Cezaevine gençlerle ve çocuklarla söyleşi yapmak için giden yazar Semra Atasoy, çocukları dinledikçe, çocukların sorunlarının çözülmediğini, hiç ama hiç değer verilmediğini bir kez daha anlar. Çocukların verdikleri yanıt “Çıkınca bizi istemeyecekler, kötü davranacaklar, büyük ihtimalle yine suç işleyip buraya geri geleceğiz,” diye cevap veriyorlar. Ülkemiz adına ne kadar açıklı bir tablo.
Cezaevinde bulunan çocuklarla yapmış olduğunuz söyleşilerde karşılaştığnız sorunlar, gözlemlerinizi ve sizin hissettiklerinizi bizimle paylaşırmısınız?
İnanılmaz bir deneyimdi benim için. Bir yazar olarak söyleşi yapmak için Maltepe Çocuk ve Gençlik cezaevindeydik. Gençleri motive etmek için “hayal kurun ve hayallerinizin peşinden gidin,” diyorum. “Bizim hayalimiz yok bu dört duvar arasında,” diyorlar.
Buradan çıktığınızda neler yapacağınızı hayal edelim öyleyse, diyorum. “Çıkınca bizi istemeyecekler, kötü davranacaklar, büyük ihtimalle yine suç işleyip buraya geri geleceğiz,” diye cevap veriyorlar.
Öyle zordu ki ve haklılardı da. Biz sorunlara çözüm bulmamışız. Sorunu görmezlikten gelmişiz. Suçlu çocuk ve gençleri cezaları bitene kadar cezaevinde tutuyoruz. Orada bir derece rehabilite ediyoruz fakat dışarı çıktıklarında yalnız parasız ve çaresiz kaldıklarında yine suç işliyorlar.
Onlarca yıldır sorunlara uzun vadeli çözümlerimiz olmadığı için sorunun kökenini bir türlü kurutamıyoruz. Zor bir söyleşi oldu, yaklaşık 100 genç beni dinledi. En güzeli 2 genç cezaevinden eğitimlerini tamamlama kararı alıp okula başladılar. Bu çok mutlu etti beni, 2 genç de olsa onları kurtardıysak ne mutlu bana.
Çocuklar üzerine birçok kitaplarınız var. Kitaplarınızda vermek istediğiniz mesajların ana teması nelerdir?
Aslında yetişkinler için yazarken, çocuklarım okula başlayınca onların hangi kitapları okuyacağını araştırırken ben yazayım dedim. Arkeoloji bölümünden mezun olduktan sonra öğretmenlik meslek sertifikam da olsun düşüncesiyle Eğitim Fakültesinden Pedagoji ve Öğretmenlik Meslek Eğitimi almıştım. Çocukların yaş gruplarına göre davranışlarını ve ihtiyaçlarını biliyorum, kitaplarımda da çok faydasını gördüm.
Çocuk kitapları yazanların bana göre mutlaka pedagoji eğitimi almaları gerektiğini düşünüyorum. Herkes çocuk kitabı yazmamalı.
Bu şuna benziyor, avukat doktorluk yapamaz. Dişçi otomobil dizayn edemez. Önüne gelen ne çocukların hangi yaş aralıklarında nasıl tepkiler gösterdiğinden haberi var ne de çocuğun gelişiminden ama kalkıyor çocuklara kitap yazıyor.
Çocukların zihinleri ekilmemiş boş tarlalardır. Ne ekersek küçüklüklerinde onu göreceğiz büyüdüklerinde.
Öyle yazılan her kitap, çocuklara uygun değildir. En çok özen göstermemiz gereken grup çocuklarken, hiç özen gösterilmeden büyütülenler de yine çocuklar maalesef.
“Güneş Tente Doğar mı?” Romanınızda aşk ve iç hesaplaşmaları anlatıyorsunuz. İç hesaplaşmalardan biraz bahseder misiniz? Sizinde iç hesaplaşmalarınız oluyor mu?
Yetişkinlere yazdığım kitaplar, gerçek hayatların yansımalarıdır. Senelerce ağır tramvalar yaşayan kadınlarla iç içe olunca o hayatlar kitaplarıma da yansıyor. Kadınların ruhları ve yürekleri ne kadar narinse, yüzlerce yıldır hayat o kadar acımasız ki kadınlara karşı maalesef ve bu da kitaplarıma yansıyor.
Diğer sorunuza cevabım ise, evet benim de iç hesaplaşmalarım oluyor. Yaşadığım her olumsuz olayda önce kendimle yapıyorum muhakememi sonra karşımdakilere geçiyorum.
“Gölge” Romanınızda ise ruh eşini arayanları konu ediyorsunuz. Her insan ruh eşini arar mı? Veya ruh eşini bulamayan insanlar mutlu olamaz mı?
Herşey zıttıyla bütündür. Bu yüzden kadın zıttı olan erkeği, erkek de aynı şekilde kadını arar tam olmak için tamamlanmak için. Bu aranılan işte ruh eşi oluyor. Ruh eşi, kendini tamamlanmış hissettiğindir.
Mutsuzluk, günümüzün en popüler konusu! Zamanın yoğun temposu, sosyal medyalar, iletişimsizlik herkesi büyük yalnızlıklara itiyor ve yoğun mutsuzluklar yaratıyor.
Kısaca mutlu olamıyoruz, ruh eşimi arıyorum derken aslında mutlu olacağımız anı ve kişiyi arıyoruz.
Atatürk ile ilgili seri kitaplarınız var, yurt içi ve yurt dışında karşılaştığı ilgi, aldığınız tepkileri anlatırmısınız?
Bu topraklarda bir kadın olarak dimdik ayakta durabiliyorsam bunu Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyum. Bana göre kadın konusunda devrim yapan iki erkek var; Birisi geniş bir coğrafyada kadınların üzerindeki korkunç baskının birazcık azaltılmasını sağlayan Hz. Muhammed diğeri ise Türkiye’de birçok Avrupa ülkesinden çok daha önce kadınlara haklarının verilmesini sağlayan Mustafa Kemal Atatür’tür.
Bu derece etkili radikal kararlar alan başka isim var mı?
Maalesef yok!
Bu yüzden çocuklara öykü içinde bir öykü kahramanı olarak Kurtuluş mücadelesini anlattım. 2017 yılında okurla buluştu. Çok ilgi gördü. Okuyanların yazdıkları yorumları beni inanılmaz mutlu etti.
Benden sonra bazı ünlü kişiler ve gazeteciler de hemen Atatürk ve çocuk serileri çıkarmaya başladı ve ben bunu şöyle yorumladım; sen zaten ünlüsün Atatürk adını kullanmaya ihtiyacın mı var?
Atatürk ve çocuk, ünlü adıyla birleşince satıyor, o kitaplar sadece yayınevine ve yazarına para kazandırdı, çocuklara ne öğretti, hangi bilgileri kazandırdı?
Popüler akıma kendini kaptıranlara hem kızıyorum hem üzülüyorum. Ben bir öykü anlattım, sizler tarih kitaplarından kopyala süsle yapıştır yaptınız ve para kazandınız.
Atatürk’le ilgili bir çalışma yapılacaksa eğer, Atatürk adını onore etmeli, birilerini Atatürk ismiyle zengin etmemeli.
Atatürk adının üzerinden prim yapanlara inanılmaz öfkeliyim. Ben öykülerimi sessiz sedasız çocuklara ulaştırdım. Atatürk’ün adından faydalanıyor demesinler diye reklam bile vermezken ünlü gazeteciler boy boy reklamlarla para kazandılar.
Bizim gelecek kuşaklara; Atatürk nasıl yaşadı, hangi okula gitti gibi klişe şeyleri değil Atatürk’ün mantığını, düşünce tarzını, yenilikler yapma, mücadele etme ruhunu anlatmalıyız. Bir devlet kurma aşamalarını anlatmalıyız.
Kaç kitap bunu anlatıyor? Benim çocuklara yazdığım Atatürk öykülerimi bir okusunlar ve ne anlattığımı görsünler isterim.
“Yarım Kalan Hikaye” Kitapınız çok duygusal olmalı ve sorumluluk gereği bir görevi yerine getirmiş gibi olmalısınız. Kitapınızın yazma sürecini ve kitapın kahramanını ve sizin içerisinde bulunduğunuz duygularınız nelerdir?
Yarım Kalan Hikaye, bana ilahi sistemin göreviydi. 11 yaşında lösemiye yakalanıp 10 gün içinde ölen Büşra kızımızın tek hayali yazar olmakmış. Tesadüfen vefatını öğrenip Kadın Çalışmaları Başkanı olarak başsağlığı ziyaretine gittiğimde babası kızının hayalini söyleyince benim neden orada olduğumu anladım ve yarım bıraktığı kendisinin yazdığı öyküyü tamamladım, Büşra’nın da yaşamını anlattığım kitabı yazdım. Ailesi, kitaptan gelen gelirle Büşra’nın adını yaşatacak çok güzel işler yaptı.
İşin ilginç yanı Büşra’nın defterini açtığımda gördüklerimdi. Büşra ile hiç tanışmadım ve benim fotoğrafımı dahi görmemiş bir çocuk olmasına rağmen okul defterine beni çizmiş. Turuncu uzun saçlarımın arasında sarı saçım vardı o yıllarda. Aynı saçı çizmiş.
Büşra, yarım bıraktığı hayalini benim tamamlayacağımı biliyormuş.
Şimdi daha büyük ve geniş bir çalışma hazırlıyorum. Kitabını yeniden basacağız.
Ve “İzci Kampı” Çocukların bu kitaba ilgisi nasıl oldu?
İzciliği sevdirmek için kurulan bir derneğe hazırladım. Küçük izcilerin kampta yaşadıklarını ve izciliği kurallarını macera içinde anlattım. Çok beğenildi.
Bu iki proje benim insanlığa çocuklara armağınımdır. Hiçbir maddi karşılık almadan hazırladığım maneviyatta beni huzura kavuşturan kitaplardır.
Çocuklara armağanımdır.
Şu ünlü yazarları da alalım sahneye, hiçbir karşılık ve menfaat beklemeden bir şeyler yazsınlar insanlığa armağan bıraksınlar.
Kalemin de zekatı vardır. Herkes zekatı para vermek sanır oysa zekanın da, bilginin de zekatı vardır.
Kaç kişi ödüyor?
Kaç kişi karşılık beklemeden bir şeyler yapıyor?
Kaç doktor ayda üç hastayı ücretsiz bakıyor?
Kaç avukat, parasız birini savunuyor?
Bunlar hep zekattır.
Hayatta herşey para değildir.