsatlar ayağına geldi mi değerlendireceksin” diye seminer, konuşma, köşe yazısı, derleme elimden ne geliyorsa yapıyorum gönüllü olarak insanlara